♥26

96 12 6
                                    



Elimdeki kahve fincanlarını sıkıca kavrayıp salondaki masaya doğru yol aldım.

Mia saçlarını yapılabilecek en karışık şekilde toplamış, elleri yüzünde uzun uzun düşünüyordu. Okuldaki yarışmaya kafasını feci şekilde takmıştı ve bu güzel fırsatı geri tepmek istemiyordu. Olabildiğimce destek olmaya çalışıyordum fakat bazen bende tıkanıp kalıyordum. Ne kadar yardım etmek istesemde hayal gücüm onunki kadar güçlü değildi.

Kahveyi ona uzattım. ''Bu kadar kafa yormaya devam edersen beynin kulaklarından akmaya başlayacak.''

Yüzünü buruşturdu. ''İğrenç bir metafor.'' Sırıttım. ''Hiçbir zaman iyi olduğumu söylememiştim.''

Önündeki karalama kağıt ve notlara baktı. ''Sence de her şeyi biraz kolaya getirmedik mi?'' Diye sorduğunda kafam tekrardan dün müzik odasında yaşanan olaylara döndü.

Justin'i o şekilde bırakıp gitmem ve kırıcı konuşmam yüzünden kendime suç buluyordum fakat diğer türlü de kalbim rahat etmiyordu. Girdiğim çıkmazdan çıkamazken Mia ellerini yüzümün önünde salladığında oluşan hava gözlerimi kırpmama neden oldu.

''Yine mi o anlardan birini yaşıyoruz, ne düşünüyorsun dün de çekip gittin ve seni bir daha okulda görmedim.'' Meraklı gözleri üzerimdeyken ona olanlardan bahsetmeye karar verdim.

''Kafamı biraz dağıtmam gerekiyordu.'' Dedim. Aslında yalan söylememiştim fakat tam açıklamayı yapmadığımın fazlasıyla farkındaydı. Hey, o benim çocukluk arkadaşımdı tabiki her şeyi bilmek zorundaydı.

''Konu Andrew mu?'' Çekingen bir tavırla soruyu bana yönelttiğinde sanırım yüzümdeki üzgün ifadeden dolayı sorduğuna pişman olmuş gibi gözüküyordu.

''Hayır. Aslında evet. OFF.'' Kahve bardağımı kenara iktirip yüzümü masaya dayadım. Mia elini koluma koydu. ''Anlat bana.''

Kafamı kaldırıp baştan sona her şeyi anlattım. Justin'in bana nasıl davrandığını, benim ona nasıl davrandığımı,nasıl hissettiğimi, nasıl hissetmem gerektiğini...

''Aman. Tanrım.'' Mia gözlerini açıp bağırmaya başladığında gözlerimi devirdim.

''Yaşadığın şoka hak veriyorum ama lütfen şuan bana mantıklı olan tarafın lazım Blondie.'' Dedim sigaramı yakarken.

''Peki hatırlat lütfen daha sonra çığlık atmaya devam edeceğim.'' Sırıttım.

Mia sırtını dikleştirirken suratında ki alaycı ifade yerini ciddi bir ifadeyle yer değiştirmişti. Evet, sıçtım.

''Bak Eve, Andrew'dan sonra çok ağır bir dönem atlattın.'' Dolan gözlerimle onu dinlerken devam etti, ''Tamam henüz atlatamadın.'' Göz devirdim.

''Onu hepimiz çok seviyorduk bunu biliyorsun ama sence de herkese karşı kendini kapatmak biraz fazla kaçmıyor mu?''

Benden cevap bekliyordu ama gözlerimden akan yaşlar bana engel oldu. ''Hepiniz hayatın devam ettiğini düşünüyor fakat benim için bu böyle değil, neden anlamak istemiyorsunuz?'' Yüzümün aksine sesim çok naif çıkmıştı.

''Evelyn hayatının sonuna kadar böyle devam edemezsin. Deneyeceğine dair bana söz verdin. Justin'e yakın davranmak Andrew'a ihanet ettiğini göstermez. Senin büyük bir kalbin var ve orada bir çok kişiye yetecek yerin var.'' Söyledikleri kalbimi az da olsa rahatlatırken cümlesini tamamladı.

''Belki de senin sevgine aç olan insanlar da vardır, ne dersin? Kötü gününde yanında olup seni hastaneye yetiştiren ve sabaha kadar başında bekleyen insanla biraz daha samimi olmanda bir sakınca olmasından ziyade ben sağlam bir arkadaşlık görüyorum.''

''Ya karşı taraf arkadaşlıktan ileri bir seviye istiyorsa?'' Dedim.

''Önceden de dediğim gibi senin kalbinde herkese yetecek sevgi var. Doğru kişiye denk geldiğinde bu sevgiyi paylaşmakta bi zarar görmüyorum.''

''Doğru kişi öldü Mia.'' Sigaramı söndürüp son dumanı burun deliklerimden yavaşça bıraktım. Bu cümleyi aklımdan çıkarmam imkansızken sesli söyleyince kalbimin acısını derinden hissettim.

''Evet öyleydi ama dünyadaki tek doğru insan o değil.'' Eliyle saçımı düzeltip gülümsedi. ''Her şeyi zamana bırak ve hayata şans vermeyi dene. Duygularını bastırmana gerek yok Evelyn. Kimse seni hiçbir konuda yargılamayacak.''

İçimi sözleriyle rahatlattığında ona gülümseyip sarıldım. ''Teşekkür ederim Blondie. Seni seviyorum.''

''Ben daha çok.'' Kollarını bana doladığında gülümsemem ve rahatlamam arttı.

''Bu kadar yardıma karşılık bende yardım bekliyorum güzel kalça.'' Dedi ve derin bir nefes verdi.

''Biliyorsun yaratıcılık konusunda senin kadar iyi değilim. Tasarımcı olan sensin.'' Haklıydım benim fikirlerim onun yanından bile geçemezdi.

Çalmaya başlayan telefonum yaşadığımız samimi dakikaları böldü. Uzanıp telefonumu aldım.

''Hey!'' Dedim sanki beş dakika önce ağlamamış gibi.

''Nasılsın Böğürtlen?'' Matthew'un sesi enerjik ve mutlu çıkıyordu. Ses tonu beni gülümsetti.

''Çok samimi dakikalarımızı bölüyorsun. Ne bu neşe?'' Dedim.

''Gerizekalı kız kardeşimle ne gibi özel dakikalar geçirebilirsin ki?'' Sesinin dışarıya yansıdığını bildiğinden ses tonunu yükseltmişti.

Birazdan kopacak fırtınaya hazırlandım ve dudağımın kenarını kemirdim.

''Senin asla beceremeyeceğin güzel şeyler, aptal.'' Mia yaklaşıp telefona kükrediğinde gülmemek için zor duruyordum.

Matthew kahkahayı bastıktan sonra devam etti. ''Gayet güzel şeyler beceriyorum sevgili beyinsiz kız kardeşim.''

Yaptığı ima üzerine ikimizde sesler çıkarıp yüzümüzü buruşturduk. ''Sen iğrenç bir varlıksın.''Dedi Mia.

Gülüp bu fırtınaya bir son vermek üzere konuştum. ''Birbirinize sarfettiğiniz mükemmel seviye dolu sözler bittiyse neden aradığını sorabilir miyim bebeğim?''

''Sorabilirsin Böğürtlenim. Bizimkilerle birlikte basketbol sahasındayız. Kendinizi eve kapattınız yanımıza gelin biraz ara vermiş olursunuz.''

''Ne düşünceli ama. Kesin bir çıkarın vardır.'' Dedi Mia göz devirerek.

''Dinle, aptalsın,salaksın ama benim kız kardeşimsin. Yeteneklerine sana güvendiğimden daha çok güveniyorum. O yarışmanın birincisi sen olacaksın ama kendini eve kapatarak değil. Kaldırın kıçınızı ve buraya gelin sizi budalalar.'' Dıt sesi telefonu kapattığını söylerken Mia şaşırmış gülümsüyordu.

''Tamam kabul ediyorum bazen dünyanın en tatlı abisi oluyor.''

Mia ile gülümsedik.

Back to Life / Justin Bieber & Barbara PalvinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin