🌹4

3.5K 203 106
                                    

Lisan-ı Aşk

4. İntikam

Günler hızla birbirini kovalarken Fırtınalardan beklenen haber gelmişti. Sonuçları herkes için bir muamma olsa da ortadaki davayı kapatmak için her iki taraf da ölümü değil düğünü seçmişti. Belki de bu düğün hayırlı olmayacaktı fakat insanoğlu işte kötüdense bilinmezi seçiyor, çünkü belki bir umut o bilinmezliğin kendisini iyiye çıkaracağına inanmak istiyor.

Verilen karar doğrultusunda Çerkesler bugün Fırtına konağına kız istemeye gideceklerdi. Saatler akşama doğru yaklaşırken herkes hummalı bir hazırlığın içindeydi.

Genç adam aralık kapıdan içeriye girerek ayna karşısında ıslık çalarak saçlarını düzelten ağabeyine baktı. Geçmişin anıları aklından perde perde süzülürken hüzünle iç geçirdi.

"Ee sen daha hazırlanmamışsın." diyerek kardeşine döndü, adam.

"Dalga mı geçiyorsun benimle?" diye mahzun bir ifadeyle sordu, Seyit.

Fırat ise üstündeki neşeyi bozmadan, "Hayır. Niye dalga geçeyim? Ağabeyinin bu mutlu gününe katılmayacak mısın?" dedi.

"Bunu neden yapıyorsun?" diye keyifsiz bir ifadeyle homurdandı.

"Neyi, kardeşim?"

"Bu bir kurmaca. Senin kafanda oluşturduğun ve herkesi inandırmaya çalıştığın saçma bir plan. Baksana ne haldesin, kendin bile inanmışsın. Daha tanımadığın, bilmediğin, yüzünü bir kere dahi görmediğin kız için süslenip hazırlanmışsın. Sana inanamıyorum."

Fırat kardeşinin sözlerinden sonra neşesini silerek ciddi bir ifade takındı. Elini kardeşinin omzuna koyarak sıktı.

"Yalan söylemek bir sanattır. Önce o yalana kendin inanacaksın ki başkalarını inandırabilesin." Ürkütücü bir tavırla başını yana eğip, "O yüzden şimdi git hazırlan ve ağabeyinin bu mutlu gününe katıl." dedi.

Sözlerini bitirdikten sonra kardeşinin yanından ayrılıp arkasını döndü. Tekrar aynanın karşısına geçerek beyaz gömleğinin yakalarıyla oynamaya başladı.

"Oraya gitmeyeceğim ve bu oyununa ayak uydurmayacağım." diye öfkenin tınısı hissedilen sesle cevap verdi.

"O zaman inanadırıcı bir bahane bularak burada kalabilirsin. Seni zorlayacak değilim." dedi soğuk bir sesle.

"Yaptığın yanlış, bundan ne zaman vazgeçeceksin?" diye çaresizce sordu. Yavaş adımlarla ağabeyinin yanına yaklaştı ve gözlerinin içine bakmaya çalıştı.

Fırat kardeşinin bu isteğini geri çevirmeyerek gözlerini gözlerine sabitledi.

"Evde kalabileceğini söyledim. Neyin inadı bu? Çıkıp gitsene odana."

"Onların hiçbirinin suçu yok, anla bunu. Senin saçma sapan intikam oyunlarının kurbanı olmak zorunda değiller."

"Peki bizim suçumuz var mıydı?" diyerek sesini yükseltti. Gözlerindeki nefreti saklamadan kardeşine baktı ve devam etti. "Seni de beni de babasız, ailesiz bırakırken düşündüler mi suçsuz olduğumuzu? Söylesene bana." İçindeki nefreti saklamaktan o kadar çok yorulmuştu ki gerçekleri bilen tek kişi olarak kardeşinin yanında bunu saklama gereği duymuyordu. "Sen babamı görmedin bile." diye isyan etti. Gözleri buğulanırken boğazına oturan yumruyu itmek adına yutkundu. "Daha doğmadan çaldılar senden onu. Dünyaya gözlerini açmadan yetim bıraktılar seni. Babam haberini bile alamadan, seni öğrenemeden girdi kara toprağa."

Lisan-ı Aşk |❣Yaralı Kalpler Serisi 1 |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin