Bölüm 17

9K 430 12
                                    

İZEL TEKİN                        
Parmaklarımın arasında sıkı sıkıya tutuğum kalemi hareket ettirmek için o kadar büyük çaba sarf etmem gerekiyordu ki nefesim dudaklarımın arasında tıkalı kalıyordu.Son kez gözlerimi kapayıp,İrfan bey'in hastane odasındaki perişan halini anımsamaya çalıştım.Hatırıma onun yüzüyle birlikte Sena'nın gülen çehresi döküldü...Göz kapaklarım acı bir hızla birbirlerinden ayrıldılar.
Bunu yapmalıydım.Senanın yanımda kalmasını istiyorsam buna mecburdum.Vicdanım sızlasın istemiyorsam,tek vasiyeti oğlunun mutluluğu olan yaşlı bir adamın hasta yatağında huzursuzca ölmesini istemiyorsam bunu yapmaya mecburdum.
Elimdeki kalem benden bağımsız beyaz kağıdın üzerinde süzülmeye başlarken,kafamı yanımdaki heybetli adama çevirdim. Tibet'in koyu kahveleri elimden yavaşça gözlerime çıktı.Bakışları bana saplanmadan önce dağınık saçlarını,günlerce uyumadığını haykıran gözaltı morluklarını süzdüm.
Gözlerim,her defasında beni derinlerine çekmek isteyen koyu bakışlarını bulduğunda,orada gördüğüm korkuyla yutkunmama engel olamamıştım.
Tibet Dizdaroğlu korkuyordu.
Kağıt üzerindeki evliliğimizin kanıtı olan imzayı atmama ihtimalimden deliler gibi korkuyordu. Babasının belkide son dileğini gerçekleştirememe ihtimalinden korkuyordu.
Duygularını her zaman ustalıkla gizleyen o ketum adam,tam şu anda gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki.. Onu birazcıkta olsa cesaretlendirebilmek için hafifçe gülümsedim ve bakışlarımı önümdeki deftere çevirdim.İsmimin yazılı olduğu yere imzamı tamamıyla attığımda her şey bitmiş oldu.. Yada başlamış...
Yanımdaki büyük defter önümden çekilip Tibet'in önüne konulunca derin bir nefes aldım.Gözlerimi masanın üzerinde dolandırdım. -''Böylelikle bende sizleri karı koca ilan ediyor ve evlilik cüzdanını sana teslim ediyorum kızım.Bir ömür boyu mutluluklar.''
Nikah memurunun sesi,dakikalarca süren sessizliğimizi bozduğunda bakışlarımı masadan ayırıp bana uzattığı kırmızı deftere çevirdim.
Evlilik cüzdanımıza!
Birbirine kenetlenmiş ellerimi ayırıp,adamın uzattığı cüzdanı almak o kadar güçtü ki..Aradan dakikalar geçmiş gibi hissetmiştim.
-'T-Teşekkür ederiz.''
Nikah dairesinden çıktıktan sonra arabaya binene kadar aramızda hiç bir diyalog olmamıştı.. Başımı arabanın camına yaslayıp,akıp giden yolu izlemeye başladım.
-''Önce hastaneye uğrayalım oradan da Melek ablanın yanına geçeriz.'' Sert sesi kulaklarımı doldurduğunda bakışlarımı yan profiline çevirdim.Kasılmış keskin çenesi,düzgün burnu,yola sabitlenmiş gözleri ve kirpikleri!
Kirpiklerinin uzunluğunu farkettiğimde şaşkınca ona biraz daha yanaşmaya başladım. Gür ve uzun kirpikleri beni gülümsetirken,kıpırtımı fark etmiş olacak ki başını bana doğru çevirdi. Yüzüme hemen ciddi bir ifade taktım.''Olur.''
Araba hastanenin önünde durduğunda üzerimdeki beyaz,diz altı eteği olan sıfır kol elbiseyi düzelttim.Tibet'te beyaz gözleğinin yakalarını düzeltiyordu.
Bugüne özel siyah bir smokin giymişti.Ve onu ilk gördüğüm o anda yutkunmama engel olamamıştım.
Bakışlarını bana çevirip,elindeki alyansı uzattığında alt dudağımı dişlerimin arasına kaptırdım. Alyansın,üzerinde minik minik sıralanmış taşlar vardı.Elimi uzatıp,uzattığı alyansı parmağıma geçirdiğimde,ölçümü tam anlamıyla nasıl bilebildiğini düşünüyordum. Kendi parmağına da cebinden çıkarttığı daha kalın ve erkeksi alyansı taktı.
-''Hazır mısın?'' diye sorarken gözlerinin içinde kayboluyordum. Başımı usulca sallarken ''Başka şansımızmı var ki..'' diye fısıldadım.
Çenesindeki kasın seğirişine tanık olduğumda ''Hadi gidelim..'' dedi.
O önde ben arkada hastaneye girdik ve İrfan bey'in odasının önünde duraksadık. Kapıyı aralayıp içeriye girdiğimizde Tibet bana biraz daha yanaşmış,neredeyse elleri ellerime değecekti.
Babasının yatağının başına ulaştığımızda, ''Baba..'' diye fısıldadı. Adamın gözleri bu anı bekliyormuş gibi aralandı.Baygın gözleri bir süre Tibette oyalandıktan sonra bana saplandı. Yüzüme sıcak bir gülümseme yaydıktan sonra ''Daha iyi görünüyorsunuz.'' dedim.
Ufak bir öksürük krizinin ardından duraksadı. Gözleri parmağımdaki alyansa takıldığında yüzüne buruk bir tebessüm yayıldı. Serum kablosunun bağlı olduğu elini bana doğru uzatıp,elimi avuçlamak istediğinde ona biraz daha yanaştım.
-''Ailemize hoş geldin evlat.''
Başımı usulca eğerken ''Hoşbulduk..'' diye fısıldadım.
Hastaneden ayrıldıktan sonra yurda,Melek ablanın yanına geçmiştik.Kapıdan içeriye girdiğimizi gördüğünde ayaklandı ve bize doğru gelmeye başladı.
-''Hallettiniz mi çocuklar?'' Yüzünde silik bir gülüş hakimdi.Kafamla onaylayıp,''Hallettik Melek abla.'' dedim.
-''Gelin oturun bakalım.'' Masanın karşısındaki oturacaklara geçip oturduktan sonra ''Senayı yanımıza almamız için nasıl bir yol izlememiz gerekiyor? '' diye sordu Tibet.
Bu soru üzerine bakışlarımı bende Tibet gibi dikkatle Melek ablaya çevirmiştim.
-''Öncelikle..'' diyerek derin bir soluk aldı Melek abla.''Resmi olarak müracat etmemiz gerekiyor.Müracatta baba olacak şahsın iş ve varlık durumu en çok dikkate alınan kriterdir.''
Bakışlarını benden çekip Tibete çevirdiğinde devam etti.
-''Burada şans bizim için devreye giriyor.Anne ve baba olacak şahısların sicil kayıtlarına bakılıyor ve derin bir araştırma sonucunda uygunluk kontrol ediliyor.Son olarak kurumdan evinize iki görevli gönderiliyor.Olaki onlar sizleri ziyarete geldiğinde gerçek dışı bir olayla karşılaşıldı,bizden yana olan şans yarıya düşüyor bilginize olsun çocuklar.Çok ama çok dikkatli olmalıyız.Ben elimden geldiği kadarıyla size yardımcı olacağım.''
Melek abla sözlerine son verdikten sonra Sena'nın dosyasını önüne alıp,bizim müracat işlemlerimizi başlattı. Bu esnada yukarıyı arayıp,Senanın getirilmesini istemişti.Kapı tıklandığında ve Sena içeriye girdiğinde gözleri beni bularak kocaman aralandı.
-''İzel ablam...''
Koşarak kucağıma atladığında kollarımı ona sarmalayıp,mis kokusunu içime çektim..'' Yumoş böceğim..''
-''Seni çok özledim.Eskisi gibi beni görmeye gelmiyorsun.''
Sitemli sesini duyduğumda ona hak vermeden edemedim.Çünkü neredeyse beş gündür fırsat bulup yanına gelememiş,gelsemde perişan halde beni görmesini istememiştim.
-''Haklısın güzelim.Ama bundan sonra hep birlikte olacağız.Sana söz veriyorum.''
Bir süre daha bana kenetlenmiş durduktan sonra Tibet'in bakışlarının ağırlığını üzerimde hissetmiştim.Başımı Sena'nın saçlarından kaldırıp,Tibet'in bizi dikkatle izleyen yüzüne çevirdim.Yüzüme bir gülümseme kondurarak Senayı kendimden biraz uzaklaştırdım.
-''Bak seni birisiyle tanıştıracağım yumoş böceğim.''
Benden uzaklaşmanın verdiği hüzünle bir iç çekti.Onun bu haline sırıtmadan edemedim. İçime sokmak istiyordum ya.Öyle bir sevgi.
-''Kim?'' diye sorduğunda yüzünü Tibet'e çevirmiştim.
-''Tibet abinle.''
Bakışları şüpheyle Tibet'in üzerinde dolanırken yüzü ciddiydi.Onun bu halini gören Melek ablada sırıtmaya başlamıştı.
-''Meraba küçük hanım.Nasılsın?'' derken Tibet'in yüzünde silik bir tebessüm oluşmuştu.Hafifte olsa günler sonra güldüğünü görünce rahatladığımı hissettim ve daha fazla sırıtmaya başladım. Tibet'in Senaya uzanan eline bakarken,Sena ona doğru adımlamaya başlamıştı.
-''İyiyim.Sen İzel ablamın arkadaşı mısın?''
Ellerinin arasına bırakılan küçük eli okşarken ''Sayılır ufaklık.'' dedi Tibet.
Sena bu cevap üzerine kaşlarını çatınca Tibet'in yüzündeki gülümseme biraz daha kendini göstermiş oldu.
-''Bu abi senin arkadaşın mı İzel abla?''
Beklediği cevabı alamayan Sena bu kez soruyu bana yöneltmişti. Kafamı usulca sallarken '' Evet.'' dedim.
Bakışlarını benden çekip yeniden Tibet'e dikti.''O zaman benimle de arkadaş olur musun abi?''
Tibet kısa bir duraksamanın ardından boğuk bir gülme sesi bıraktı ve Senayı kucağına çekip, saçlarını karıştırdı.
-''Olurum.''
Onun bu halini görünce içim sıcacık olmuştu.Sena'ya bakarken yumuşayan gözleri ve sıcacık ses tonu onda ilk kez rastladığım şeylerdi.
Sena saçlarını karıştıran Tibet'e gülerken ''Sende saç örmeyi biliyor musun?'' diye sordu.
Tibet küçük kızın bu sorusuyla dumur olurken,benden kaçmak isteyen kahkahaları tutmaya çalıştım.
-''Daha önce seninki kadar güzel saçlara sahip olan bir arkadaşım olmamıştı.Bu yüzden bilmiyorum.''
Onun sesindeki saf beğeniyi benim gibi Sena'da sezmiş olacakki ellerini Tibet'in omuzlarına sarıp,yanağına kocaman bir öpücük bıraktı. Kızın bu yakın ve sıcacık temasını beklemeyen Tibet kafasını kaldırıp,bakışlarını bana çevirince yüzündeki o şaşkın ifadeyi görmüş oldum. Ne yapacağını bilemez haldeki yüzüne bir gülümseme gönderdim.
-''Sende İzel ablamın kokusunu benim kadar seviyor musun Tibet abi?''
Soruyu duyduğumda yüzümdeki gülümseme yok olmuş,Melek ablanın kahkaha sesi kulaklarıma dolmuştu.
Boğazımı temizleyip,Tibet'in vereceği cevabı beklemeye başladım.
-''Evet ve sanırım senin kokunuda seveceğim.'' diye fısıldadı Tibet.
Onun bu cevabını duyduğumda tuttuğum nefesi bıraktım ve gözlerimi zaten benim üzerimde olan gözlerine çevirdim. Derin kuytuları beni boğmaya çalışarak içeriye davet edince yutkundum.Yine aynı olmuştu işte.Gözlerim gözlerine saplandığında,onlardan ayrılmak istememişti.Ve ben saatlerce onda takılı kalmak istemiştim.
-''Bende seni çok seveceğim Tibet abi.''
Tibet onun bu sözleri üzerine hafifçe sırıttı.
-''İlk kez kendimden bu kadar küçük bir karşı cinsle flörtleştim.Şu an kendimi çok toy hissediyorum.''
Tibet'in bu alaylı sözleriyle birlikte bir kahkaha koyverdim.Sena anlamayan gözlerle Tibet'e bakmaya devam ederken araya girme gereği hissettim.
-''Yani Tibet abin diyor ki; ilk kez senin kadar küçük bir kızla sohbet ediyormuş bu yüzden kendini çok mutlu hissediyor.''
Çevirimi duyan Tibet'in yüzünü yamuk bir gülüş sardı.Nefesimin kesildiğini sandım.
-''Anladım..''
Gerekli belgeleri bırakıp,imzalarımızı atıp yurttan ayrıldığımızda,arabanın nereye gittiğini bilmeyerek camdan akıp giden yolu izliyordum.
-''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum daha fazla dayanamayarak.Neredeyse on dakikadır arabadaydık ve tek çıt çıkmıyordu.
-''Yaşamaya başlayacağımız yeni eve.''
Söylediği cümlenin anlamını idrak ettiğimde yüzümü dikkatle ona çevirdim.
-''Yaşamamız için yeni bir ev mi aldın yani?'' diye sordum şaşkınca.
Bakışları yoldan ayrılıp bana döndüğünde ifadesizdi.
-''Almadım vardı zaten.''
-''Anlıyorum.'' diyerek,yol bitene kadar tekrar sessizliğe gömüldüm.
Araba duraksadığında emniyet kemerimi çıkardım ve indim.O an önüme iki katlı harika,beyaz müstakil bir ev serilmişti.Bakışlarım evin kocaman havuzunun kenarındaki şezlonglara takıldığında hissettiğim tanıdıklıkla kaşlarım çatıldı.
Arabadan inip karşıma geçerken beni süzen Tibet,çatılmış kaşlarıma baktı ve yüzünü alaycı bir gülüş sardı.
-''Neden somurtuyorsun İzel Dizdaroğlu?''
Kulaklarım sorduğu soruyu es geçip,hitabına tutundu.
Dizdaroğlu?
Sahi ya artık Dizdaroğluydum değil mi?
Karşımdaki yakışıklı adam artık benim kocamdı ve ben kağıt üzerindede olsa ona aittim.
Ellerimi sıkıp,bakışlarımı derin derin bakan gözlerinden ayırdım.Ve asıl soruna odaklandım. Bakışlarım herhangi bir veriye ulaşmaya çalışırcasına evin bahçesinde dolanıyordu.
Sanki..
Sanki daha önce buraya gelmiş gibi hissediyordum.
Kaşlarım daha da çatılırkken ''Sanki..'' diye fısıldadım sessizce..''Buraya..''
Sonra aklıma gelen şeyle öfkelendim.
Burası beni sarhoş olduğum gece getirdiği ev olmalıydı.
-''Yüz ifadenden ve fırtınalı bakışlarından sorunun cevabını bulduğunu varsayıyorum.Burası benim evim.''
Yutkunup,alaycı parıltıların kıpraştığı gözlerine sapladım gözlerimi.Başımı biraz daha dikledim ve ona meydan okudum. Benim bu halimi görünce gülümsedi ve yanağındaki gamzeyi gözler önüne serdi.
Ahh!!
Gamzesi olmasaydı ne olurdu ki sanki. Düşüncelerimin gidişatını farkettiğimde daha fazla sabredemeyerek evin kapısına doğru ilerledim.
Arkamdan geldiğini fark ettiğimdede sırıttım.
Anahtarı deliğe sokup,kapıyı açmaya kalktığında onu izliyordum.Siyah ceketini omzuna atmış,saç tutamları yüzüne düşmüştü.Her hareketinde vücuduna yapışıp,kaslarını belirginleştiren beyaz gömleği süzdüm..
Ben onda takılı kalmışken o kapıyı çoktan açıp,alayla beni izlemeye başlamıştı..
-''Eee.'' dediğinde kendimi sarstım ve bakışlarımı ondan kaçırdım.
Bu hareketimi görünce boğukça gülümsedi.Şu an yüzüne bakmıyor olduğum için çok şanslıydım çünkü gamzesine dalıp gitmek istemiyordum.
-''Gözlerim dalmış.Yanlış anlaşılmasın Tibet bey.'' dedim.
Yüzündeki alaycı gülümseme benim sözlerimle birlikte anında sönmüştü.
-''Bana Tibet bey deme.''
Keskin emriyle birlikte yutkundum.
Sessizliğimi olumlu yanıt olarak saymış olacak ki bakışlarını benden çekip,evden içeriye girdi.Bende onu takip ederek içeriye girdim ve görkemli geniş salona bakmaya başladım.
-''Dikilme orada.Şöyle oturabilirsin.Üzerime rahat bir şeyler giydikten sonra sana evi gezdireceğim.''
Onun talimatıyla salonun ortasındaki koltuklara yönelmiştim ki..O sesi duydum.
-''Geldin mi sevgilim?''
Kulaklarımı dolduran sözlerin sahibi mutfağın kapısı olduğunu tahmin ettiğim kapıdan çıkmıştı ve elindeki kupayla birlikte Tibet'e yaklaşıyordu.
Bakışlarımı kızın tanıdık kızıl saçlarına ve muhteşem fiziğine çevirdiğimde içime bir sıkıntı yayıldı.
Bu oydu.
Partide sürekli Tibet'in etrafında olan meşhur dansçı metresi.
Arkası bana dönük olduğu için beni görmediğini anlamam uzun sürmedi.
-''Neden bu kadar geç kaldın?Seni özledim.''
Söyledikleriyle birlikte merdivenlerden çıkmak için sırtı dönük olan Tibet'in duraksadığını hissettim.
Genç kız elindeki kupayı,yanındaki masanın üzerine bırakıp,Tibet'e iyice yanaştı.Sırtı dönük olan adamın beline kollarını dolayıp,başını sırtına yasladı.
İçime anlam veremediğim bir sızı yayılırken,bakışlarımı onlardan çekip etrafı incelemeye başladım. Tibet kıza dönüp,bellerine dolanmış elleri çözdü.
''Ne zaman geldin?'' diye sordu.
Onun sesi kulaklarımda yer edindiğinde bakışlarımı yeniden yavaş bir ağırlıkla onlara doğru çevirdim. Ve Tibet'in tam gözlerimin içine bakan gözleriyle karşı karşıya kaldım.
Kasılan çenesini şu mesafeden dahi hissedebiliyordum.İçimde bir şeyler paramparça olurken,bir şey olmamış gibi dikkatle ne yapacağını beklemeye başladım.
Gözleri benim üzerimde takılı kalınca kızda ondaki garipliği fark etmiş ve arkasını benden yana dönüp,yüzüme bakakalmıştı. -''B-Bu..'' diye fısıldadı..''Partideki o kız değil mi?''
Başımı biraz daha kaldırıp,kafamı usulca daha da diktim..
-''İzel.'' dedim.
Kız yüzünde itici bir gülümsemeyle ''İsmini mi sordum?'' dedi.
Kızın bu ani saldırısıyla şaşırdım.Duraksamadan bana bakmayı kesti ve Tibet'e yöneldi.
-''Misafirini göndermeni bekliyorum sevgilim.Odamızdayım.''
Onun bu kendinden emin tavrı,evin sahibiymiş edaları sinirlerimi hoplatmıştı.
Arkamı onlara döndükten sonra koltuklardan birine oturdum ve onları görüş alanımdan çıkardım.
Kızın topuklularının sesini dinlerken öfke tüm bedenimi sarmalamıştı.
Avuçlarımı sıktım.Sıktım.Sıktım.Halının üzerindeki desenleri incelerken onun ayakkabıları görüşüme girmişti.
-''İzel.''
Başımı kaldırdım ve ifadesiz gözlerine saplandım.
-''Efendim.''
-''Buna alışsan iyi olur.Yağmur benim için önemli ve bu eve istediği zaman girip,çıkar.''
Ağzından çıkan her bir söz içimde bir yerlere keskin hançerler gibi saplanıyordu.
Buna inanamıyordum.
-''Ne demek bu?'' diye sordum daha fazla dayanamayarak.''Böyle bir şey mümkün olabilir mi?''
Ayaklanıp, tamda gözlerinin içine baktım.
-''Ona saygı duymanı istiyorum İzel.Duracağın yeri bil.Yoksa aramız bozuşur.''
Ya sabır çektim ve ona biraz daha yanaştım.Aramıza santimler kaldığında sinirden nefeslerim sıklaşmıştı.Gözleri bir süre gözlerimde oyalandıktan sonra usulca dudaklarıma saplandı.Onun bu hali beni dahada fazla çileden çıkarmıştı.
Elimi kaldırıp baş parmağımı tehditkar bir şekilde göğsüne yasladım.Bakışları parmağıma kaydı.
-''Sende o kızda umrumda değilsiniz.Fakat Dizdaroğlu sana yemin ederim evliliğimizin sahteliği bu kız yüzünden gün yüzüne çıkarsa ve Senayı bana vermezlerse seni süründürürüm.''
Öfkeyle parmağımı göğsüne biraz daha bastırdım.
Keskin bakışlarının karşısında daha da diklendim ve dilimle dudaklarımı ıslattım. Bakışları yeniden dudaklarıma doğru yol alırken ''Ben nasıl ki üzerime düşeni yapıyorsam sende yapacaksın.'' dedim sert bir sesle.''O kızla arandaki şey beni zerre ilgilendirmez.''
Yüzük parmağımı kaldırıp,alyansı gözlerine soktum.''Bunun tek önemi Senayı bana verecek olması.Senanın bana gelmesine yardımcı olursan bırak saygısızlık etmeyi o kızın ayaklarını bile yıkayabilirim,çünkü tek hedefim bu.''
Gözlerimi yüzünün her bir santiminde gezdirdikten sonra kırgınlığımı belli etmemeye çalışarak ondan uzaklaştım.
-''Bana odamı göstermeni istiyorum.Eşyalarımı evden aldırdığını söylemiştin.Yapacak işlerim var.Sizi rahatsız etmeyeceğime ve sevgiline saygısızlık etmeyeceğime söz veriyorum.''
Melek abla önümüzdeki iki hafta içerisinde her an kurum yetkililerinin eve baskın yapabileceğini söylemiş,bu yüzden birlikte kalmamızı tavsiye etmişti.Tibet bunun üzerine eve birini gönderip,eşyalarımı almasını tembihlemişti.Gizem'i arayıp dolabımdaki tüm eşyalarımı bavula koymasını istedikten sonra iki hafta eve gelmeyeceğimi söylemiştim.Nedenini sorduğunda sonra açıklayacağımı Elif'in evinde kalacağımı söylemiştim.Israrlarını görmezden gelmiş ve telefonu yüzüne kapatmak zorunda kalmıştım.
-''Beni takip et.'' diye fısıldadıktan sonra arkasını döndü ve merdivenleri çıkmaya başladı.
Benden epeyce uzaklaştığında derin bir nefes bıraktım ve arkasından yürümeye başladım. Uzun bir koridorun en ucundaki odanın kapısında duraksayıp,kapıyı açtığında gergindim.
Biliyordum ki bu odanın kapısından girince sadece yeni bir eve girmiş olmayacaktım.
Yeni bir hayatada adım atmış olacaktım.
Duraksamamı farkeden Tibet,bakışlarını bana çevirip,elini uzattı.
-''Korkma küçük.''
Onun bu jesti karşısında şaşırıp donakaldım.
-''K-Korkmuyorum.'' derken bile sesim titremiş,söylediklerimle çeliştiğimi gün yüzüne çıkarmıştı.
Elini görmezden gelerek,odadan içeriye girdim ve camdan görünen muhteşem manzaraya bakakaldım.
Sonsuzmuş gibi görünen yeşil ağaçlar,gökyüzünün maviliğine karışıyor huzurlu bir nefes almamı sağlıyordu. Farkında olmayarak ''Çok güzel..'' diye fısıldadım.
Fısıltımı duyduğunda ''Burası senin odan..'' dedi.
Ona cevap vermeden pencereye doğru biraz daha yanaştım.Benim bu halimi görünce gitmesi gerektiğini anlamış gibi kapıyı çekip,beni yeni odamla başbaşa bıraktı.
Onun gitmesini fırsat bilerek bakışlarımı odanın içinde gezdirmeye başladım.
Açık sarı duvarlar, beyaz bir dolap ve çalışma masası,yatağın iki tarafına da yerleştirilmiş olan beyaz-sarı komidinler...
Oda gerçekten hayallerimdeki gibiydi..
Odanın içinde başka bir kapı daha gördüğümde oraya ilerleyip,kapıyı araladım ve bir banyoyla karşı karşıya kaldım. Kendime ait banyomun olması harika bir şeydi.Küvetin ve klozetin açık sarı olması beyazlarla çevrilmiş banyoya renk katmıştı. Banyodan çıkıp tekrar odaya girdiğimde duvarda uzanan dolabın önüne konmuş bavullarımı gördüm.Ve onlara doğru ilerleyip,odaya yerleşmeye başladım.
Neredeyse bir saatin sonunda işimi bitirmiş,üzerimdeki elbiseden kurtulmuştum.Altıma kısa bir şort üzerimede bir askılı çekmiştim. Karnımın gurultularını duyunca ayaklandım.Odadan çıkarken içimde bir tedirginlik vardı.
O kızla bir kez daha karşılaşmak istemiyordum hatta Tibetlede karşılaşmak istemediğim kesindi.
Kapıyı sessiz olmaya çalışarak açtım.Koridorda parmak uçlarımda adımlarken nefesimi tutmuştum.Merdivenin ilk basamağına basıp hızla ikinci basamağa geçecekken..
-''Casus gibi dolanmana gerek yok tatlım.Tibet bana her şeyi anlattı.Neden burada olduğunu biliyorum.''
Kadının duyduğum ince sesi içimden bir küfür savurmama yetmişti.
Arkamı dönerek onun yüzüne bakmaya çalıştım fakat üzerinde giydiği beyaz gömlek tüm dikkatimi dağıtmıştı.
Bakışlarım elbise gibi duran beyaz gömlekten sonra kızın çıplak ayaklarına kaydı.Gömlek kızın sadece kalçasını örtüyor,yakaları da göğüs çatalını açıkta bırakıyordu.Kızıl saçları dağılmıştı ve ona çok hoş bir hava katmıştı.Dudakları şişmiş,çenesinde küçük bir kızarıklık baş göstermişti.Bunlar muhtemelen Tibet'in izleriydi.
Bu gerçek içimi sıkmıyormuş gibi kızın güzelliğide bana inat önümde duruyordu.
Hangi erkek olsa böyle bir güzelliğe sahip olmak isterdi.Bunu biliyordum.
Kızın ufak kahkahası kendime gelmeme olanak sağlarken,yutkundum.
-''Haberim olmasa bile..'' diye fısıldadı kısık bir sesle..''Senin gibi bir ufaklığı kıskanacak değilim.Küçücüksün.''
Kaşlarımı çattım.
Sahi küçüktüm değil mi?
Tam anlamıyla vücudum bile yeni gelişmeye başlamıştı.
Kendimin hiç karşımdaki kadın kadar kadınsı olabileceğini düşünmemiştim.Ben onun kadar güzel ve çekici olamazdım.Bunun acı içinde farkındaydım.
Kız sessizliğimi fırsat bilerek ''Kaç yaşındasın canım?'' diye sordu.. Alaylı sesiyle yutkundum ve kendimi sakin kalmaya zorladım.''18.''
-''Senin yaşında kardeşim var.'' diyerek yanımdan geçip,banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıya yürüdü.
Sinirden gözlerimin dolduğunu biliyordum.
Ben bu evde nasıl yaşayacaktım?Sessiz kalmayı nasıl becerecektim ki?
Gözlerimi banyonun kapısından ayırdığımda varlığını yeni fark ettiğim Tibet tamda önümde duruyordu.Üzerinde hiç birşey yoktu.Gözleri gözlerimde takılı kalınca,boğazımdaki acı veren yumruyu gidermeye çalıştım.
Kendime itiraf edemesemde Tibetten etkileniyordum.Onun gülüşünü,gözlerini,sesini,kokusunu seviyordum.
Aklı başında her kadın ondan etkilenirdi.Kızıl kadına değer verdiğini farkettiğimde,farkettirdiğinde çok üzülmüştüm.Ve hayal dünyam başıma yıkılmıştı.
Buruk bir gülümseme yaydım yüzüme.
Ne sanmıştım ki?
Önümdeki bu heybetli,yakışıklı adam beni mi beğenecekti?
Daha göğüslerinin yeni yeni farkına varan,onları gizlemek için kambur durmaya eğilimli beni?
Böylesine erkeksi ve deneyimli bir adam benim gibi çocuksu kadınlığın ka'sını farkında olmayan benden mi etkilenecekti?
Komik.
Parmağımdaki yüzük bana hayatın bir cilvesiydi işte.İçimdeki acıyı gözlerimdeki yaşları geri göndermek için bakışlarımı Tibet'in bana bakarken yumuşayan yüz hatlarından kaçırdım.
Artık ondan etkilenmemeliydim.
Sevdiği kadını ve onu,aralarındaki ilişkiyi kıskanmamalıydım. Arkama dönüp alt kata inmeye hazırlandığımda omuzumu onun kocaman eli sardı ve duraksamama sebep oldu.
-''Küçük.'' diye fısıldadığında acı içinde gülümsedim.
Küçük!
Tabi.
-''Efendim.'' dedim yüzümü ona döndürmemiştim. Diğer elide omuzumu bulduğunda beni kendine doğru çevirdi.
-''Bana bak.''
Gözlerimi çıplak göğsüne diktim. Ona bakmayacaktım.Ona bakarsam ve bana şefkatle yaklaşırsa ağlardım,biliyordum.
-''Ne söyleyeceksen söyle,acıktım yemek yiyeceğim.''
Elleriyle çenemi kavrayıp,beni ona bakmaya zorlarken bıkkınca bir soluk bıraktım.
-''Ne istiyorsun ya?''
-''Şşş.Ateş püskürme küçük.''
-''Bana küçük diyip durma.''
Gözlerindeki yumuşaklık yerini alaya bıraktığında,meydan okurcasına kaşlarımı havalandırdım. Bakışları yüzümden üzerimdeki askılıya indi oradanda şortuma.
Son olarak çıplak ayaklarımı gördüğünde ''Terlikler mutfağın yanındaki dolapta.'' dedi.
Sağol dedikten sonra çenemi avuçlarından kurtardım ve arkamı dönüp hızla aşağı kata indim.
Bana temas etmese ne olurdu!
Sinirle mutfağın yanındaki dolabı es geçtim ve mutfağa girdim.Buz dolabını araladığımda içinin dolu olması biraz da olsa sevinmeme yardımcı olmuştu.
Biraz sosis alıp,mutfak dolaplarında tavayı bir süre aradım.Gördüğümde ona uzanmak için parmak uçlarımda yükselmiştim.Sosisleri doğrayıp tavaya attıktan sonra biraz yağ ekledim ve kızarmalarını beklemeye başladım. Yemeğim hazır olduğunda ağzımın suları akmak üzereydi.
Ekmekten büyükçe bir parça koparıp,tavanın içine daldırdım..Yağa bulanmış ekmek parçası ağzımda dağılmaya başladığında,gözlerim beğeniyle kapandı..
Dış kapının sesini duyduğumda kızılın gitmiş olabileceği geldi aklıma.Sonra omuz silkip boşverdim. Beni alakadar etmiyordu.Etmemeliydi.
İkinci bir parçayı tavanın içine bandırdığım sırada Tibet'in boğuk gülüşü kulaklarıma dolmuştu.
-''Çok mu acıktın?''
Sorusuyla kafamı kaldırıp,''Komik mi?'' diye karşılık verdim.
Atağımı beklemiyor olacak ki biraz duraksadı.
-''Karnın doyunca dilinde gizlendiği delikten çıkmış.''
Elimdeki ekmeği ağzıma atıp,sıkıntıyla bir nefes verdim.''Bak.Geçekten böyle olmasını istemiyorum.'' diye fısıldadım ciddiyetle.
Ne söylemek istediğimi anlamadığı için kaşlarını sorgularcasına havalandırdı.
-''Oturursan seninle bir şey konuşmak istiyorum.''
Sessizliğini koruyarak ve meraklı bakışlar altında karşımdaki sandalyeye oturdu. Üzerine bir tişört geçirdiği için o an şükrettim.
-''Bak aynı evin içerisinde yaşamamız gerekiyorsa sürekli didişip,kavga etmek istemiyorum ben.Arkadaş olalım?''
Söylediklerim üzerine yüzünü alaycı bir gülüş sardı.
-''Arkadaş mı?''
Kafamı ciddiyetle sallayıp,''Evet.'' diye fısıldadım.''Birbirimize karışmadan,uysalca yaşayıp gidelim işte.Ben sürekli sana sinirlenmek istemiyorum.Bu yüzden sana arkadaş olmayı teklif ediyorum Tibet Dizdaroğlu.''
Elimi ona uzatıp,bakışlarımı yüzüne sapladım.Vereceği cevabı duymak için nefesimi tutmuştum. Uzlaşma istiyordum.
Elini bana doğru uzatırken,gözleri muzip bir parlaklıkla parlıyordu..Eğlendiği her halinden belliydi.
-''Anlaştık küçük.''
Elinin sıcaklığı elimi kaplayınca parmaklarımızdaki alyanslar birbirine çarpmıştı ve ben durumun garipliğine bir kahkaha koyvermek istesemde ciddiyetimi korudum. Tibette en az benim kadar ciddiydi.

CAN YARIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin