Eren göt olmuşluk hissiyle yüzünü buruşturdu. Dinciye sen espri yapma yedi sülalene kaydığım bakışı atıp sıraya oturdu. "Ve Eren göt oldu!" dedim imalı imalı. Eren bana bildiği tüm küfürleri içinden sıralarken dinci zafer kazanmışlık edasıyla masasına oturdu.
"Ben alırım bunun öcünü, bırakmam!" Eren'in fısıltıyla söylemesine karşılı sert çıktığı sert tonu karşısında gülüp başımı sırama gömdüm. Eh, din dersleri uyku dersleri gibidir değil mi?
Teneffüs zilinin çalmasıyla uyumu geride bırakıp başımı sıradan kaldırdım. Elimi saçlarıma götürdüğümde örülü olduklarını fark ettim. İyi ama ben sabah saçımı açık bırakıp gelmiştim okula. Yanımda oturan Eren'e dönüp bir süre ona baktım. Tamam ama bu çocuk saç örmeyi bilemezdi değil mi?
"Lan şapşal." dedim en sevecen ses tonumu çıkarmaya gayret ederek. "Saçımı sen mi ördün?" Bakışlarını sıradan çekip bana döndü.
"Evet." Oha, şaka bu değil mi? Kameralar nerede acaba el sallayalım piçozlara!
"Atma lan, ben bile bilmiyorum saç örmesini!"
"Öğretirim o zaman." dedi en içten gülümsemesiyle. Bir şey soracağım huzurlarınızda, bizim pislik Eren'e ne oldu?
"Şimdi sen kesin bizim pisli Eren'e ne oldu diyorsundur içinden. Bir şey olduğu yok, derste canım sıkıldı bende saçını ördüm." Olumlu anlamda başımı sallayıp Zeynep'e döndüm.
"Salak Zeynep gel kantine gidelim."
"Sen git kanka benim uykum var."
"Aman be, gelmezsen gelme!" Sinirli ve seri adımlarla kantine gidip çikolatalı dondurma aldım. Aslında limonlu alacaktım fakat yoktu. Lanet olsun bu kantin!
...
Sıkıcı bir okul gününün ardından Eren ile atışa atışa eve geldik. Anahtarla kapıyı açıp eve girene kadar bekledi centilmen çocuğum benim. Hep Dolunay etkisi bunlar hanım! Sıkıntıyla odama ilerleyip çantamı çalışma masamın üstüne fırlattım.
"Of be çanta, senin olmayan genlerini değiştiresim var neden böylesin? Ağırsın çocuğum taşıyamıyorum artık seni! Neden kendi kendini taşımıyorsun? İnşallah içinde ayran patlar, inşallah içinde bir hafta paketi açık bisküvi unuturum da için kırıntılarla dolar kaşınmaktan geberirsin!"
"Kuzen yavaş gel be! Çantana saydırmaktan İzmir'den kalkıp gelen kuzenini görmüyorsun!" Duyduğum ses karşısında bakışlarımı yatağıma çevirdim. Ve çevirmemle birlikte orada oturan Tuğçe görmem bir oldu!
"Ya malın önde gideni hani iki hafta sonra geliyordun?" Bu sözlerimi söylerken seri adımlarla Tuğçe'nin yanına ilerleyip sımsıkı sarıldım.
"Yavaş lan kırılmamış kemik bırakmayacaksın vücudumda!"
"Senin kırılmamış kemiklerine kayarım Tuğçe, özledim diyorum!" dedim ondan ayrılırken. Hızla üzerini süzdüğümde çikolatalı süt desenli tişörtü ile karşılaşmam uzun sürmedi.
"Ay bu benim aldığım mı?" dedim heyecanla. Başını olumlu anlamda salladı. "Hadi sen salona git bende üstümü değiştirip geliyorum."
Tuğçe salona geçtiğinde yaklaşık beş dakika sonra elimde tuttuğum daha doğrusu tutmaya çalıştığım çikolatalı süt paketleriyle bende salona girişimi yaptım. İkisi dışında hepsini masaya koyup elimdeki iki sütten birini Tuğçe'ye attım.
"Eee anlat bakalım." dedim sütümden bir yudum alırken. "Hala çıkıyor musunuz enişteyle? Neydi ismi? Ha dur, Rüzgar!" İsmi duyduğunda yüzünü buruşturup sütünden bir yudum aldı ve koltukta biraz daha yayıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Manyak |Tamamlandı.| (DÜZENLEME)
HumorNot: İlk kurgum olması nedeniyle birtakım hatalar mevcuttur. "Ben de özledim," diyerek sağ elini saçlarıma yerleştirip okşamaya başladı. Bu davranışı karşısında gülümseyip gözlerimi kapattım. Olmak istediğim yer onun yanıydı, tam burasıydı. Sol göğs...