Derinlerime kadar işleyen utanç duygusu yanaklarımı kıpkırmızı bir hale sokarken hafifçe öksürdüm. Gözlerimi Eren'den kaçırıp yüzümü yıkamak için lavaboya koştum.
Seri hareketlerle musluğu açıp dört defa yüzüme su çarptım. Hayır sen kimsin arkadaşım benim saçımı sürekli örebiliyorsun? Aynadan son kez kendime bakıp salona koştum.
"Yanak kızarması utançtan olur Bayan Dondurma, saklamana gerek yok."
Ona bilmiyordum, aydınlattığın için sağ ol bakışı fırlatırken gülümsedi. Tamam, gülünce çok azıcık tatlı olabiliyordu ama çok azıcık.
"Kesin içinden nasıl tatlı olduğumu geçiriyorsundur." dedi koltuktan kalkıp yanıma yaklaşırken. Bu sözü karşısında gözlerimi devirirken önümde durdu.
"Ama mükemmel bayan, maalesef ki bu tatlı adamın gitmesi gerekiyor." Elini yanağıma yaklaştırıp küçük bir makas aldı.
Benden, makas aldı!
"Gerizekalının havasından geçilmiyor bu aralar!" dedim o uzaklaşırken. Cevap bile vermeye tenezzül etmeden kapıyı ağır hareketlerle açıp evden çıktı.
Kalas! Hayır anlamıyorum sen kimsin oğlum? Neymiş efendim bu tatlı adamın gitmesi gerekiyormuş! Lan öküz, sana tatlı diyen herkesin ebesine kayayım ben!
Telefonuma gelen bildirimle whatsapp uygulamasına girip sohbete baktım. Zaten bakmamla derin bir iç çekmem bir oldu.
Bay Taş: Ve ayrıca Bayan Dondurma ben evden çıkar çıkmaz saydırmaya başlama.
Bir süre telefon klavyemle bakıştım. Ne yazabilirdim ki? Sonuçta saydırmıştım bile.
Dolunay: Çok geç, bütün saydırma potansiyellerimi seninle doldurdum sayılır Bay Taş. Ayrıca senin mesaj hakkın yok mu da whatsapp adlı uygulamadan mesaj atıyorsun?
Bay Taş: Senin için internetimi harcıyorum işte kızım, daha ne olsun?
Yalanını yesinler emi Eren!
Dolunay: Wifi?
Bay Taş: Sonuçta o da para yazıyor değil mi?
Dolunay: Ya, ne demezsin!
Hızla açık bıraktığım interneti kapatıp telefonumu koltuğa fırlattım. Eh, benimki bu kadar işte, koltuğa fırlatmak.
Zeynep
Yatağımda doğrulup posterlerime bakmaya başladım. Allah'ım bu neden ultra meteor olmak zorunda?! Yani sonuçta onu göremeyecek olsam bile kalpten sevgim yeterdi, değil mi?
Çalan telefonumla birlikte komodinimin üzerinde duran telefonumu alıp arayana bakmadan açtım.
"Aradığınız kişi şu an ölmüştür, cenazesine gelmeyiniz." Telefonu tam kapatacakken karşı taraftan bağırma sesi duydum.
"Sevgilim yine mi aldatıyor beni?" Gözlerimi kocaman açıp telefonu kulağıma yasladım.
"Alp sen manyak mısın acaba? Ne aldatması?"
"Cem sendromu?" Göremeyeceğini bilsemde gülümsedim.
"Gülümsedin değil mi? Hissettim."
"Evet, gülümsedim." Birkaç dakikalık romantik konuşmadan sonra kapattım telefonu. Tamam kapattım ama ben bir şey unuttum. Yarım ayımı aramadım!
Elimde tuttuğum telefondan hızla Dolunay'ın numarasını çevirip kulağıma yasladım. Beni cidden öldürecek. Bakın size vasiyetimi söyleyeceğim iyice kulak verin tamam mı? Eğer ölürsem Alp yasımı tutmadan hiçbir insanla çıkmayacak ve arkamdan helva yerine Cem posteri dağıtılacak. O posterlerin üzerine de tek tek rahmetli çok severdi yazılacak, anlaşıldı mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Manyak |Tamamlandı.| (DÜZENLEME)
HumorNot: İlk kurgum olması nedeniyle birtakım hatalar mevcuttur. "Ben de özledim," diyerek sağ elini saçlarıma yerleştirip okşamaya başladı. Bu davranışı karşısında gülümseyip gözlerimi kapattım. Olmak istediğim yer onun yanıydı, tam burasıydı. Sol göğs...