28 -Ayrılık-

1.3K 101 37
                                    

Yokluğunda yine yüz çevirdim aşka,

Güz geçirdim onca yaprağım sarardı soldu.

Tuğçe

Oturduğumuz uçurumun kıyısından aşağıya baktıkça biraz korkuyordum ama Berk'in varlığını hissettikçe uçup gidiyordu. Ne zamandır burada böyle sessiz oturduğumuzu bilemiyordum fakat birimizin bu sessizliği bozması şarttı. Başımı Berk'ten tarafa çevirip hayranlıkla beni benden alan gözlerini izlemeye başladım. Sadece yeşilliği değil, ardında gizli olan onlarca acıydı belki de beni ona bağlayan, hayran bırakan.

"O kanlar neydi?" Zorlukla kurduğum bu cümleyi dışa vurmam sonucu başını ağır hareketlerle benden tarafa çeviren Berk, gözlerinin yeşilliğini dışarı vurmak istercesine gözyaşlarıyla birlikte daha da renklendiriyordu. 

"Babam benimle buluşmaya gelmişti biliyor musun Tuğçe?" dedi titreyen sesiyle. Gözlerimi şaşkınlıkla aralayıp söyleyeceklerini can kulağıyla dinlemeye başladım. "Caddenin karşısında bekliyordum onu hevesle. Her ne kadar içimdeki küçük, yaramaz oğlan çocuğunu öldürse de ben ondan vazgeçemiyordum." Yanaklarından süzülmeye başlayan gözyaşlarını silmek için elimi kaldırdığında başını hafifçe geri çekti. Bu her ne kadar canımı acıtsa da o an susmak istedim. Çünkü önemli olan onun acısıydı, benim değil.

"Yeşil ışık yandı, yürümeye başladı bana doğru. O an hızlı yürümesine rağmen sanki kaplumbağadan daha yavaş geliyordu bana. Az biraz yaklaştığında hızla gelen otomobil babamı umursamadan onu ezdi ve geçti. Tıpkı sana çarptığı gibi..." Sözlerine devam edemedi. Ağlaması şiddetlenmişti çünkü. Ben onun bu hali karşısında ağlamamak için dirensem de çoktan gözlerim dolmuştu. Güç vermek istercesine elini tuttum fakat tutmamla Berk hızlıca geri çekti ve ağlamasını düzene soktu.

"Babam öldü Tuğçe. Ben koşarak yanına gitsem de, kanlar içerisindeki yüzünü avuçlarımın arasına alıp baba yalvarıyorum gitme desem de dinlemedi, gitti... Aracın içindeki sürücüyü çıkartıp dövdüm, hırpaladım. Merak etme ama, ölmedi, yaşıyor." Son cümlelerde kin doluydu sesindeki tını. Dikkatlice ayağa kalkıp beni de kaldırdı ve uçurumdan biraz uzaklaştırdı. 

"Kimi sevsem, kime değer versem bir şekilde başı dertten kurtulmuyor, zarar veriyorum etrafımdakilere." Başımı hızla hayır dercesine salladım. Tam cevap verecekken sağ baş parmağını konuşmamam için dudaklarıma bastırdı. Baş parmağı hala dudağımın üzerindeyken cümlelerini sürdürdü. 

"Bence biz seninle," dedi parmağını dudağımdan kaldırıp yüzünü yüzüme yaklaştırırken. "Artık ayrılmalıyız." Bu cümleden sonra dudaklarıma kapanan dudaklar ağlayacak olmamı durdurmak içindi, biliyordum. Gözlerimi kapatıp Berk'in geri çekilmesini bekledim. 

Dudaklarını dudaklarımdan ayırınca gözyaşlarım hızlıca gözlerimden akmaya başladı. Başımı olumsuz anlamda salladım o benden uzaklaşırken. 

"Hayır Berk, yalvarıyorum gitme." dedim fısıltıyla. Bağırmaya mecalim kalmamıştı. Sanki söylediklerimi duymuş, hissetmiş gibi yerinde duraksayıp arkasını döndü.

"İyi ki de sevmişim seni."

...

Oturduğum uçurumun kıyısında hala Berk'in son sözü çınlıyordu kulaklarımda. Ne yapacağımı, ne hissedeceğimi, ne düşüneceğimi bilemez haldeydim. Aşağıya baktıkça korkum fazlalaşıyordu. O varken içimden büyük bir güç tüm korkularımı çekiyordu oysaki.

"Tuğçe, kardeşim!" Kulaklarımı dolduran Eren'in sesiyle içimdeki son gücü de serbest bırakıp kendimi olacaklara hazırlamaya başladım. Eğer Eren gelip kollarımdan beni tutup geri çekmeseydi şu an uçurumun en altında cansız bedenimden kırılmış ruhum süzülmüş gidiyor olacaktı. 

"Tuğçe, kendine gel ne bok yapmaya çalışıyorsun?" Eren'in sert çıkan sesi irkilmeme sebep olsa da arkasında dizilmiş Dolunay, Zeynep ve Alp'i görmem içimi rahatlatmıştı. Eren, kafamı kendisine doğru çevirip sinirli mavi gözlerini gözlerime kenetledi.

"Burada ne arıyorsun tek başına?"

"Berk nerede?" Dolunay'ın bu sorusuyla ağlamaktan kıpkırmızı kesilmiş gözlerimden tekrar yaşlar akmaya başladı. Artık yanmakta olan gözlerim etrafı bulanık görmemi sağlıyordu. 

"Berk yok, gitti. Artık gelmeyecek, gitti!" Verdiğim cevap hepsinin şaşırmasına sebep olacak ki birbirlerine ne yapacaklarını bilemez bir şekilde bakmaya başladılar. Hoş, daha ben ne yapacağımı bilemezken onlar nereden bileceklerdi ki?

"Eren ben onu çok seviyordum." Ağlamam şiddetlenmeye başlayınca Eren başımı göğsüne yaslayıp saçımı okşamaya başladı. Bu içimdeki acı tarif edilemezdi. Kalbimin üzerinde sevinçle çırpınan kelebekler kalbimi delmiş ve bedenimden uçup gitmişlerdi. Yerine kanayan bir kalp ve acı bırakmışlardı, koca bir acı.

"Şişt, tamam geçecek sakin ol."

"Sen sakın Dolunay'ı bırakma tamam mı? Bak o da benim gibi olmasın, bırakma sende onu." 

"Bırakmam Tuğçe, bırakmam." dedi naif ses tonuyla. Ağlamamı artık durduramıyordum. Düşünme işlevimi gerçekleştiremiyordum. Kalbimin üzerindeki ağırlıkla baş edemiyordum. Hiçbir şeyi beceremiyordum. Eğer zorlasam belki kalması için ikna edebilirdim, tek bir kelime dahi edemeden durdum karşısında!

"İyi ki de sevmişim seni." dedim ağlamamı düzene sokmaya çalışırken. "Ben bu cümlesi karşısında neden bırakıp gidiyorsun o zaman bile diyemedim!" Eren'in göğsünden kafamı kaldırıp dengemi korumaya çalışarak ayağa kalktım. Benden ayrılırken durduğu yerin tam ortasında durup bakışlarımı Eren'e çevirdim.

"Burası benim ölmeme rağmen hala yaşadığım mezarım."

Ve bölüm sonu! Beni öldürmeden önce kaçıyorum, hepinize iyi günler. Yorumlarda sövmeyiniz xcnvfgldknj <3




Sevgili Manyak |Tamamlandı.| (DÜZENLEME)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin