12

3.1K 199 72
                                    

Dünyalar tatlısı okurumun yaptığı Dünyalar güzeli afiş!

~Dikkat, bu bölüm aşırı Tuğçe ve Berk duygusallığı içerir!~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~Dikkat, bu bölüm aşırı Tuğçe ve Berk duygusallığı içerir!~

.

Tuğçe

Okul çıkışı kendimi bulduğum sahil kenarındaki bankta kahvemi yudumlarken okumakta olduğum kitabıma devam ediyordum.

"Boşuna ölümü dileme, ölemezsin sen. Çünkü ölmek için fazla ölüsün."

Duyduğum cümle ve sesle başımı kitabımdan kaldırıp yanıma oturan ve bedenini bana çeviren şahısa baktım.

"Berk, sen miydin?" dedim derin nefesimi dışa verirken. "Korkuttun beni."

"Bakıyorum elinde süt yok, bitti mi ciddi anlamda?" Alayla söylediği bu cümleye gülerken Yaprak'ın Ali'nin gamzesine yaptığı gibi parmağımı Berk'e yaklaştırdım ve gamzesine soktum. Başta biraz şaşırsa da pek tepki vermedi.

"Gamzeli insanları çok severim." dedim elimi uzaklaştırırken. "Güldükleri zaman müthiş görünür."

"Aklıma Ali ve Yaprak geldi." dedi gamzesine dokunarak. "Ali'nin gamzesi ve Yaprak'ın çocuksu yaramaz kız hareketleri." Gülümseyip karşımda oturan adama baktım. Berk... O aslında dışarıdan göründüğü gibi birisi değildi.

"Neden böylesin?" Sorduğum soruya şaşırmış olmalı ki gözlerini gözlerimle buluşturup merakla bana baktı.

"Nasılım?"

"Biraz kırgın, biraz kızgın, biraz acılı. Kimseye zayıflığını göstermemek için etrafın gözyaşlarıyla, acılarla ördüğün tuğlalarla çevrili. Sana ulaşamıyorum."

"Daha önce kimseden bu tür cümleler duymamıştım." dedi gözlerini kaçırarak. "Biraz saçma oldu."

Gülümsedim. Karşımda Berk değil, acılarla çevrili kırgın çocuğa baktım.

"İçinde tatlı bir erkek çocuğu gizli. Ne yaparsan yap onu öldürememişsin." Güldü. Elinin tersiyle akmaması için direttiği yaşları sildi.

"O çocuk öldü Tuğçe, bir daha asla geri gelmeyecek. Soğuk bir kış gecesi çekip giden bir babanın bıraktığı kalıntılardan ibaretti zaten, öldü artık." Ayağa kalktı. Son bir defa bakar gibi baktı bana ayrıldı ardından yanımdan.

Neden böyle yaptığını ya da bu tür düşündüğünü anlayamıyordum. Anlatsa rahatlayabilirdi, acıları hafifleyebilirdi. O... Anlamsızca istemiyordu bunları.

...

"Dolunay ben anlamıyorum. Onun canını yakan şeylerin hepsini öğrenmek istiyorum. Okula geldiğinden beri onu izliyorum. Tamam, biraz saçma oldu bu ama öyle işte."

Dolunay gözlerini bana dikip derin bir nefes aldı. Oturduğu sandalyeden ayağa kalkıp yanıma geldi ve oturdu.

"Ben bir şeyler düşünüyorum ama-"

"Sakın Dolunay!" dedim bağırarak. "Ona aşık falan olduğumu söyleme." Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp açtı. Ayağa kalkıp elimden tuttu ve beni de kaldırdı.

"Gel bakalım bilir kişinin yanına gidiyoruz." Dolunay'ın odasından çıkıp Oğuz abinin odasına geldik. Mavi ve siyahlarla çevrili odadan içeri girince gördüğümüz yatağın yanındaki siyah gitar zevkini gözler önüne seriyordu.

"Dolunay'ın biricik abisi." dedi Dolunay birlikte yatağa otururken.

Oğuz abi sandalyesini bize çevirip göz atmakta olduğu evrakları masasına bıraktı.

"Ötün bakalım." dedi gözlüğünü de çıkarırken.

"Abi bizim, daha doğrusu Tuğçe'nin sana bir şey danışması gerek." Oğuz abi gözlerini bana dikip gülümsedi.

"Beni idolü olarak gören güzel kız, güzel kuzen nasılsın, ne oldu?" Oğuz abime gülümseyip gözümü kapatan bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Bir çocuk var." dedim çekinerek. "Dışı olgun olmasına rağmen içinde küçük, tatlı bir oğlan çocuğu kalan biri." Bana bakıp güldü. Sandalyesine iyice yaslandığında gelen küt  sesi tüm ciddiyetimizi bozdu.

"Ben böyle işi seveyim!" Yere düşen Oğuz abiye gülerek ilerleyip onu ayağa kaldırdık. Sandalyeyi sinirle tekmeleyip o da bizim yanımıza yatağa oturdu.

"Aşık olmuşsun sen Tuğçe." dedi bir Dolunay'a bir bana bakarken.

"Yok ben aşık olmamışımdır." dedim gözlerimi kaçırarak.

"Ateş bacayı sarmış minik kuzu." Gözlerimi Dolunay'a çevirip ona baktım. O da başını olumlu anlamda sallarken Oğuz abi ayağa kalktım.

"Şimdi beni lanet giresice dosyalarımla yalnız bırakır mısınız?"

...

Dolunay'dan zor olsa da kurtulmayı başarıp parktaki salıncaklardan birine oturdum. Gecenin karanlığı bana eşlik ederken hafif hafif sallanmaya başladım.

Durun, sallanmaya başladım ama salıncağı ben sallamıyordum!

"Anne üç harfliler!"

"Evet ben üç harfli Berk!" Aldığım nefesi yavaş yavaş ortaya bırakıp Berk'e döndüm.

"Korkuttun salak!" Berk bana gülümseyerek baktı ve diğer salıncağa oturdu.

"Bugün için senden özür dilerim." Kısık sesiyle söylediği bu cümle kalbime işlerken kafamı ona çevirdim.

"Acılarını neden biriyle paylaşmıyorsun?"

"Güvenecek kimsem yok benim, ondan olsa gerek."

"Ben varım." Söylediğim bu cümleye kendim bile inanamazken Berk bana döndü.

"İçinde küçük, tatlı bir oğlan çocuğu var demiştin ya Tuğçe," Derin bir nefes alıp devam etti. "O çocuk ortaya çıkamıyor, güveneceği kimse yok çünkü."

Salıncaktan aynı anda ayağa kalkıp birbirimize yaklaştık. İşte o an zaman durmuş gibiydi. Gece, aydınlanmıştı birden bire.

Sadece, onun bakışıyla...

"İçimdeki çocuğu benimle çıkarır mısın?" Gülümsedim.

"Ben senin içindeki çocuğu sevdiğim kadar o olgun adamı da seviyorum. Eğer o olgun adam bunu cidden istiyorsa, çıkaralım."

Gülümseyip gözlerini dudaklarıma kaydırdı. Ondan önce davranıp karşımdaki yaramaz adamın dudaklarıyla dudaklarımı buluşturdum.

Veee mutlu bir Tuğçe Berk bölümü!  Lütfen düşüncelerinizi eksik etmeyin. Sizleri seviyorum dondurmacıklar!

Bana ulaşmak için

Facebook; İrem Belevi

Instagram: xiremozts

Sevgili Manyak |Tamamlandı.| (DÜZENLEME)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin