Fizik dersinde sıkıntı içerisinde kalemimle oynarken aklıma Tuğçe ve Berk'in nasıl olduğu sorusu geldi. Alp son anda Berk'in evine tekrardan dönmeseydi şu an hepimiz Berk'in mezar başında gözyaşı döküyor olacaktık. Hoş, ben bunların neden ayrıldıklarını da anlayamamıştım ama olsun.
"Dolunay Allah aşkına kes şu bileklerimi kurtulayım lanet olası dersten!" diye sızlanan Eren'e çevirdim bakışlarımı. Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki benim yerime sevgili fizikçimiz devreye girdi.
"Evet Eren arkadaşınız dersi büyük bir ilgiyle dinliyor arkadaşlar. Şimdi bana söyleyecek en son ne dediğimi." Eren ufak bir küfür savurarak sıkıntı içerisinde ayağa kalktı. Gözlerini devirip düşünüyormuş gibi yaptı. Ardından derin bir nefes alıp dudağının kenarını kıvırdı.
"Evet Eren arkadaşınız dersi büyük bir ilgiyle dinliyor arkadaşlar. Şimdi bana söyleyecek en son ne dediğimi." dedi Eren maç bitimine son dakika kala gol atmış başarılı futbolcu edasıyla. Tabii bizim sınıf bu cevap karşısında gülmeden durabilir mi? Hayır!
"Sen çok komiksin ya." Ortaya atılan Kıvanç'a hepimiz aynı anda bakmaya başladık. Çoğu kişi umursamasa da Eren oldukça sinirli bakıyordu. Hayır anlamıyorum sorgulamak gibi olmasın ama neden hep ben?
"Allah aşkına cevap verme. Kış geldi, dondurma yememe izin vermiyorlar delireceğim!" Eren bana göz ucuyla baktıktan sonra sinirle soluyup yerine oturdu. Fizikçi bu süre zarfında Eren'in verdiği cevaba uygun bir söz arıyor fakat bulamıyordu. Bulamadığı içinde kafayı yiyecek gibi oluyordu. Ah Eren ah! Vallahi ben öğrencilik hayatım boyuna hocaları bu denli sinir etmeyi başarabilen birisiyle karşılaşmamıştım hak yemeyelim.
"Müdürün odasına." dedi dişlerinin arasından tıslayan fizik hocamız. Eren, dudağının kenarını kibirle karışık kıvırdı. Hayır ben cidden bu çocuğun öğretmenlerle olan sorununu anlayamıyorum.
"En son ne söyledim dediniz, bende en son ne söylediğinizi dile getirdim hocam. Bunun için müdürün odasına beni göndererek lütfen yorulmayın." Fizikçi ciğerlerine sabır dilercesine bir nefes çektikten sonra öfkeyle gözlerini kapattı. Eren ise olanları pek umursamıyordu. Onların bu hali karşısında içimden gelen gülme isteğini bastırmaya çalıştım. Şu an fizikçimiz sen kim köpek dercesine Eren'e bakıyor ve bu benim ciddiliğimi sömürüyordu.
"Orada oturuyorsan sessizliğini koruyacaksın." dedi otoriter havasıyla. Eren olumlu anlamda kafasını sallayıp kibirle dudağının kenarını kıvırdı. Bu çocuğun öğretmenlerle olan sıkıntısını cidden anlayamıyorum demiş miydim?
"Oğlum şu hocalara iyice taktın sende." dedim gözlerimi tahtadan ayırmadan. Eğer bu sefer konuştuğumuzu görürse Eren'e olan öfkesini ikimize bölüştürür dersten atardı.
"Karşımıza havası olmayan adam gibi bir hoca çıktı mı da benim sorunum olmayacak?"
Çocuk haklı dağılın.
...
Okul çıkışı kapalı olan telefonumu hızla açtım. Berk ve Tuğçe'nin nasıl olduklarını aşırı derecede merak ediyordum, arkadaşlarım sonuçta. Seri hareketlerle mesaj bölümüne girip parmaklarımı telefon klavyesine sabitledim.
Dolunay: Neredesiniz hâlâ hastanede falan mı?
Derin bir nefes alıp cevabın gelmesini beklemeye başladım. Ağır hareketle yürüyordum. Eğer Berk'in evindelerse buraya yakın olduğu için yolumu uzatmamış olacaktım ağır ağır yürümem sayesinde, nasıl fikir?
"Çok güzel çok." Mırıltıyla söylediğim bu cümleye karşılık sırıttım.
"Yine neye gülüyorsun prenses?" Oldukça tanıdık gelen bu itici sesle birlikte gözlerimi sıkıca kapatıp başımı yana çevirdim. O olmasın Allah'ım lütfen!
Gözlerimi yavaşça açarken karşımdaki kişiyi görmem pek uzun sürmemişti açıkçası. Ne diyeyim, Allah belanı vermesin Kıvanç!
"Birincisi sana gülmedim, ikincisi sana ne, üçüncüsü prenses değilim." Bir çırpıda söylediğim cümlem içten içe rahatlamamı sağlarken telefonum titredi. Hızla tuş kilidini açıp gelen mesajın üzerine tıkladım.
Tuğçe: Berk'in evindeyiz ama onunla konuşmam gereken ufak bir şey var, sonra gelirsin.
Bu kız şaka mıydı? Zaten kime gitmeye çalışsam beni başlarından savarlardı! Küçükken abimin arkadaşına gittiğini duyunca bende onunla gitmek için ağlamıştım. İlk ve son seferlik beni götüren Oğuz abim ile sinirle eve dönmüştük. Çocuk hâlim ile arkadaşının başından aşağı ben bu yaşta sıcak kahve mi içeceğim diye kahveyi bocalamışım. Eh çocuk hâli işte.
"Bana bak Kıvanç ya şimdi gidersin ya da ben Kıvanç'ı uzaklaştır yaz 2222'ye gönder kampanyası başlatıp Acun'un Survivor yarışmasına sürerim seni!" Cümlemin sonuna geldiğimde duraklayıp memnuniyetle dudağımın kenarını kıvırdım. Mavi gözleriyle beni süzen Kıvanç'a şeytani bir bakış gönderdim.
"Fena olmaz aslında. Semih rolü yapıp teker teker gideceksiniz deyip takipçi kasar başımdan da gitmiş olur."
Zeynep
Salıncakta beni sallayan Alp'e durmasını işaret edip salıncaktan atladım. Küçükken bunu yapmayı çok severdim. Her ne kadar atlamaya çalışırken Dolunay'ın üzerine düşsem bile eğlenceli olurdu.
"Ya oğlum ben seni çok seviyorum!" dedim bir anda Alp'e sarılıp. Bu davranışım karşısında şaşırmış olmalı ki bir an ne yapacağını bilemedi. Ardından kendisini toparlayıp kollarını bedenime sardı.
"Bende seni çok seviyorum Zeynep." dedi gülerek. Sarılmaktan vazgeçip birkaç adım geriledikten sonra gözlerimi kırpıştırdım.
"Bence biz çok güzeliz." dedi aniden. Bu sözünden sonra ufak bir kahkaha attım. Tam cevap verecekken yağmaya başlayan yağmur tüm romantizm anını bozduğunda ufak bir çığlık attım.
"Neden biz?" dedim sinir bozucu bir sesle. Alp gülümseyerek elini bana uzattı. Ne yapacağını anlamadan elimi tuttu ve beni kendisine çekti.
"Bende çocukken yağmurun altında dans etmek isterdim hep." dedi ve derin bir soluk aldı. Bu isteği karşısında gülümsedim. Yağmurun şiddetini arttırmasını pek kafama takmadan elimi omzuna koydum. Hoş, zaten Alp'in de pek umursadığı söylenemezdi.
"Tut elimden beni çok sev kimseye verme, seveceksen ömürlük sev bir günlük sevme." Mırıldandığım şarkı sözlerini duymuş olmalı ki gözlerini kapatıp dudağının kenarını kıvırdı.
"Sevdanı bulmak yıllar sürdü. Hoş geldin gönlüme kaderim güldü."
Bu güzel sesten sonra o an hiç yapamayacağım bir şeyi yapıp boyumu ona yetiştirmek için parmak uçlarımı kaldırıp dudaklarına minik bir buse kondurdum.
Veee alın size bölüm gibi bölüm! Bu bölümü ZeyAlp fanlarına ithaf ediyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Manyak |Tamamlandı.| (DÜZENLEME)
HumorNot: İlk kurgum olması nedeniyle birtakım hatalar mevcuttur. "Ben de özledim," diyerek sağ elini saçlarıma yerleştirip okşamaya başladı. Bu davranışı karşısında gülümseyip gözlerimi kapattım. Olmak istediğim yer onun yanıydı, tam burasıydı. Sol göğs...