2 Gün Sonra...
Üstüme sabahleyin banyodan önce hazırladığım kıyafetlerimi giydikten sonra büyük sırt çantama gerekli olan eşyalarımın hepsini koyup koymadığımı kontrol ettim.
Her şey tamamdı.
Bugün hep birlikte pikniğe gidecektik. Emir, Mert, Barış, Atakan, Uygar, Güney, ben, Selin derken Berke de bizimle birlikte geliyordu. Hem Berkeyi hem de Emiri ikna etmek biraz zor olmuştu. Tamam, Berke beni ve Selini o kadar zorlamamıştı ama Emir için aynı şeyi söyleyemeyecektim.
Tam Emiri ikna ettim derken diğerleri de bu fikrime karşı çıkmış ve beni iyice zora sokmuşlardı.
Berkenin burada misafir olduğunu ve eğer o gelmezse benim de gelemeyeceğimi söylemiştim. Sonuçta o misafirdi ve onu bırakıp gitmek olmazdı.
Bu üstü kapalı tehditimle Emir hariç hepsi onaylamıştı ama Emir hala inat etmekte kararlıydı. Eğer gelmezsem onun beni zorla getireceğini söylemişti ve bunu yapabileceğini hepimiz biliyorduk. En sonunda ondan son kez rica etmiştim. O da daha fazla beni kırmayıp kabul etmişti. Ama tek bir şartla: Giderken bizim araba dışındaki bir arabayla piknik yapacağımız yere gelecekti. Bende ısrar etmemiş ve bu şartını kabul etmiştim.
Berkeye bunu söylediğimde onun da hepimizin için bunun daha doğru olduğunu düşünmesi rahatlamama neden olmuştu. Eğer aynı arabalarla gitseydik ikisi arasındaki gerginlik beni de germekle kalmayıp huzursuz olamama neden olacaktı.
Yarın da karneler alınıyordu ve bizde karneleri aldıktan sonra aldığımız hızlı tren biletleriyle birlikte planladığımız gibi Eskişehire gidecektik. Karneler on ikide verileceği için biz önce Berkeyi otogara götürüp uğurlayacak, oradan da okula geçecektik.
Saçlarımı bileğimdeki tokayla toplarken çalan telefonumla birlikte saçımı toplamayı bıraktım.
Çalışma masamın üstünde duran telefonumu alıp arayan kişiye batım. Emir arıyordu.
'' Günaydın '' dedim gülümserken.
'' Sana da günaydın. Hazır mısın? ''
'' Ben hazırım ama yemekler hazır değil. Onları sepete koymam lazım '' derken bir yandan da sırt çantamla birlikte aşağı iniyordum.
'' O zaman kapıyı aç '' dedi ve telefonu suratıma kapattı. Gözlerimi devirdim ve telefonla birlikte sırt çantamı da koltuğun üstüne bıraktım.Kapıyı açtığımda Emir yüzüme doğru eğildi ve dudağıma küçük bir öpücük koyduktan sonra geri çekildi.
'' Adı lazım değil gitti değil mi? '' dediğinde güldüm. Berkeyle bir türlü anlaşamamasını anlayamıyordum. Berke de Mert gibiydi ve Emir de Mertle kardeş gibiydiler. Hatta kardeşten öte idi.
Büyük ihtimalle benim arkadaşım olduğundan ve kendisinin de dediği gibi bir Merti daha bünyesinin kaldıramayacağından dolayı sevmiyordu.
'' Evet. Sabahleyin Güney ve Uygarla birlikte etleri almak için yola çıktılar '' dediğimde memnun olmuşçasına gülümsedi.
'' Güzel '' dediğinde kenara çekilip geçmesini bekledim.O içeri geçice aynı şekilde bende kapıyı kapatıp içeri geçtim. Mutfağa geçince aımlarımı mutfağa yönelttim ve dolaptaki yiyeceklerin bir kısmını tezgaha çıkarttım.
" Meyveleri mi çıkartıyoruz? " diye sordu buzdolabının kapağını açarken. Bende o sırada mutfağın yanındaki küçük odaya -kilere- doğru ilerliyordum.
" Evet. Poşetli olanlar " diyerek seslendim.Dolabı açtığımda içerideki kalabalıktan başta piknik sepetini göremesemde daha sonra üstteki rafta sepeti görmemle parmak ucumda yükselip sepeti aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞIMLI
Teen FictionO, uyuşturucu içerek kendini acılarından kurtardığını sanıyordu. Ama yanılıyordu. Yanıldığını o da biliyordu. O, uyuşturucu içerek kendini başka insanlardan soyutluyor, kendini karanlığın dibine çekiyordu. O, kendini kurtaracak, o derin kuyunun dibi...