BİR YIL SONRA
Yaz tatilindeydik. Temmuz ayıydı. Yorucu ve bizim için uzun olan bir yılı geride bırakmıştık. Hepimiz üniversite sınavına girmiştik. Geçen sene derslerle alakası olmayan Uygar, Barış, Mert ve Emir bile ders çalışmıştı. Aslında yılın başında çalışmayıp özel üniversiteye gitmeyi düşünseler de, gerçi Emirle Mert öyle düşünmüyordu, onları kızlarla birlikte yaptığımız uzun bir konuşmayla çalışmaya ikna edebilmiştik.
Gireceğimiz okullar açıklandığında sadece Barış ve Mert aynı okula düşmüştü. Bu duruma her zamanki gibi Emir sinir olmuştu çünkü özellikle aynı okulda girebilelim diye ikimizin de semtini aynı seçmişti. Sonucunda ise farklı ama yakın okullar çıkmıştı. Barışla Mertin, özellikle o ikisinin, aynı okula düşmesi ilk başta hepimiz şüpheye düşürmüştü çünkü Barış ve Mertten söz ediyorduk. İkisi de yürüyen bomba gibiydi ve olur da aynı sınıfa düşerlerse üniversite sınavı gibi önemli bir ortamda neler olurdu tahmin bile edemiyordum. Neyse ki farklı sınıflarda sınava girmişlerdi.
Beni en çok mutlu edense herkesin sınavının güzel geçmesiydi. Tabiki de hepimizin zorlandığı dersler ya da sorular olmuştu. Mert her zamanki gibi bizi şaşırtmamış, muaf olmadığımız din sorularını da çözmüştü. Daha doğrusu çözmeye çalışmıştı. Sınavdan sonra Emirlerde buluştuğumuz zaman bize soruları sormuş ancak kimsenin sorular hakkında bir fikri olmadığı için cevap verememiştik. O soruları çözmememiz gerektiğini öğrendiğindeki yüz ifadesine Barış ve Uygar başta olmak üzere hepimiz gülmüştük. Fakat yine de genel olarak herkes fazla zorlanmadığını söylemişti.
Okul seçim listesini hazırlama kısmı da ayrı bir komedi olmuştu. Barış, Sılayla aynı hastanede çalışabilmek için sürekli tıp okumak istediğini söyleyip ona göre okullar yazmıştı. Tabi ki hepimiz buna engel olmuştuk çünkü yazdığı okullarda okuyabilmesi için bir sürü matematik ve fen netinin olması gerekiyordu. Ama Barış sınavda fen diye bir bölümün olduğunu sınav sonrası buluştuğumuzda öğrenmişti. Bu yüzden onu engellemiştik.
Sınavdan sonra hep birlikte ailelerden izin alıp bir haftalığına Emirlerin yazlığına gitmiştik. Amacımız kafamızı boşaltmak ve eğlenmekti. Öyle de yapmıştık. Epey gülmüş, iki kere akşamleyin mangal yapmıştık. Bir akşam ise Mert, Barış ve Uygar birlikte yemek yapmak istemişti. Hepimiz daha bu fikri ortaya attıkları an reddetmiştik çünkü Mert yemek yapmanın y'sinden anlamazken Barış'ın da ondan bir farkı yoktu.
Ancak biz Emir, ben, Atakan, İrem, Güney ve Alara hep birlikte akşam yürüyüşten döndüğümüzde akşam yemeğinin çoktan hazırlanmış olduğunu, hem de o üçlü tarafından, görmüştük. Domates soslu makarna, köfte ve salata yapmışlardı ve gerçekten lezzetli olmuştu. Ondan sonraki iki günde kızlar olarak yemekleri o üçlüye kakaladığımızda üçüncü gün isyan ederek yemek vakti evden kaçmışlardı.
Mutluydum. Kendimi gerçekten mutlu hissediyordum ve bu mutluluğum hep sürsün istiyordum. Çok güzel bir ilişkim, benim için ikinci bir aile olmuş arkadaşlarım vardı. Emirle gün geçtikte aramızdaki zaten sıkı olan bağın daha da sıkılaştığını belirgin bir şekilde fark edebiliyordum. Davranışlarımızda bir değişiklik olmuyordu ama sanki ilk çıkmaya başladığımızda birbirimize ince bir iple bağlıysak şu an o ip bir halat kadar kalındı. İki buçuk yıl olmuştu ve bu gayet normaldi. Tabi ki kavga da ediyorduk. Bunu hiçbir türlü engelleyemezdik çünkü ikimizde insandık. Birbirimizin ters anına geldiğinde biz de herkes gibi tartışıyor, bunu da mümkün olduğunca birbirimizi kırmadan yapıyorduk.
Fakat bazen de öyle zamanlar oluyordu ki Emir fazlasıyla saçmalayıp beni çileden çıkartabiliyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi.
"Emir, kaç gündür uyumuyorsun zaten. Kendim gidebilirim diyorum. Evde kalıp uyu, beni sinirlendirme" dedim kaşlarımı çatarak koltukta yanımda yayılarak oturan Emire kafamı çevirdiğimde. Kafasını omzumdan kaldırıp kan çanağı olmuş gözleriyle bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞIMLI
Fiksi RemajaO, uyuşturucu içerek kendini acılarından kurtardığını sanıyordu. Ama yanılıyordu. Yanıldığını o da biliyordu. O, uyuşturucu içerek kendini başka insanlardan soyutluyor, kendini karanlığın dibine çekiyordu. O, kendini kurtaracak, o derin kuyunun dibi...