•14•

25 14 4
                                    

Kumsal'ı eve bırakıp sahile geçtim. Önceden halamla birlikte hep gelirdik buraya. Hep aynı banka otururduk. Hep aynı simitçiden simit alırdık. Hep martılara simit atardık. Burdan kalkınca hep aynı parka giderdik. O güzel günleri çok özlüyorum. Açıkçası insan yalnız başına simit atınca martılara, tek başına oturunca bu banklara hayattan keyif alamıyor.
Telefonum çalınca bankta doğruldum. Doğrusu Kumsal'ın aramasını bekliyordum ama Aslı'ymış arayan.
"Alo?"
"Abi evine geldim, nerdesin?" sesi kötü geliyordu. Hemen banktan kalktım. Motora doğru koşmaya başladım.
"Geliyorum hemen."
Motora ulaştığımda ceketimden anahtarları çıkartıp kontağa soktum. Gaz koluna birden abanıp marşa bastım. Trafik olduğu için yaklaşık 10 dakika sonra eve ulaştım. Aslı kapının yanında merdivenlere oturuyordu. Başını ellerinin arasına almış, iç çekiyordu.
Yanına gidip saksının altındaki yedek anahtarı aldım. Cebimden çıkartmaya üşendiğim anahtarım isyan ediyor gibiydi. Aslı ayağa kalkıp göz yaşlarını sildi. Elimle içeriyi gösterip,
"Geç bakalım." dedim.
Tek omzuna taktığı sırt çantasını da alıp içeri geçti. Ceketimi asıp yanına gittim.
"Lavaboyu kullanabilir miyim?" dedi.
"Tabiki. Sağ tarafa dönünce karşında oluyor." Kafa sallayıp çıktı. Telefonu masanın üstünde kalmıştı. Çalınca ister istemez gözüm kaydı. Ekranda 'Annem' yazıyordu. Bu yazıyı ekranda hiç görmemiştim ben.
Aslı gelene kadar çaldı telefon. Eline alıp, "Afedersin." dedi. Mutfağa girip telefonu açtı.
"Efendim?"
"Geç gelicem."
"Tamam. Öpüyorum bay bay."
Konuşması bittiğinde içeri girdi. Karşımdaki tek kişilik koltuğa oturdu. Boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Abi, sana söylemem gereken bir şey var."
"Seni dinliyorum." deyip konuşmasını bekledim.
"Benim biraz kafamı dinlemem gerekiyor. Yani yurt dışı tatili filan. Ama para lazım."
"Canını sıkan şey bu olamaz. Tamam para veririm. Ama sen neden gidiyorsun?"
"Çünkü... Ben... Eski..."
"Hadi Aslı!"
"Abi annem kanser. Parayı tedavi için alıcaktım. Çok özür dilerim." ağlamaya başladığında kalkıp yanına oturdum. Tek kişilik koltuğa ikimizin sığması imkansız olduğu için koltuğun kenarına oturabildim. Sarılıp başını öptüm.
"İlk evreyi çoktan geçmiş. Durumu kötüye gidiyor." hıçkırıp burnunu çekti. Masadaki peçeteyi ona uzattım.
"Burda bekle beni." deyip salondan çıktım. Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp yatak idama girdim. Gardolabı açıp kıyafetleri elimle kenara ittim. Kasanın '159847' olan şifresini kodlayıp kasayı açtım. İçinde 20 bin Tl vardı. Halamdan kalan.
Paranın 5 bin Tl'sini alıp kasayı kapattım. Kıyafetleri düzeltip gardolabın kapağını kapattım. Merdivenleri hızlıca inip salona girdim. Masaya oturup elini tuttum. Parayı verip gözlerine baktım. Mahçup duruyordu.
"Ben senin abinim. İstediğin zaman gel." dedim. Başını aşağı yukarı salladı. Parayı sırt çantasına koyup ayağa kalktı.
"Ben artık gideyim." dedi. Kapıya kadar eşlik ettim. Gittikten sonra kapıyı kapatıp mutfağa geçtim. Kol saatime baktım. Saat 19.07 olmuştu. Karnım acıkınca kızartma tavasını çıkartmayı akıl edebildim. Patates soymayı beceremesemde yapmaya çalıştım. Patatesleri dilim dilim doğradıktan sonra kızartma tavasına koydum. Soyduğum kabukları çöpe boşaltırken patateslerin kızarmasını bekledim. Koşar adımlarla içeri gidip televizyonu açtım. Müzik kanalını açıp saf saf baktım. 'Yüreğim Avuçlarının İçinde' adlı şarkı çalıyordu. Kadınların arkada dans etmesi kadar saçma bir şey olabilir mi ya? Ne gerek var? Klip sonuçta. Konser olsa hadi neyse. Burnuma gelen tanıdık kokuyla mutfağa koştum. Kızaran patateslerin içine 2 tane yumurta kırıp karıştırdım. Buna bayılıyorum. Halam hep yapardı.

***

Kumsal arayınca patatesimi bırakıp cebimden telefonumu çıkarttım. Müzik çok güzel olduğu için biraz bekledim. Açtığımda ilk defa duyduğum bir heyecana kapıldım. Sevgilimdi artık. Sevgili kelimesi diğerleri için basit belki ama benim için öyle değil. Hayatıma ortak olacak kişiyi seçme yolundaki ilk adım. Hiç basit değil.
"Efendim?"
"Napıyorsun sevgilim?"
"Patatesli yumurta yiyorum. Sensiz boğazımdan geçmiyor." dedikten sonra tavaya göz attım. Sadece 2 dilim kalmıştı. Umursamazlıktan gelip göz devirdim.
"Demek bensiz boğazından geçmiyor. Peki... O zaman yarın sana geliyim, beraber rahat rahat yiyelim."
"Bana gelmek için bi bahane mi bu?" deyip sırıttım.
"Kim bilir? Belki de öyle." dediğinde o da sırıttı.
"Tamam o zaman ben yarın gelip seni alırım."
"Hayır hayır. Ben yarın saat 20.15'te gelirim. Sen biraz süsle masayı. Mum filan işte." bunları söylerken rahat gibiydi. Yanımda olsa bunları söyleyemeyeceğine bahse girerim.
"Hm, anladım. Romantik olmam gerektiğini söylüyorsun.
"Hıhı."
"Ben romantik olduğumu sanıyordum zaten."
"Bana da göster o zaman bunu."
"..."
"Yarın görüşürüz sevgilim hoşçakal."
"Seni seviyorum." deyip kapattım.
Çatalımı alıp iki dilime birden batırdım. Ağzıma atıp buzdolabına yöneldim. Soğuk su alıp bardağa döktüm. Halam olsaydı 'Aman hasta olucaksın, ılıştır onu.' derdi. O sanki buradaymış gibi sözünü dinledim. Sürahinden de katıp bardağı kafama diktim. Tavayı bulaşık makinesine koyup üst kata çıktım. Merdivenlerdeyken başladım üstümü çıkartmaya. Pantolonumu çıkartmadan atladım yatağa. Dinlenmem gerekiyor. Yarın romantiklik günüm.

BİR TUTAM AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin