Kumsal'dan...
Cafe'den koşarak çıktıktan sonra akan gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek ilerledim. Yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru atıp Cafe'ye doğru döndüm. Kahkahayla çıkan insanlar arasındaki varlığım, kraliçe arı gibi kendini belli ediyordu. Herkes çok mutlu görünüyordu. Kim bilir içinde olan üzüntüleri gizlemeye nasıl çare buluyorlardı? Yola doğru tekrar döndükten sonra önümden geçen taksiye binmek için elimi kaldırdım. Görmemezlikten gelip geçen taksiye bağırdım. "Allah'ın cezası." elimdeki çantayı yere fırlattıktan sonra yere çömeldim. Kaldırımın ortasında oturmuş ağlayan zavallı biri gibi görünüyordum belki de dışarıdan. Önümde duran motosikletin sesiyle Ceyhun olduğunu düşündüğüm kişiye baktım. Siyah saçlı, esmer, kirli sakallı, uzun boylu olduğunu tahmin ettiğim kişi, "Pişt güzellik, gideceğin yere kadar götüreyim istersen. Senin gibi güzel bir bayanı kim üzdü acaba? Biraz da dertleşiriz istersen." dedi. Normalde olsa bu adama siktir çekerdim. Ama bu durumdayken, ettiği teklif çok cazip gelmişti. Oturduğum kaldırımdan kalkarken Cafe'den çıkan Ceyhun'a gözüm kaydı. Görmesini istediğim bir hızla motosiklete bindim. Kask takmadım. Kesinlikle ona güvendiğimden değil, Ceyhun'un ona güvendiğimi sanması, onu tanıdığımı zannetmesi için yaptığım bu şey, hayatıma mâl olabilirdi belki ama Ceyhun'un bunu görmesini istediğim için şu anki hiçbir şey umurumda değildi. Motosiklet hareket ederken Ceyhun'a bakmamaya dikkat ettim. Motosikletteyken çocuğa sarılmamaya özen gösterdim. Eski bir binanın önüne geldiğimizde motoru durdurdu önümdeki çocuk.
"İşte geldik. Burası benim mekânım. Evime hoşgeldin." diyerek şerefsizce sırıttı çocuk. Renksiz eski bina, terk edilmiş eski bir yerdeydi. Serserilerin geldiği bu mekânda olduğuma pişman değildim. Biraz kafa dağıtmak iyi olabilirdi. Kafamın yerinde olmamasını göz önünde bulundurmazsak.
İçeri doğru bakınarak girdim. "Bu arada ben Umut." diyerek elini bana uzattı çocuk. "Kumsal bende." dedim ama uzattığı eli tutmadım. Bir yabancıyla temas etmeyi sevmezdim. Ceyhun'la tanıştığımda ona sarıldığımı hatırladığımda bu düşüncemden ayrıldım. Çocuğun elini geçte olsa sıkmıştım. Uzun koridorda sessizce ilerlerken, "İşte burası." diyerek sağ tarafımdaki odayı gösterdi. Yere atılmış 2 minder, bir de yatak niyetinde kullanılan uzun yastıktan oluşan bu odanın ona ait olduğunu anladım. "Geç otur şöyle." dedi minderi gösterirken. Mindere oturduktan sonra çocuk beni süzmeye başladı. "Bir saniye." diyerek ayağa kalktı çocuk. Kapıyı çeviklikle kilitleyip, "Dans başlasın." dedi. Anlamayan gözlerle ona bakarken aklıma gelen kötü düşüncelere ihtimal vermek istemiyordum. Çocuğun üzerime doğru gelmesiyle çığlık atmaya başladım. Çocuk eliyle ağzımı kapatıp sesimin duyulmasını engelledi. Eteğimi yukarı kaldırdığında elini ısırıp dikkatini dağıttım. Minderden kalkıp kilidi açmaya çalıştım. Dışarıdan, "Kumsal neredesin?" diye bağıran Ceyhun'u duyunca kapıya yumruk atıp, "Bura-" derken ağzımı tekrar kapattı. Ceyhun kapıya tekme atarken çocuk boynumu emiyordu. İkinci tekmeyle kapıyı açtı Ceyhun. Çocuk panikle geri doğru adım attı. Ceyhun çocuğa yumruklar atıp yere düşürdü, üstüne oturup yumruk atmaya devam etti. Kendime geldiğimde Ceyhun'un yanına gidip onun yumruklarına engel olmaya çalıştım. Zar zor engel olabildim. Elinden tutup kaldırdım. Kalktığında yerde yatan pezevenge tekme attıktan sonra elinin tersiyle burnunu sildi.
"Hadi gidelim buradan!" dedikten sonra beni elimden tutup odadan, sonra da binadan çıkarttı. Binadan çıktıktan sonra biraz daha bu şekilde yürüdük. Elimi sertçe çekip, "Bunu yapmak zorunda değildin. Senin için hiçbir anlam taşımıyorum sonuçta." dedim. Arkası bana dönükken birden bana döndü. "O piçi nereden tanıyorsun?" dediğinde hızlıca cevap verdim. "Tanımıyorum." "Tanımadığın biriyle burada ne işin var? Ya ben gelmeseydim? Ne olacaktı o zaman? O herif sana ne yapacaktı?"
"Sanane? Sen benim hiçbir şeyim değilsin ve ben sana hesap vermek zorunda değilim!"
"Hayır sen benim bir şeyim değil, her şeyimsin." dedi kısık sesle. Bunu duymadığımı sanmıştı ama duymuştum. "Her şey ne demek? Can demek. Nefes demek. Onsuz olmamak demek. Ya sen ne yaptın? Kafanda kurduğun üç kuru cümleyle beni terk ettin. Üç günde soğudun benden. Şimdide soğuttun kendinden." deyip koşarak uzaklaştım oradan. Eve gitmek istiyordum. İlaca ihtiyacım vardı.Ceyhun'dan...
Koşarak uzaklaştı benden. Arkasından gitmeyi o kadar çok istedim ki... Ama gidip ne diyecektim? Bir şey demek zorunda değildim. Ama bana çok kızgındı. Konuşmanın iyi bir fikir olmadığını düşünerek boşverdim. Binaya koşarak geri döndüm. Odaların hepsine baktım ama o serseri gitmişti. Motora doğru koşup bindim. Kumsal'ın yanına gidemiyor olmam onu uzaktan izlememe engel değildi. Motoru yavaş kullanıp arkasından gitmeye başladım. Giderken etrafındakilere bakmadan yürüyordu. Sessizce ilerledi. Bir taksi durdurup bindi. Taksiyi takip edip gideceği yeri öğrendim. Tahmin ettiğim yere gitmedi. Eve geldi. İçeri girip kapıyı usulca kapattı. Motoru uzak bir yere park edip evine yavaşça yaklaştım. Camın kenarından onu izlemeye başladım. Çekyatı açıp içinden iğneleri çıkarttığını görünce hemen zili çaldım. Açmadı. Israrla bastım zile. Açmadı. Kapıya sert bir tekme attım. İlk vuruşta açıldı. İçeri girip Kumsal'ın yanına çömeldim. Beni görmemişlikten geldi. İğneyi saplayacağı an elini tutup, "Hayır Kumsal. Bana bir söz vermiştin. Hayır." dedim. Yüzüme bile bakmazken, "Ne önemi var?" dedi. "Çok önemi var Kumsal. Yapma. Hayır." dedim ve elindeki iğneyi yere fırlattım. Göğsüme yaslanıp ağlamaya başladı. "Neden?" diye fısıldadı. "Mecburuz." dedim onun kadar sessiz bir şekilde. "Böyle olmak zorunda değildik." dedi. "Değildik." dedim ve başından öptüm. Ağlaması canımı yakıyordu, hatta benim yüzümden ağlaması daha fazla acıtıyordu canımı.
Göğsümden kalkıp yüzüme baktı. Bir şey sormasını istemiyordum. Cevap verememek istemiyordum. "Git artık." dedi. Bunu söylemesini beklemiyordum. "Sen bu durumdayken olmaz." dediğimde hızlıca, "Beni bu duruma sen getirdin." dedi. "Böyle olmasını istemezdim." dediğimde beni geri itip ayağa kalktı. Sesini yükselterek, "Neden bu haldeyiz o zaman! İstemediğin bir şeyi neden yapıyorsun? Ben seni anlayamıyorum ya!" dedi. "Kumsal bana hiçbir şey sorma. Bunu yapma." dedim. "Asıl sen bunu yapma. Canım yanıyor görmüyor musun?" dediğinde sarıldım. "Bu gece son kez beraber kalalım." dedi fısıldayarak. Cevap vermedim. İtiraz etmek istemiyordum. Omzundan öptüm. Kokusunu son kez içime derince çektim. Elimden tutup beni odaya sürükledi. Yatağa uzandı. Yanına uzanıp onun uyumasını izledim. O kadar güzeldi ki. Ömrümün sonuna kadar onu böyle izleyebilirdim. Güzel kokusunu sonsuza kadar içime çekebilirdim. Uyuduğundan emin olduğumda yataktan kalktım. Sabah tekrar tartışmak istemiyordum. Odanın kapısına kadar ilerleyip kafamı ona doğru çevirdim. Son kez ona içtenlikle baktım. "Rüyanda beni gör sevgilim." deyip odadan çıktım. Evin kapısına doğru ilerlerken kenarda onun siyah tokasını gördüm. İçinde birkaç tel saçı vardı. Tokayı alıp bileğime taktım. Ondan kalan son hatırayı bileğime geçirip evden çıktım. Motora binip sertçe gaza yüklendim. Hızın 130'a yükselişini gördükten sonra daha fazla hızlanıp hıza bakmayı bıraktım. Mezarlığa geldiğimde motoru durdurdum. Kapıyı yavaşça itip içeri girdim. Saatin geç olmasına aldırış etmeden gelmiştim. Halamın mezarının başına oturup toprağı avucumun içine aldım. Gözlerimden yaşlar inerken, "Herkes gibi onu da kaybettim." diyebildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR TUTAM AŞK
أدب المراهقينKimsesizlik değil bu! Kimsesizleşmek. Kaybetmek istemiyorum artık. Bi' kişiye daha gücüm kalmadı.