08.00'a kurduğum alarm çalınca uyandım. Güneş bile ortalıkta yoktu henüz. Yatakta esneyip doğruldum. Bi süre yatakta aptalca oturup etrafa bakındım. Sonra kalkıp yatak odamdaki lavaboya girdim. Çeşmeyi soğuk taraftan ılık tarafa çevirip suyu yüzüme vurdum. Havluyla iyice kurulayıp lavabodan çıktım. Gardolabın kapağındaki aynadan kendime baktım. Yarı uyanık, yarı uyur gibiydim. Kapağı açıp içindekilere göz gezdirdim. Dün geceden kalan pantolonumu çıkartıp yerine açık mavi kot giydim. Üzerime beyaz ince bir t-shirt giydim. Üzerime de klasikleşmiş deri ceketimin yerine kot ceket giyip motorun anahtarlarını aldım. Merdivenleri hızlı hızlı inip evden çıktım.
***
Kumsal'dan...
Saat 09.00'a geliyor. Tam 11 saat sonra Ceyhun'a gideceğim. Ama önce bir hediye alayım. Umarım o da almayı unutmaz. Üzerime çiçekli turuncu bir elbise giyip, boynuma mavi bir fular bağladım. Saçlarımı taradım. Evet, şimdi dışarı çıkmak için hazırım.
***
Ceyhun'dan...
Otoparka motoru park ettim. Alışveriş merkezinde Toy's Shop'u bulup içeri girdim. İzlediğim romantik filmde adam kadına kocaman bir oyuncak ayıcık hediye ediyordu ve kadın çok mutlu oluyordu. Ondan etkilenip geldiğim bu mağazada güzel bir oyuncak ayı buldum. Önünde 'I Love You Sweatfeart' yazıyordu. Ayıcığı kucağıma alıp kasaya gittim. 500 Tl oyuncak ayı olabilir mi ya?
***
Kumsal'dan...
"Bu hakikaten harikaymış." diye içimden geçirdim camdan baktığım saate. Dükkana girdiğimde burnuma vuran harika parfüme kaptırdım bian kendimi. Sonra gördüğüm saati kutuda da bulup kasaya gittim. 500 Tl? Whattt?
***
Ceyhun'dan...
Hediyeyi alıp çıktım dükkandan. Şimdi eve gidebilirim. Alışveriş merkezindeki yürüyen merdivenlere hep halamla binerdik. Çok eğlenirdim ben. Aşağıya inen merdivenden yukarı çıkmaya çalışırdım. Her seferinde başarısız olurdum. Ama pes etmezdim hiç.
Mağazadan çıktığımda otoparka gitmekte zorluk çektim. Gözümü kapatan ayıcık yüzünden.
Motora ulaştığımda bunu nereye koyacağımı şaşırdım. Ayak ucuma koyulamayacak kadar büyüktü. Cebimden telefonumu çıkarttım. Ali'yi aradım. Taksiciydi ve kıyak yapardı boştaysa.
"Ooo, kardeşim sen arar mıydın beni ya?"
"Ayıp ettin be oğlum."
"Söyle bakalım, ne istiyorsun? Sen işin olmadan aramazsın beni."
"Bi eşyayı benim eve bırakman lazım. Boş musun?"
"Boşum tabi. Unutulduk piyasada. Nerdesin sen?"
"Meydandaki Alışveriş Merkezinin önündeyim."
"Tamam kardeşim ben zaten oraya yakın bir yerdeyim. 5 dakikaya ordayım." dedikten sonra telefonu kapattı.
Beklemeye başladım.
Dediği gibi 5 dakika sonra gelip taksiyi tam önümde durdurdu. İnip tek elini havaya kaldırdı. Bende aynı şekilde yapıp elini sıktım.
"Vayyy. Ne kadar değişmişsin. Kızlar hastadır şimdi sana." dedi.
Sahte bir kahkaha atıp, "Tabi, öyle." dedim. "Hadi ver. Adresin aynı mı?"
"Aynı." derken ayıyı da ona verdim.
"Hadi Eyvallah." deyip arabanın kapısını açık cam kısmından kapattı. Bende motora binip onun peşine takıldım.
Evin önüne gelince Ali arabadan inip kucağına aldığı oyuncak ayıyı.
"Sağol." deyip onun kucağından aldım. Gelen telefonla, "Kusura bakma kardeşim. Gitmem lazım. Kırk yılın başında gelen müşterimi de kaçıramam." dedikten sonra arabaya bindi. Gözden kaybolana kadar arabanın arkasından baktım. Tamamen gidince eve girdim. Hediyeyi salona bırakıp gözümü saate çevirdim. 12.00 olmuştu. Üst kata çıkıp 'gereksiz eşya' odasına girdim. Buradaki şeylere pek ihtiyacım olmazdı, o yüzden gereksiz eşya odası diyordum buraya. İki tane kırmızı mum bulduktan sonra alt kata indim. Televizyonu açıp müzik kanalına girdim. 'Lay Down Your Weapons' şarkısı çalıyordu. Sesini biraz daha açıp mutfağa geçtim. Cebimden telefonumu çıkartıp 'romantik yemek masasında olması gerekenler' yazdım arama motoruna. Çıkan ilk sayfaya girdim.
-Kırmızı mum
-Gül yaprağı
-Kırmızı masa örtüsü
-Beyaz Peçeteler
-Yemekler
-Çatal kaşıklar
-Tabaklar
Bunları karanlık ortamda, Kumsal'la baş başa düşününce daha iyi oluyordu.
Mumlar tamam. Gül yaprağı... Arka sokaktaki Gülümser teyzenin güllerini alsam haberi olmaz bence. Evden çıkıp koşa koşa arka sokağa girdim. İzin almadan üç tane kırmızı gül kopartıp eve koşmaya başladım. Kapıyı panikle kapatıp yaslandım. Yakalansaydım yüzde yüz sıçardım. Gülleri konusunda çok hassastır o. Salonun arka kısmındaki kocaman yemek masasını gözüme kestirdim. Üst kattaki gereksiz eşya odasına yeniden girdim. Kırmızı bir masa örtüsü bulamadım. Merdivenleri hızlıca inip evden çıktım. Evim caddeye yakın olduğu için motora binmedim. Burda bulabilirim diye düşünüp bir dükkana girdim. Reyonları teker teker gezdim. En arkadaki reyonda bulabildim. Hemen alıp kasaya gittim. Parasını ödeyip çıktım.
Eve geldiğimde masanın üzerine hemen serdim örtüyü. Tabakları yerleştirip mutfaktan 2 tane beyaz peçete getirdim. Bardakları masaya özenle koydum. Tabağın diğer tarafına da çatal ve kaşıkları koydum. Masa hazırdı... Yemek? Yemek nasıl yapacağım? Lanet olsun yaa. Bunu hiç düşünmedim.
Makarna yapmayı bildiğim için planımda sadece makarna vardı.
Makarnayı yalnız bırakmak iyi olmaz diye düşünüp cam dolaptan iki kırmızı şarap aldım. Masanın kenarına koyup koltuğa oturdum. Müziği kapatıp kumandayı masaya bıraktım. Telefondan saate baktım. 15.30 olmuştu.
Mutfağa girip kuru yiyecek çekmecesini kurcaladım. Makarnalar arasından birini seçip haşladım. Zeytinyağını döküp tereyağı kattım. Makarnayı süzdükten sonra tencerenin içine döktüm. Kolaymış ya. Halam yaparken görmüştüm bu kadarını. Tadına bakmak için çatal alıp tencereye batırdım. Kusmamak için kendimi zor tuttum. Leş gibi olmuş. Makarnayı çöpe döküp telefonumu elime aldım. Eski bir arkadaşımı aramak konusunda şüphelerim vardı ama başka çarem de yoktu. Miray'ı arayıp konuşmaya başladım.
"Yardımına ihtiyacım var. Müsaitsen bana gelir misin? Biraz acil. Akşam özel bir yemek yiyeğim kız arkadaşımla."
"Tamam kaptan 10 dakikaya ordayım." dedikten sonra telefonu kapattı.***
10 dakika sonra...
Miray'ın geldiğini düşünerek kapıyı açtım. Baya değişmişti. Olayı kısaca özetledikten sonra mutfağa geçti. Bende hazırlanmak için odama...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR TUTAM AŞK
Teen FictionKimsesizlik değil bu! Kimsesizleşmek. Kaybetmek istemiyorum artık. Bi' kişiye daha gücüm kalmadı.