Bu sabah yine erkenden uyanmıştı. Her zaman yaptığı gibi, kendinden önce penceresinin önünde ki kuşları beslemiş ve evinin her alanına dağılan papatyalarını sulamıştı. Kendine minik ve sade bir kahvaltı masası hazırlamıştı.
Bir ayağı yamuk olan minik masanın ortasında beyaz güllerle işlenmiş pembe bir vazonun içinde sarı papatyası... Papatyaları çok seviyordu ama sarı papatyası onun için farklıydı. Bu papatyayı çocukken ailesiyle birlikte gittiği kırda bulmuş ve her yaprağına bir hayalini yazmıştı. "Hangi hayalim gerçek olursa onun bulunduğu yaprağı koparacağım" demişti. Kırk beş yaşındaydı ve henüz bir hayalini gerçekleştirememişti. Yaşına rağmen dinç ama hiçbir şey yapamayacak kadar da yorgundu. Kahvaltısını yaparken bir yandan da sarı papatyasıyla konuşuyordu;
"Benim sarı papatyam bugün nasılmış bakalım? Yaprakların düne göre bugün daha canlı. Yine harika görünüyorsun. Kahvaltımı bitireyim, seni güneşe kavuşturacağım."
Bir yandan kahvaltısını yapmaya devam ederken, diğer yandan gazetede ki gündemi takip ediyordu. Hızlı hızlı gündeme şöyle bir göz attı, bulmaca sayfasını kenara ayırıp gazeteyi dirseğinin altına koydu. Çayından tam bir yudum almıştı ki kapının tokmağının hızlı hızlı vurulduğunu duydu. Yavaşça yerinden kalkıp kapıya doğru yöneldi:
"Kim o?"
"Eflatun abi, benim Osman." dedi kapıda ki ses.
Osman, alt komşusu ve aynı zamanda mahallenin terzi teyzesi olan Nebahat Hanım'ın yirmi bir yaşında ki torunuydu. Üniversite de bilgisayar bölümünü okuyor, tatillerde anneannesi Nebahat Hanım'ın yanına geliyordu. Eflatun, kapıyı hafifçe araladı:
"Ah Osman, seni görmek ne güzel. Buyur, içeri gel." dedi ve kapıyı sonuna kadar açtı.
Kapının arkasında ki beş katlı eski ayakkabılıktan bir çift terlik çıkardı, Osman'ın önüne koydu. Osman terlikleri giyerken:
"Eflatun abi, ninem börek yapmıştı. Sana da getirmemi istedi." dedi.
"Ah bana mı?" dedi yüzünde ki şaşkın ama mahcup bir ifadeyle ve sözlerine devam etti:
"Nebahat ablaya ne kadar teşekkür etsem az. O her zaman beni mutlu ediyor. Ona selamlarımı ilet. Ama lütfen gel, beraber kahvaltı yapalım."
"Abi zahmet olmasın sana."
"Saçmalama Osman. Hadi sen otur, ben de sana çay getireyim."
O mutfağa gittiğinde Osman masaya oturmuştu. Etrafı izlemeye başlayan Osman'ın dikkatini sarı papatya çekmişti. Eflatun'un sarı papatyayla ilgili hikayesini tüm mahalle bilirdi, sonuçta yıllardır aynı mahalledeydi.
O sırada Eflatun elinde bir bardak çayla, Osman'ın yanına geldi. Osman:"Eflatun abi, bu papatyayı halâ niye saklıyorsun? Bu yaştan sonra yapraklarda ki hayalleri gerçekleştirmen zor. At gitsin bence."
Eflatun'un yüzünü ince bir tebessüm sardı ve:
"Umut evlât. Umut olduğu için saklıyorum."
"Yapma be abi. Ne umudu? Bu yaşta insanda umut mu kalır Allah aşkına?"
"Haklısın. Ama evlât, eğer içinde bir yerde hala bir ışık varsa güneş bir gün doğacak demektir, bunu unutma. Hadi çayını iç, soğumasın."
"Peki sen bilirsin abi."
Nihayet kahvaltı faslı bitmişti. Eflatun masayı toplarken, Osman ayaklandı;
"Abi ben gideyim artık. Ninem bekler."
"Tamam Osman, sen bilirsin. Ama sonra yine beklerim. Nebahat ablaya saygılarımı ve teşekkürlerimi ilet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARI PAPATYA
ChickLitO, her şeyini kaybetmiş yalnız bir adam. O, sarı papatyasının her yaprağına hayallerini yazan bir adam. Tek isteği, güneşin onun için doğması. ... ve anladı ki; hayallerini ertelersen, kaybedersin.