Taehyung'un ağzından
Şaşkınlıkla olduğum yerde dikilmeye devam ediyordum. O kimdi? Kim olabilirdi? Jimin...?
Neyden bahsettiğimi bilmiyorsunuz değil mi?
Hadi biraz geri saralım.
5 saat önce
İki maçı da almamız tahmin edemeyeceğim kadar güzel olmuştu ve müdürün keyfinden geçilmeyeceğini gözlemliyordum şuan. Madalyalarımızı ve kupayı alıp dönerken hepimiz çok ama çok mutluyduk. Dışarıda bizi okula götürmek için bekleyen otobüslere binmeden önce biraz zamanımız vardı. Üstelik müdürümüzün maçı alınca yerine gelen keyfi sayesinde bugün öğrencilerin parti yaparak saatlerce eğlenme hakkı vardı. Partiyi hazırlamak için Yoongi hyung her zaman olduğu gibi gönüllü olmuştu. Sadece öğrencilerin olacağı ve saat kısıtlaması olmadan yapılacak bir parti güzel olacağa benziyordu. Bunlar dışında az da olsa içimde Doğu Lisesini merak eden bir taraf vardı.
Hah, kimi kandırıyordum ki cidden onları merak ediyordum.
İki yenilgi onlar için çok ağır olmalıydı. Belki, bir maçı almış olsalardı...
Ah Taehyung, kendine gel. Onların iyiliğini falan düşünemezsin sen! Omuz silkip spor salonun önünde duran otobüslere baktım. Seokjin ve Hoseok hyung binmişler miydi? Tam o anda bana el sallayan bir adet Hongbin girdi görüş açıma. Sırıtarak yanıma geliyorken yapacağı şeyin basit bir tebrik olduğunu sanarken anlamadığım bir anda sırtıma çıktı ve ben dengemi kaybedip yeri boyladığımda üzerimde tepinmeye başladı.
Etrafımızdaki kahkaha seslerini duyunca Hongbin'in üzerine atlayanlar Chanyeol, ardından Taemin, Jongin, Seokjin olarak devam etti.
Derince inledim. "İnsafsızlar, en altta olan benim yazık bana!" diye bağırdım. Yüzüstü yatarken nefes üzerimdeki hayvanlar dolayısıyla nefes almam bile çok çok zordu. Hoseok hyung da yere yatmış anırarak gülüyordu. Yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim.
Luhan 'Şu salakları tanımıyorum' dercesine elini beline koymuş bir yandan da spor çantasını tutuyordu.
Nihayet üzerimden kalktıklarında derin bir nefes alabildim. Gözlerim duvara yaslanarak bizi izleyen Jisoo'ya kaydı. Sanki gelmek istiyormuş gibi bir hali vardı. Benim bakışlarımı yakalayınca ifadesini düzeltti ve yaslandığı duvardan uzaklaşarak büyük otobüslere ilerledi. Yerden kalkmadan önce arkasından seyrettim biraz. O çocuğu çözmek benim için hiç mümkün olmamıştı.
Kalkıp üzerimi silkeledim. Biz de diğerleriyle otobüslere ilerlerken cebimden gelen telefonumun mesaj sesiyle onlardan biraz arkada kalarak telefonuma baktım. Mesaj bilinmeyen bir numaradandı.
Partiden sonra çıkışta beni bekle lütfen.
-Jisoo
Mesajın amacı neydi? Bir şey mi konuşacaktı benle? En son benden haz etmiyordu.
Diğerlerine yetişip otobüse bindim ve Seokjin'in yanına yerleştim. Yol boyu bizimkilerle dolu olan otobüste şamata ve kahkaha eksik olmamıştı.
Özellikle de Hongbin gibi ciddi gözüken birinin nasıl bu denli şebek biri olması kafamı karıştırıyordu.
Okula geldiğimizde yurtta kalanlar odalarına, evlerinde yaşayanlar ise vakit kaybetmeden gittiler. Akşamki partiye hazırlanmak gerekiyordu. Hoseok hyung ile kol kola odamıza giderken gülümsemem yüzümden hiç eksik olmuyordu.
"Çok mutlusun bakıyorum."Hoseok hyung yan bakış atıp gülümseyerek söyledi. Kocaman gülümsemeye devam ederek kafamı aşağı yukarı salladım. "Çok mutluyum hyung!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Still Alive | KookV
FanfictionNefes alışverişleri birbirine karışırken Taehyung yutkundu. Bu hareketiyle Jungkook'un gözleri adem elmasına kaymıştı. "Beni zorluyorsun..." × Jeon Jungkook & Kim Taehyung