"Hazır mısın?" Jimin başını umursamazca sallarken yanında duran ufak el valizini aldı.
Jungkook önden giden ve kendisini beklemek adına bir hareket yapmayan Jimin'in omzuna koydu elini.
"Emin ol, böylesi en iyisi."
Başka bir şey konuşmadılar. Jimin'in gözleri dolmuştu. Neden böyle hissettiğini çok iyi biliyordu. Onu böyle tedirgin eden kaç hafta olduğunu bilmediği bir süre boyunca hastanede yatılı tedavi görecek olmasıydı. Dünyadan uzak, bir binada sıkışıp kalmış.
Bu gerçek her aklına dolduğunda midesi kasılıyordu.
Arabaya bindiklerinde ve hastaneye geldikleri süre içinde de konuşmadılar. Arada sırada Jungkook Jimin'e yan bakışlar atıyordu. Bu çocuk kardeşi gibiydi. Hangi ara böyle olmuştu Jimin? Nasıl olmuştu ki tüm bu olanlar? Jimin ağzını açıp tek kelime etmiyordu. Neden yaptığını söylemiyordu. Pişman olup olmadığını söylemiyordu.
Kaç yıllık arkadaşlıkları... Bir anda kopup parçalanacak mıydı? Jungkook Jimin'in yüzüne karşı haykırmak istedi. "Bunu neden yaptın bize, annene, babana, kardeşine...!"
Bu her şeyi daha da kötü yapardı.
Jimin'le beraber arabadan indiklerinde veda vakti gelmişti. Doktorla ilk görüşmeye geldikleri gün Jimin uyuşturucudan kurtulabilmesinin tek şartının hastanede yatarak tedavi görmesi olduğunu öğrenmişti. Bu kötüydü, çünkü Jimin'in ruhu özgürlüğe düşkündü. Doktor ailesiyle beraber bu travmayı daha çabuk atlatıp aile desteğiyle ayakta durabileceğini söylemişti.
Jimin bunu duyduğu gibi reddetmiş, tedavi süreci boyunca tek başına olmayı istemişti.
"Jungkook, senden tek dileğim beni yalnız bırak. Tedavi boyunca hiç gelme. Ben... iyileştiğimde geri döneceğim, eskisi gibi. Eski Jimin ve Jungkook. Yine terör estireceğiz okulda. Milleti dövüp tehdit edeceğiz."
"B-ben, hayır Jimin. Sen benim kaç senelik arkadaşımsın, senden o kadar süre ayrı duramam."
"Üzgünüm Jungkook..."
Jimin gözlerini kırpıştırdı ve sessizlik içinde bugün ilk defa Jungkook'a baktı. "Jimin, hala yanında kimseyi istemediğine emin misin? Yalnız kalmayı...bu kadar mı çok istiyorsun?"
Dudaklarını yalayan Jimin usulca bir nefes bıraktı dudakları arasından. Pembe saçları rüzgarda uçuşuyordu. İki genç hastanenin kapısının önünde dikiliyorlardı. Az sonraki elvedayı geçiştirmek ister gibi bir hali vardı ikilinin.
"Dediğin gibi burada kalmak en iyisiye, yalnız kalmakta en doğrusu olur." Jungkook kafasını sallayıp bir onay bile veremedi. Bunun yerine hızla Jimin'e uzanıp kollarını doladı kendinden kısa ve ufak olan bedene. Bu berbattı. "Neden senden uzak durmak zorundayım, bunu yapmak istemiyorum Minnie."
"İnan bana ben de istemiyorum Jungkook."
-
"İyi öğlenler." Yoongi gülümseyerek Taehyung ve yanındaki Hoseok'a söylediğinde Hoseok gözlerini devirdi. Yemekhanede öğle yemeklerini yemeye henüz başlamamışlardı.
"Nasıl bu kadar pozitif davranabiliyorsun, anlamıyorum." İki kişiden de en küçük olan Taehyung kaşığını henüz ağzına götürmüşken ağzında gevelemişti.
"Ben..." Yoongi ne diyeceğini şaşırmışken cebindeki telefonu çalmaya başladı. Elindeki tepsiyi masaya bıraktı ve telefonunu cebinden çıkardı.
"Alo?"
"Bayan Min'in oğlu Min Yoongi'yle mi görüşüyorum?"
Yoongi'nin duyduklarıyla kaşları hızla çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Still Alive | KookV
FanficNefes alışverişleri birbirine karışırken Taehyung yutkundu. Bu hareketiyle Jungkook'un gözleri adem elmasına kaymıştı. "Beni zorluyorsun..." × Jeon Jungkook & Kim Taehyung