Gürültülü şehrin aydınlık sokaklarında aylak aylak gezen bir beden vardı.
Pahalı ayakkabılarını yerden kaldırarak yürümeye bile üşenen bir beden.
Elleri cebinde, ağır gelen sırt çantası eşliğinde -tek ağır gelen sırt çantası değildi...- dolaşıp duran Seokjin.Eli telefonuna her gittiğinde vazgeçiyordu.
Canı sıkkındı çünkü sevgilisinden ayrılmıştı.
Sulli yapamadıklarını söyleyerek Seokjin'den ayrıldığında Seokjin ilk dakikalar terk edildiğini idrak edememişti. Şu saatler nihayet olayı anladığında iş işten geçmişti. Onu sevip sevmediğini bilmiyordu, sadece hayatındaki tüm stresi sevgilisinin kolunda dindirebiliyordu. Şimdi yoktu.
Sulli olmadan da yapabilirim.
Eve gitmek istemiyordu. Yine de kolundaki saate baktığında çok geç olduğunu görüp istikametini evine doğru çevirdi.
Yorgun hissediyordu, zihinsel ve bedensel. Bir an önce uyumaktı şuan tek dileği.
Dışarıdaki esinti saçlarını her bir yana dağıtmışken eve vardı.
Kapıyı açan hizmetçiye nezaketen selam verdi ve çantasını kadına teslim edip içeri girdi. Annesi şık giyinimiyle Seokjin'i biraz şaşırttı.
Böyle giyinmesinin sebebi ne?
"Geldin mi?" Annesi Seokjin'e doğru yavaş ama sert adımlarla gelirken Seokjin hızla kafasını salladı.
"Neredeydin bu saate kadar?
Bakışlarını yere indirip kafasını eğdi. Annseinin parlak lacivert topukluları ve kendisinin beyaz spor ayakkabılarıydı görüşüne giren.
"Kütüphanede ders çalışıyordum."
"Hiç inandırıcı gelmedi." Kadın ellerini beline yerleştirerek can sıkıcı bir ifadeyle Seokjine'e bakmaya başladı.
Şuradan kurtulmak istiyorum... Yine mi azarlayacak, Ah Tanrı'm.
Annesi nefes verdi ve "Odana git Seokjin. Üzerini giyinip yarım saat sonra aşağı gel. Akşam yemeği için konuklarımız var."diye konuştu.
Kimlerin geleceğini soracak gibi oldu Seokjin, ama bu sohbeti uzatmaktan başka işe yaramazdı. Bunu hiç istemiyordu.
"Pekâlâ." Annesinin önünde bir kere eğildikten sonra odasına çıktı.
"Kim olabilir ki gelenler?" Dolabındaki kıyafetleri karıştırarak söyleniyordu. Gözüne güzel gelen pek bir şey yoktu, oysa dolabı kıyafet doluydu.
Siyah beyazdı çoğunluk. Renkli kıyafet pek yoktu. Oysaki Seokjin pembeyi severdi. Annesi oğlunun sevdiği renkleri göremeyecek kadar meşgul, dolabını kendisi dolduracak kadar müsait bir kadındı.
"Her kimse gelecek olanlar, gününü bulmuşlar cidden." Daha yeni sevgilisinden ayrılmıştı ve depresyona girmesi gerekiyordu."En az 500 soru. Hatta 550 yapalım onu." Evet Seokjin'in depresyonu böyleydi işte. Anne babası onu küçüklükten beri böyle yetiştirmişlerdi. Ders, ders, ders.
Uygun kıyafetlerden bakarken buz mavisi bir kot ve siyah bir kazakta karar kıldı. Kıyafetleri üzerine geçirdikten sonra daha yarım saat olduğu için kendini yatağına attı. Yarım saatliğine bile olsa kestirmek için nelerini vermezdi...
Ama eğer uyursa bir daha uyanamazdı. Uykusu ağırdı. Annesinden azar işitmeden uyumak tek isteğiydi bugün için ama pek mümkün olmuyordu.
Öylece durup beklemeyi seçti o da. Yatakta yatar pozisyona geçmedi çünkü uyuyacağını biliyordu. Bu yüzden oturdu ve bacaklarını yatağın yanından sallandırarak bacaklarını inceleyip durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Still Alive | KookV
FanfictionNefes alışverişleri birbirine karışırken Taehyung yutkundu. Bu hareketiyle Jungkook'un gözleri adem elmasına kaymıştı. "Beni zorluyorsun..." × Jeon Jungkook & Kim Taehyung