"Orman halkı o kadar mutlularmış ki bu mutluluklarının gün gelip de bitmesinden korkuyorlarmış. Sonra bir gün çok şiddetli bir fırtına çıkmış."
Bölüm 11
Çok sıcaktı. Neden bu kadar sıcaktı?
Bunalmıştım ama kalkmak istemiyordum çünkü bir şey çok güzel kokuyordu, yastığımın lavanta kokusu gibi tanıdıktı ama başka bir şeydi sanki. Bilmiyordum, gelmiş geçmiş en güzel rüyayı görüyordum ve odamın sıcağının bunu bölmesine izin veremezdim. Çarşafa tutunan ellerimi biraz daha sıkıp yüzümü yastığıma saklamak için kıpırdandım. Aynı anda, sırtımdan geçip belimde duran el beni kendine çekmişti. Hayır, gelmiş geçmiş en güzel rüya az önceki değildi, buydu. Kokunun ciğerlerimde çiçeklendiğini hissedebiliyordum. Kalbime akan sıcacık duyguyla sonsuza dek bu rüyanın içinde kalmak istediğimi fark ettim.
Bir dakika, hangi el?!
Gözlerimi açtım.
Lavanta kokusu yoktu çünkü yastıkta yatmıyordum. Emir'in göğsünde yatıyordum.
Ah, hayır!
Odamda değildim. Hatta evde hatta evimin olduğu şehirde bile değildim. Ankara'da, babaannemin kış bahçesindeki rahat koltukta, dizlerimi karnıma çekmiş oturuyordum. Çok sıcaktı çünkü üzerimde polar sabahlık ve örtü vardı, yüzümse Emir'in göğsüne gömülmüştü. Saçlarım her yerdeydi, yüzümde, Emir'in boynunda, Emir'in göğsünde... Avuçlarımın arasındaki bordo kumaşın da çarşaf değil, Emir'in üstü olduğunu anlamıştım böylece.
Ay rezalet...
Ne yapmıştım ben yine? Uyurken üstüne mi atlamıştım acaba? Yapardım çünkü!
Tamam, tane tane. Evet. En son başımı koltuğun yaslanma yerine koyduğumu hatırlıyordum. Oturuyorduk, konuşuyorduk, çok uykum vardı. Sonra? Gök gürültüsü. Evet! Bir şeye tutunuyordum ve sırtımda el...
Korkup Emir'e mi sarılmıştım?
İyi de o da bana sarılmıştı! Sarılmamış mıydı acaba? Kolu sırtımdaydı, evet, eli de belimdeydi ama kıpırtıma refleks olarak mı sarılmıştı?
Yok Alin, gece gece ona saldıran kızdan uzak kalamadı, kollarını beline doladı! Uyurken bile kendimi rezil edebiliyordum.
Ve yüzüm hâlâ Emir'in göğsündeydi. Sanırım kalkmam gerekiyordu.
Gerçekten kalkacaktım, kalbinin atışını hissetmeseydim hemen o an ayağa kalkacaktım ama başımı yasladığım yerin biraz ilerisinde, güvenle ve kararlılıkla atıyordu işte. Buradaydı. Vardı, Emir diye biri vardı ve buradaydı, burada ve benimleydi. Başımı hafifçe kaldırıp uyuyan yüzüne baktım. Sakalları çıkmaya başlamıştı. Çenesinin altındaki yara iziyle göz göze geldiğimde içime minik bir sızı oturdu. Acımış mıydı canı çok? Çenesi de ne güzeldi... Teni böyle tam olması gereken yerden, kıyıya vuran yaramaz dalga gibi kıvrılıp dudaklarını oluşturuyordu. Kaşlarımı çatıp birbirlerinin üzerine rahatça bırakılmış dudaklarına baktım. Kurumuş muydular biraz soğuk hava yüzünden? Yok yok, gayet yumu-
Dudakları geç! Yukarı çık canım, çık yukarı!
Yutkunup hızla gözlerine çevirdim bakışlarımı. İçim yumuşacık oldu. Kapalı göz kapaklarının ardında bile güzeldi gözleri. Bir insanın kirpikleri tek tek güzel olur muydu? Her birinin kıvrımının bittiği yerde gün doğuyordu ve birbirlerine sarılıp sakladıkları şey bir denizdi de açıldıklarında ortaya Monet'nin Impression Sunrise'ı çıkacaktı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nazende
Teen Fiction"Ayakkabılarımı elime aldığımda, işlerin asla iyi gitmeyeceğini anlamıştım."