"Korkuyla 'Ama daha sabah olana kadar çok zaman var!' demiş zürafa. 'Ben zaten uyumayı hiç sevmem. Bu gece uyumasak da hep oynasak ne olur sanki?'"
Bölüm 20
Emir ve Zeynep'le birlikte Sinan da sonraki dersine gittiğinde, Emir dalgalanmamdan arınmışken Roza'yı aradım.
İkinci çalışta "Fısıldayarak konuşmamı ister misin? Mavi arkadaş sesimi duymasın?" diye açtı telefonu.
Göremese de hissetmesini umarak gözlerimi devirdim. "Aynı yerdeyim" dedim ve kapattım. Çok bile.
Birkaç dakika sonra, az önce Emir'in oturduğu sandalyeye yan oturup dirseğini masaya yasladı ve bana döndü.
"Kesmedi tabii mavi, sen de haklısın" dedi göz kırparak.
Kollarımı bağlayıp dik dik baktım. "Neden buradasın?"
"Ders vermek için."
Tek kaşımı kaldırdığımda güldü.
"'Bella'yı Sevme Sanatı 101' değil, korkma."
"O dersten atıldınız Rüzgar Bey."
Yüzü birden ciddileştiğinde oturuşu da dikleşti.
"Adımı kullanman beni yabancılaştırmaz. Unuttuysan eski güzel günleri sana hemen şimdi hatırlatabilirim."
Burnumun ucuna tuttuğu telefonun parlak ışığı gözlerimi kısmama neden oldu önce. Gözlerim ışığa alıştığındaysa şaşkınlıkla irileşti.
Duvar kağıdında Malta'daki tatilimizde, teknede, ıslak saçlarımı savurup dans ederken çekilmiş bir fotoğrafım vardı.
Tamam, 'fotoğrafım' değil, 'fotoğrafımız'. Roza'nın belimdeki ellerinin arasında dönüyordum.
Bu fotoğrafı özellikle severdim. Rahatlığımı, dünyaya hakim ifademi, ait olmamamın sarsıcılıktan çıkıp köksüzlüğün keyfine dönüştüğü zamanı severdim. Bu tatili çok sevmiştim. Dördüncü yıldönümümüzdü, dünyayı gezip sadece eğleniyordum ve eğlencenin sonsuza dek süreceğinden emindim.
Hatırlaması ve ekranında tutmasının yarattığı şaşkınlığımı silip dudak büktüm. "Ah! Dünya üzerinde binlerce güzel fotoğraf çekilmişken sen tutup eski sevgilinin fotoğrafını ekranına koyuyorsun demek!" Elimi abartılı bir jestle kalbime koydum. "Öyle etkilendim ki..."
"Eski sevgilimin değil, Bella'mın." Birden elini sandalyemin arkasına atıp bana doğru eğildi. Karanfil kokusunun tanıdıklığı beni bir an Malta'da o fotoğrafın çekildiği ana götürse de hızla toparlandım.
"Yel değirmenlerini atabilirsin ama senin Don Kişot'un benim, Bella."
"Hâlâ boş yere savaşıyorsun, bunu bilmen güzel."
Geri çekilip arkasına yaslandı, kollarını bağladı ve keyifle güldü. "Göreceğiz."
"Gerçekten eskiden bu kadar sıkıcı değildin. Neden buradasın?"
"Dedim ya, ders vermek için. İlk senende burada özel bir sanat kulübü kurulmuştu, hatırlıyor musun?"
Tabii ki hatırlıyordum. Derya yurtdışından dönmeden altı ay önce, tıp fakültesinden bir kız Sarp'a aşık olmuştu. Eve mektuplar, hediyeler, çiçekler yollatan bir aşktı bu ve Derya döndüğünde küçük çaplı bir kriz yaşanmıştı. Sarp'ın kırmızı BMW'yi aldığı, Derya'nın 'O araba kızlara mesaj veriyor!' diye direttiği sene. Sonra Derya bizim okulun sanatla ilgilenen kulüpleriyle anlaşıp konuk sanatçılar olarak geçici ve özel bir kulüp kurmuş, resim ve heykel workshopları düzenlemişti. Böylece Roza ve Derya tüm dönemi bizim okulda geçirmişlerdi. Derya'nın kıskançlığı Emir'in yeni öğrendiğim huzursuz ve kendi kendine kıskançlığı gibi değildi. Ender görülüyordu, koskoca ilişkileri boyunca sadece bir kere böyle bir sorunla karşılaşmışlardı ama onda da tepkisi oldukça büyük olmuştu. Bu süreç boyunca Roza'yla ilişkimizi insanlara yaymamak için tatlı bir gizlilik oyununa girişmiştik. Sonuçta sanat kulübü işi benim için oldukça keyifli, Derya ve Sarp için küçük, okulun sanat tutkunu öğrencileri için büyük bir adımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nazende
Teen Fiction"Ayakkabılarımı elime aldığımda, işlerin asla iyi gitmeyeceğini anlamıştım."