"Canavar, bir gün, 'Beni sevmeyebilirsin ama beni bırakıp gitmemeye söz vermelisin' demiş."
Bölüm 29
"Def ol!" diye bağırdım arkama bakmadan. Küçük taşlar, ayağımın altında kayıp duruyordu. Elimdeki telefonu ne susturabiliyor, ne açabiliyordum. Hava çok soğuktu ve yanaklarımdan sel gibi akan yaşlarla birleşince yüzümü acıtıyordu.
"Bella, yürüyerek mi gideceksin?"
"Sana ne!"
Gitmiyordum, kaçıyordum. Roza'nın beni öptüğü andaki kendimden yürüyerek uzaklaşamaz mıydım? Taksi çağırabilirdim ama atölyedeki gerçek çok hızlıydı, taksi gelene kadar o beni bulup boğabilirdi. Daha da kötüsü, taksi gelene kadar atölyedeki gerçeklik Emir'e gidebilirdi. Duramazdım, yürümem lazımdı, daha hızlı yürürsem belki içimdeki balığın yarasını sarabilirdim.
"Ya tamam, arabayı alıp git bari!"
Derya'nın evinden anayola bağlanan taş yolda, arkamdaki Roza, aklımdaki o an, karnımda yaralı hâliyle kıpırdanmaya çalışıp bana işkenceler yaratan balığım ve elimde Emir'in gülümseyen yüzüyle hiç mi hiç susmadan çalan telefonumla; yürümeye devam ettim. Yolun iki yanı boyunca uzanan ağaçlar, rüzgarla sinirli sinirli hışırdıyordu. Ağaçlara hak verdim, ben de var olan tüm rüzgarlara sinirliydim.
Emir'i bulmam lazımdı. Telefonda değil, yüz yüze söylemem lazımdı.
Beni terk edecekti.
İçimizdeki balıkların yaraları da iltihap kapabilir miydi? Kalbimden karnıma doğru tuhaf bir yangın yürüyordu.
Emir'in beni bulması gerekiyordu çünkü yürüyecek gücüm kalmamıştı ve Roza'nın kapsama alanı içinde düşemezdim.
"Bul beni" diye fısıldadım, el çantamda olduğunu bildiğim pusulayı düşünerek. "Lütfen, bul beni"
"Bella, hasta olacaksın!"
Bana yetişebilirdi, aramızda bilerek mesafe bırakıyordu. Hem yanlış zaman hem de yanlış insan böyle bir şeydi demek ki; yanlış kişi, mesafe koymak için yanlış zamanı seçmişti. Başka bir deyişle az önce kafama düşesice heykellere baktıktan sonra o kopasıca kollarını belime sarıp beni öpmek yerine aramıza mesafe koyabilirdi, değil mi?! Her şeyi de ben mi düşünecektim yani?!
Kalbimden akan ateşin yakıcılığıyla iki büklüm oldum. Ellerimi dizlerime koyup nefes almaya çalışıyordum ama çok anlamsızdı, Emir'in beni terk edeceği anı görmek için mi nefes almaya çalışıyordum yani?
"Bella! İyi misin?"
"Dur!" diye bağırdım yaklaşan sese. Bir adım daha atarsa, aramızdaki mesafe bir kere daha kapanırsa kendimi kendi ellerimle denize atmam gerekecekti.
Aynı anda, taşları kuvvetle ezen tekerleklerin sesi duyuldu. Başımı kaldırıp baktım.
Emir'in arabası.
Binlerce çağrısına dönmediğim için, muhtemelen öldüğümü düşünmüştü.
Beni bulmuştu ve bu bir şekilde içimdeki balığı saran ateşi körüklüyordu.
Buz gibi havaya inat içimi suçlulukla kavuran yangın kuvvetlenirken, araba biraz önümüzde serçe durdu. Gözlerimi hızla yere indirdim. Mavilere bakamazdım, Roza beni öptüğü için değil, o an yüzünden...
Dudaklarımı sertçe dişlediğimde ağzıma kan tadı yayıldı. İçimdeki balık da kan içindeydi muhtemelen.
"Alin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nazende
Teen Fiction"Ayakkabılarımı elime aldığımda, işlerin asla iyi gitmeyeceğini anlamıştım."