"Kraliçe öfkeden günlerce uyuyamamış. Sarayın avcısını çağırmış huzuruna. 'Onu ormana götür ve orada öldür. Öldürdüğüne kanıt olarak da kalbini ve ciğerini sök, bana getir.' demiş."
Bölüm 33
"Derdin ne senin?"
Kapının ardından yükselen sesle yüzümü buruşturdum.
Rüzgar gibi geçen bir sabahtı.
Olan biteni bölük pörçük bilen Gül Babaanne, hastaneden kaçmamıza sinirlenen Sarp'ın "Hem kızın gözlerinin önünde eski sevgilisiyle uyuyor, hem benim kardeşim onun yüzünden hastanelere düşmemiş gibi kızı kaçırıyor!" nidalarını da duyunca soluğu odamda almıştı. "Sen utanmıyor musun hasta bir insanı kaçırmaya"dan "Bir genç kızın odasında gizli gizli uyumak ne demek"e gelen konu, "Sen utanmıyor musun bu kızı aldatmaya?!" evresine kadar ulaşmıştı ve bu süreçte Emir kendini savunmak yerine yorgun mavilerle Gül Babaanne'nin onunkilere çok benzeyen gözlerine sabırla bakmakla yetinmişti. "Dedene mi çektin sen!"le jübilesini yapan yaşlı kadın, bir süre önce, bağırışlarımıza kızmak için odama lütfeden babam tarafından teskin edilmek üzere misafir odasına alınmıştı.
Ardından Emir, yokluğumda konuşma terapisi eğitimi almış olmalıydı ki, dün geceden beri uyguladığı iletişilmemiş noktalar hakkında iletişime geçme kararını Sarp'a da aktarmış ve odamda kötü anı yaratmamak için Sarp'ı eski odasına sürüklemişti.
Ben de odamda tek kalmıştım.
Her şey çocukluğumdaki gibiydi işte. Herkes beni düşünüyordu güya ama kimse yanımda değildi.
Bulmacalarda tek kareye birden fazla harf sıkıştırmama izin vermeyen kurallar vardı ama kalbimin en sevilenler listesinde birinci sıraya birden fazla insan sıkıştırmıştım hep. Önce babam ve Sarp vardı ilk sırada, sonra araya Roza da girmişti, o kendini dışarı atınca kalbim bir parça küçülür gibi olmuştu ama bir yaz günü Emir gelip listeye dev bir balık olarak kayıvermişti.
Masallarda birilerini çok sevmek ve birileri tarafından çok sevilmek tüm sorunları çözüyordu ama gerçekte sevgi kurallar ve problemler getirebiliyordu işte. Mesela küçükken babam bizleri çok sevip çok düşündüğü için çok çalışıyordu ve babamı göremiyorduk. Sonra Roza bana çok aşık olduğunu iddia ettiği için beni aldatmıştı. Sarp beni çok sevdiği için bana tavır almıştı ve ben darmadağınıkken haftalarca konuşamamıştık. Şimdi Emir beni sevdiği için her cepheye tampon yapıyordu ama yanımda değildi.
İnsanlar beni düşünmeyi ve sevmeyi bıraksa, dünya daha mı kolay dönerdi acaba? Ben artık koşmaktan ciğerlerimin acıdığını hissediyordum ama sevgi kaçmıyordu ki, neyi kovalıyordum?
Kurallardan nefret ettiğimi fark edince, Filiz'in bandajların içinde hafifçe sızlayan kesiklerimle ayakta biraz daha rahat edebilmem için getirdiği pofuduk –ve düz, dümdüz...- ev babetlerini giymiş, Sarp'ın odasının kapısının önünde bulmuştum kendimi.
Kapı dinlemek, babamın askerî disiplinle hücrelerimize bir dantel gibi örmek istediği ama sıra bana gelince sanıyorum ki iplik bittiği için pek sağlam dikişler atamadığı görgü kurallarına asla uymuyordu. Gerçi, Emir ya da Sarp beni istemediklerini söylememişleri sonuçta, değil mi?
"Derdin ne!" diye bağırdı Emir tekrar, kapının ardından.
"Bu yükselişin temeli sağlamdır umarım yoksa fena olacak." Sarp'ın çizgiler çizen sesi yüksek çıkmıyordu ama Sarp sinirini ifade etmeyi babamda öğrenmişti, korkutucu olmak için bağırmasına gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nazende
Teen Fiction"Ayakkabılarımı elime aldığımda, işlerin asla iyi gitmeyeceğini anlamıştım."