1 HAFTA SONRA
Belli belirsiz güneş ışıkları yüzüme vururken gözlerimi aralamıştım. Başım çatlıyordu resmen. Mırıldanarak yataktan kalkarken Dora kapıyı açmıştı ve gülümseyerek bana bakmıştı.
“Günaydın Bayan Ludeswood nasılsınız bugün?” ona ters bir biçimde baktıktan sonra elimi yüzümü yıkamak için banyoya yönelmiştim.
Merdivenlerden inerken annem her zamanki gibi elinde gazetesiyle oynarken babam yoktu. Dejavu oldum sanırım.
“Günaydın” mırıldanarak tezgâhtaki meyve suyunu kafama dikip anneme bakmıştım.
“Bak geçen hafta neler oldu bilmiyorum Nora ama doğrusunu yaptın” bana şefkatle bakarken suratımı ekşitmiştim.
“Doğruyu yapmak isterken elimdeki arkadaşlarımı kaybettim. En azından yanımda Grace olsaydı. Bir düzenim olurdu şu bir haftadır. Tanrım” derin bir nefes verip saçlarımı karıştırmıştım. Bu ben olamazdım. 1 hafta Justin ya da Ryan benimle konuşmadı diye bu hale gelemezdim bu kadar düşük olmuş, olamazdım ama oldum sanırım. Ryan’ın evine 3 kez gittim babamlarla yemek bahanesiyle ve hiç birinde katılmadı hastayım yalanı uydurdu. Ya Justin? Yan evde yaşamasına rağmen hiç karşılaşmıyoruz acaba neden? Durun tahmin edeyim yüzümü bile görmek istemiyor.
“Nora artık canını sıkmanı istemiyorum” kafamı kaldırıp ona bakmıştım.
“Haklısın anne. Beni umursamayan insanlar için üzülmemeliyim” yerimden kalkıp odama doğru çıkarken planlarım aynen şöyleydi. Dışarı çıkacaktım ve bir şekilde Justin ya da Ryan ile karşılaşacaktım.
*
Harika babam yine altıma bir araba vermemişti. Yeteri kadar deneyimimin olmadığını düşünüyormuş. Yavaş adımlarla yürürken sıcaktan birazdan düşüp bayılacağımı biliyordum.
Cafeye vardığımda derin bir nefes alıp serin ortamın tadını çıkarmaya bakmıştım çünkü dışarısı yanıyordu. Klimanın çarpacağı yerlerden birine oturup kolamdan yudumlarken sarışın bir çocuk karşımda yerini almasıyla suratım gerginleşmişti. Yudumla işlemimi bitirip suratına dik bir biçimde baktığımda mavi gözleri fazlasıyla onu seksi yapıyordu kabul ediyorum.
“Nora sen misin?” imalı bir biçimde kaşlarımı kaldırıp ona bakmıştım. Tam tersi sırıtarak elini uzatmıştı.
“Ben Jack Bilchand. Sanırım yaşadığın evin eski sahipleri” samimi bir gülüşle elini uzatırken düşünmeye devam ediyordum. Ah tabii ya söylemişlerdi zaten. Elini tutup gülümsemiştim.
“Üzgünüm, biraz geç hatırladım. Nora Ludeswood ah sanırım bunu biliyordun” gözlerimi devirip kolamdan bir yudum daha alırken hafifçe sırıtmaya devam ediyordu.
“Buraya neden geldiğimi merak etmiyor musun?” hem de nasıl ediyorum Jack, baban iflas ettikten sonra nasıl buralara geri dönebildin.
“Aslında merak etmedim değil” dudaklarımı ince çizgi haline getirip sırıtmıştım.
“Bende öyle düşünmüştüm” geriye yaslanıp sırıtırken güneşin gözlerine düşmesi onu da en az Ryan kadar tanrılaştırmıştı.
“Mm büyükbabam sanırım yardım etti yani anneme, yani öz kızına… Tanrım” ellerini saçlarına daldırıp kafasını eğip gülmüştü.
“Bu fazla utandırıcı” ellerimi çenemde birleştirip hafifçe tebessüm etmiştim.
“Hayır fazla ilginç devam et” kafasını kaldırıp gülmekten gözlerini kısmış halde bana bakmıştı.