Gidecek miydim? Elbette! Merak duygusunun tavan yaptığı dönemlerdeyken böyle bir şeyi yapmazsam şaşırırdım. Dolabın karşısında üzerime birkaç şey geçirip ceketimi giyerken dışarı bakmıştım. Hava kararmak üzereydi.
Adımlarımı sıklaştırıp dışarı çıktığımda arabamın olmadığına bir kez daha sinirlenip küfür ederken bahçeden çıkıp yolda amaçsızca yürümeye başlamıştım. Adını hep duyduğum çiftlik evine nasıl gideceğimi düşünüyordum. Sahi neredeydi? Yolun karşısında benim yaşlarımda genç bir çocuk yürürken gözlerimi kısıp onun yoluna geçip önünde durduğumda beni boydan boya süzmüştü.
“Bir şey sorabilir miyim?” olabildiğince tatlı görünmeye çalışarak ona bakarken elini ensesine götürüp yavaşça gülmüştü.
“Sen Ryan’ın sevgilisi değil misin?” gözlerimi kısıp omuzlarımı düşürmüştüm. Sıfatım bu muydu yani? Kafamı gibi dercesine sallarken gözlerini bu sefer o kısıp ellerini göğsünde birleştirmişti.
“Evet, dinliyorum” kafamı kaşıyıp ona bakmıştım.
“Çiftlik evi nerede biliyor musun?” kaşları alayla kalkarken sırıtmaya devam ediyordu.
“O evde kimse yaşamıyor” kafamı sallarken gözlerini kısmıştı.
“Bana nasıl gideceğimi söyler misin?” eliyle karşıdaki taksi durağını göstermişti.
“Oraya git ve öğren” küstahça gülüp yürümeye devam ederken arkasından bağırmıştım.
“Lanet olsun” kafasını çevirip omuzunun üzerinden bakıp göz kırpmasıyla arkamı dönüp taksi durağına gitmiştim ve yaşlı adama dikkatle bakarken adam kafasını telefondan kaldırıp bana bakmıştı.
“Evet?” gözlerimi devirip sesimi kısmıştım.
“Buralarda bir çiftlik evi varmış ve-” lanet adam cümlemi bile bitirmeme izin vermemişti.
“Bay ve Bayan Hardthof? Değil mi?” Emily… Emily…
Emily Hardthof! Evet, büyükannesi ile büyükbabası.
“Evet” adam arabanın içini göstermesiyle gülümseyip binmiştim. Sanırım şimdi olaylar başlıyordu.
*
Taksiye parasını ödeyip toprak yolun sonundaki eve baktığımda çiftlik evi harici her şey diyebilirdim fakat kesinlikle öyle bir şey diyemezdim. Sanırım yandaki ev ahırdı ama bir saniye hayvan yok demişlerdi o zaman bu da neydi?
Adımlarımı sıklaştırıp bahçeye daldığımda etraf olabildiğince sessizdi ve o evin kapısı açıktı. Tuzak gibi duruyordu fakat. Ah lanet olsun. Geriye doğru bir adım atmamla birine çarpmıştım ve ufak bir çığlık atmamla ağzımı kapatmıştı. Jack bana bakarken gözlerini kısmıştı.
“Tanrım sanırım doğru” beni kolumdan yakalayıp içeri çekerken evden içeri girdiğimizde içeride Justin bizi görmesiyle suratını düşürmüştü.
“Hadi ama sizin ne işiniz var burada?” bize bakarken Jack’e dönmüştüm ve gözlerini etrafta gezdirmesiyle birlikte kapının gıcırtısıyla dönmüştük. Ryan içeri girdiğinde etrafa bakarken muhtemelen bizi fark etmemişti. İçeri tam girdiğinde bizi görmesiyle birlikte suratını ekşitmişti.
“Doğruymuş. Lanet olsun siz birlikte mi-” cümlesi bitmeden kapı sertçe kapanırken kilit sesini duymamızla Justin’in sesini duymuştum.
“Siktir!” ışıkların aniden sönmesiyle birlikte çığlık atmamla birlikte kolumda hissettiğim üç elle birlikte duraksamıştım.
“Hey!” Ryan’ın sesini duyarken en sonunda öksürmüştüm.