Yataktan aniden sıçramam ile nefes nefeseydim. Tanrı aşkına az önce nasıl bir şey görmüştüm ben? Ellerimi soğuk çarşafın üzerinde gezdirip Ryan’a baktığımda en tatlı uykusundaydı. Bir elini yastığın altına koymuş diğer elini bana doğru uzatmıştı. Ağzı hafif açıktı tanrım sanki karşımda üç yaşında bir çocuk yatıyordu.
Pencereye baktığımda güneşin doğmak üzere olduğunu görmüştüm fakat daha çok erkendi bunu biliyordum. Ryan’ı uyandıramazdım. Ya tek başıma ne yapacaktım? Uyumaya da uyuyamazdım. Yataktan doğrulup dün gece yattığım kıyafetlerimi düzeltip aynada son kez dağılmış saçıma bakıp sessizce odadan çıkmıştım. Eve gitsem bu saatte babamlar işkillenir. Ne yapacaktım? Sanırım tek seçeneğim var. Justin.
Merdivenlerden inerken hizmetçiyle karşılaşınca ufak çaplı bir korku yaşasam da kadın bana dikkatle bakıyordu.
“Ryan’a söylersiniz” tepkisini beklemeden evden çıkarken Justin’i aramaya koyulmuştum.
Çalıyordu.
Çalıyordu.
Lanet olsun kaç kez çaldı.
Uyan Bieber!
“Ha?” suratımı ekşitip hafifçe kıkırdamıştım.
“Günaydın” hışırtı seslerini duymamla ses düzelmişti.
“Nora?” yutkunup gülmeme rağmen sesi endişeliydi.
“Ryan’a bir şey mi oldu, sen neredesin?”
“Sakin olmaya ne dersin? Sadece uyuyamadım ve seni aramak geldi içimden ama sanırım daha erken” hafifçe öksürmesine aldırmadan cevap vermesini bekliyordum.
“Evet erken ama saçmalama. Neredesin şuan? Gelip alayım biraz konuşuruz?”
“Aslında bunu isterim” dudağımı ısırıp beklerken onun hazırlandığına ait sesler geliyordu.
“Tamam çıkıyorum birazdan sen kapının önünde bekle” telefonu kapatıp kendimi soğuk taşa yaslayıp derin bir nefes almıştım.
Dakikalar geçerken Justin hala ortalıkta yoktu. Derken birkaç saniye içinde sokağa arabası girmişti ve önümde durduğunda arabanın camını indirip bana gözlükleriyle ufak bir gülüş atmıştı.
“Arabanız hazır” gözlerimi kısıp arabaya bindiğimde kafamı geriye yaslamıştım.
“Bir şeyler yemek ister misin yoksa sonra mı?” mırıldanarak ona bakmıştım.
“Sonra. Şimdi konuşmak istiyorum” başını hafifçe sallayıp arabayı harekete geçirdiğinde gözlerimi yavaşça kapatmıştım. Ryan bana kızmazdı herhalde onu bıraktığım için
“Saat kaç Justin?” alayla sırıtıp göz ucuyla bana bakmıştı.
“5.39” ellerimi ağzıma götürmüştüm.
“Tanrım bu saatte beni mi aldın” umursamazca omuzlarını silkmesiyle ufak bir kahkaha atmıştım.
“Harika” arabayı park ettikten sonra durduğumuz boş alana bakarken ona dönmüştüm.
“Beni nereye getirdin?” arabanın kapısını açarken bana dönmüştü.
“Annemlerin inşa edeceği sıradaki evin arazisine sakindir merak etme” arabadan indiğimde toprak zemine batan ayakkabılarımla yüzümü ekşitip yürümeye devam etmiştim. Kayalardan birine çıkıp elini bana uzattığında bende elini tutup yanına çıkmıştım. Kayalıklara oturduğumda gözlerimi kapatmıştım ve önümdeki uçurumu andıran yere bakmıştım.