“Acı çekiyorsun değil mi Nora?” kafamı kaldırdığımda Seth karşımda duruyordu. Aynı kıyafetleriyle ve aynı gülümser ifadesiyle. Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde kendimi görmemle ürpermiştim. Lanet olsun paralel evrene falan mı geçmiştim? Gözlerim irice açılırken korku bütün hücrelerimi sarmaya başlamıştı bile.
Kendime baktığımda üzerimdeki bol sweatshirtle Seth’in göğsüne darbeler indirip uyanması için bağırıyordum. Şaşkınlıkla olanları izlerken başımı Seth’e çevirmiştim. Bu sefer bana bakmak yerine bize bakıyordu. Gerçek evrendeki bize.
“Acı çektiğini hissedebiliyor musun?” içimdeki acı ve şaşkınlığın tarifini yapmak kesinlikle mümkün değildi. Korkuyla Seth’e bakarken gözlerini gözlerime kenetlemiş bana bakıyordu. Zorlukla yutkunarak benden bir cevap beklediğini sonunda kestirebilmiştim. Başımı hafifçe aşağı yukarı sallarken gülümseye başlamıştı. O içten gülümsemesi ile.
“Acın zamanla azalacak, ve zaman seni benden koparacak” sesi uzak ve boğuk gelirken gözlerim tekrar dolmaya başlamıştı. Başımı iki yana sallarken bu saçma şeyin bitmesini istiyordum.
“Bu lanet şey gerçek değil bir rüya. Kesinlikle bir rüya” ellerimle saç diplerimi çekiştirirken Seth bana garipser türden bakıyordu.
“Beni unutacaksın demiyorum ama zamanla acılar azalıyor Nora” başımı iki yana sallamaya devam ederken sonunda saçma düşüncelerim beynimi istila etmeye başlamıştı.
“Rüya değil mi bu?” korkuyla ona bakarken başını olumsuz anlamda sallamıştı. Alt dudağımı sıkıca ısırarak gerçek bize baktığımda Justin bilinçsizce yatan beni kucağına almış ve telaşla yüzüme bakıyordu. İçime oturan tarifsiz acıyla Seth’e dönmüştüm.
“O zaman bu imkansız. Yani benimle konuşman ve bu… Seth? Yoksa bende mi öldüm?” içimi kaplayan huzursuzlukla Seth’e bakarken hafifçe gülümsemişti.
“Sana ufak bir şey göstereceğim Nora. Sen ve ben öldüğümüzde neler olacağını göstereceğim” kanım donmuştu. Eğer ölüysem kanımda donamazdı. Tanrı aşkına ne biçim sikim bir şeydi bu? Korkuyla Seth’e baktığımda bana gülümseyerek bakıyordu.
“Bana güveniyorsun öyle değil mi?” eğer ölmüş olsam da kodumun paralel evreninde güvenecek insan yok demektir.
“Evet” sesim boğuk çıkmasıyla birlikte elini bana uzatmıştı.
“Hadi o zaman” elini bana uzatmasıyla tutmam bir olmuştu. Gözlerimi açtığımda ise bir bahçede duruyorduk. Bildiğimiz şu ancak filmlerde görülebilecek bahçede. Bakışlarımı önümden geçen esmer kızda sabitlemiştim. Sarışın çocuğun üzerine atlayarak dudaklarını sıkıca kavrarken kızı tanıdığımı sanmıyordum.
“Seth bu kim?” bakışlarını sonunda kızdan kaldırıp bana çevirmişti.
“Küçük kardeşim. Sana söz etmiştim. Marissa” kıza tekrar baktığımda kesinlikle küçük kız değildi. Bizimle aynı yaştaydı.
“Biz öldükten 10 yıl sonrası bu Nora. O zaman 8 yaşındaydı. Yani” yutkunarak bana bakmıştı.
“Öldüğümüz zaman” gözlerim irice açılarak ona bakmıştım. Kıza baktığımda çocuğun boynuna sıkıca sarılmaya devam ediyordu.
“Abisini elbet bir şekilde unuttu Nora. Şuanda beni sadece özel günlerde hatırlıyor. Hayatına devam ediyor” zorlukla yutkunarak bana dönmüştü. Elini tekrar uzattığında sıkıca kavramıştım ve gözlerimi tekrar açtığımda bir evdeydik. Ev demeye bin şahit gerekliydi. Tozdan geçilmiyordu. Duvarlarda Seth’in fotoğrafları asılıydı. Küçüklüğünden bu yana olan tüm fotoğrafları. Sonunda içeri yaşlı bir adam girmesiyle babası olduğunu az çok kestirebilmiştim ama bu duruma nasıl düşmüştü.