35. BÖLÜM Son Kısım;
“Lanet olsun” anlamsızca gülümserken alnını alnıma dayamıştı.
“İnanmıyorum Justin” ani duygu değişimleri tüm enerjimi yok etmişti.
“Ve asıl hediyen” elindeki kağıdı bana uzattığında yavaşça kavramıştım.
Paris, Amsterdam, Vietnam, Londra, Barcelona.
Kağıda boş gözlerle bakarken eliyle yeniden çenemden kavrayıp ona bakmamı sağlamıştı.
“Sömestre tatilinde gideceğimiz yerler. Hazır mısın Nora? Çünkü ben buna gerçekten hazırım” yutkunarak gülümsemişti.
“Seninle olmaya”
“Tanrım” burnumu çekerken içimdeki ağlama hissini bastırmak istiyordum. Koltukta biraz daha yayılarak Justin’in göğsüne sarılırken burnumu çekmeyi ihmal etmemiştim.
“Fazla duygusaldı” kafamı kaldırıp Justin’e baktığımda başı arkaya düşmüştü. Lanet olsun. İrice açılan gözlerimle ona bakarken uyuduğunu yeni fark etmiştim. Ben burada film yüzünden ağlarken o uyuyordu. Bir kez daha lanet olsun.
“Justin” gövdesine vurmamla sıçraması bir olmuştu. Kızarmış gözleriyle bana bakıyordu.
“Ne zamandan beri uyuyordun!” sinirle soluyordum. Bu ayıptı. Elleriyle gözlerini ovuşturarak olayları kavramaya çalışıyordu.
“Bebeğim özür dilerim” gözlerimi kısarak toparlanmıştım.
“Ne zaman uykuya daldın Justin?” kaşlarını çatarak düşündüğünü belli eden sesle tavana doğru bakmıştı.
“Sanırım Noah lunaparkta bir şeyler yapıyordu” derin bir nefes verip koltuktan tamamen kalkmıştım.
“İğrençsin Justin filmi uyuyarak geçirmişsin!” ayağımı yere vururken gülüyordu. Fazla eğleniyormuş gibi bir hali vardı.
“Bebeğim ağlamanı görmek istemedim hem ben bunu Nancy ile bir kere izle-” aniden duraksamasıyla dudakları açık kalmıştı. Garip ifadelerle ona bakarken sertçe yutkunmuştum. Yeterliydi. Başımı hafifçe sallayarak yerdeki tişörtümü alıp üzerime geçirirken koltuktan kalkmıştı.
“Bebeğim özür dilerim gerçekten bak bir anda” kıvranarak karşımda dururken tişörtü üzerimde düzeltiyordum. Ellerimi omuzlarına koyarak bana bakmasını sağlamıştım.
“Tamam bunu aştım inan bana” gözlerinin içine bakarken gülümsemek için dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Dudaklarıma ufak bir öpücük bırakarak saate bakmıştı.
“Bugünü berbat etmeyelim bebeğim hafta sonları güzeldir çünkü” bana hızlan dercesine omzuma hafifçe vurmuştu. Kot pantolonu üzerime geçirirken o da pantolonu bacaklarına sokmakla meşguldü. Ondan önce atılıp dolabını açmıştım ve tişörtlerine bakmaya başlamıştım.
“Ben seçeceğim. Noah ve Allie gibi olacağız” göz kırparak dolabı karıştırmaya devam ediyordum. Hadi ama hep aynı tip tişörtler vardı burada. Tek farkı renkleri ve desenleri. Kesim biçimleri bile aynıydı. Kırmızı bir bluz görmemle duraksamıştım. Justin’in böyle bir bluz giyme şansı yüzde kaçtı?
“Bu ne?” elimdeki kırmızı bluzu askına tekrar asarak uzatmıştım. Gözlerini kısarak bluza bakarken omuzlarını silkmişti.
“Bilmiyorum senin değil mi? Yani ben kırmızı bluz giyecek kadar çıldırmadım” elimle bluzu kendime çevirerek dikkatle bakmıştım. Kesinlikle benim böyle dekoltesi olan bir bluzum yoktu. Bundan emindim.