17; ''Yaşayan Ölüm İksiri''

6.4K 456 58
                                    


 Hissetmek.

Daha farklıydı, daha derindi.

Bütün duyguları, bütün sesleri aynı anda hissetmekten öteydi bu. Kalabalıklaşmıştı zihnim ve kalabalığın içinde kaybolmuş küçük bir kız çocuğundan farksızdım. Başımı kaldırdığımda gördüğüm tek şeydi kara bulutlar. Etrafıma baktığımda kılık değiştirmiş düşüncelerin ortasında sıkışmıştım, hareket edemiyordum. Etmek istedikçe bulunduğum noktada daha da sıkışıyordum. Sıkıştıkça çığlık atıyordum, çığlık attıkça kısılıyordu sesim.

 Yalnızdım kalabalığın içinde. 

Duyuramıyordum sesimi.

Yeni bir güne de sesimi duyuramadan başlamanın verdiği ağırlıkla uyanmış, düşüncelerimin baskısıyla uyanmış olsam bile yatağa gömülmüştüm. Yatakhane soğuktu lakin yorganın verdiği sıcaklık mayışmama sebep oluyordu. Yatağın huzur verici etkisinden kurtulmadan önce mırıldanarak hafif hafif kaldırdım üzerimdeki ağırlığı ve sıcaklığın soğukla dans etmesine ortak oldum. İstemsizce titreyen vücudumu aldırış etmeden oturur pozisyonda sessizliği dinledim. Bir nevi kendime gelmeye çalışıyordum sessizliği dinlerken. Hiçbir gürültü yoktu, birkaç tatlı mırıltının dışında. Usul usul içeri sızan güneş ışığını izledim, uçuşan tozları görebiliyordum.Oda aydınlığa tamamen ulaşmadan önce oturduğum yerden kalkarak geceliğimi çıkarttım ve okul formamı üzerime geçirdim. 

İsteksizdim bu sabah.

Bir miktarda mutsuz.

İçimdeki bu isteksizlikle beraber kabarık saçlarıma da şekil verdikten sonra ortak salona gitmek için odadan ayrıldım. Kırmızı ve altının eşsiz uyumuyla döşenmiş bu odanın her köşesinde bir takım hatıralarım vardı. Her biri aniden canlanmıştı, nereye dönsem tanıdık simalarla karşılaşıyordum. Dokunmak istiyordum onlarla; konuşmak ve sarılmak. Bunları yapamayacağımı bilmek canımı acıtırken sönmeye yüz tutmuş şömineye kaydı gözlerim. Siyahların içindeki kırmızılıkla karışık turuncu dikkatimi çekmişti lakin yukarıdan gelen seslerle dikkatim alt üst olmuştu. Konuşacak gücüm yoktu, bu yüzden adımlarımı yönlendirdim kapıya ve hiç beklemeden ayrıldım kuleden. Merdivenler inerken tablolardan yükselen 'günaydın' seslerine aldırış etmedim, yalnızca inmeye devam ettim.

İndim, indim ve indim.

 Merdivenlerin sonuna geldikten sonra bütün gücümle sağa dönmüştüm ki vücudumda hissettiğim acıyla geriye gittiğimi düşünürken ayakta, kollarımdaki sıkılıkla beraber durduğumu fark ettiğimde göz kapaklarımı kaldırdım. Karşılaştığım kişi Louis Gray'den başkası değildi. Kollarımı ellerinden kurtarır kurtarmaz, ''Özür dilerim.'' Dedim. Yanından geçmek istedim fakat kolumu yeniden kapladı eli ve böylece durmak zorunda kaldım. ''O akşam,'' yutkundum. ''Hermione, ben,'' söyleyecek bir şey bulamadığını anlamıştım. ''Üzgünüm.'' Kolumu bırakmasını bekledim ama bırakmadı. ''Seni bırakmamalıydım,'' birinin bizi izlediği hissine kapılarak etrafa göz atmaya başladım ama görebildiğim tek şey tablolar olmuştu. Meraklı bakışlarını etrafımızda gezdiriyorlar, kendi aralarında fısıldaşarak konuşuyorlardı. 

"Sadece," nefes alışını dinledim. ''Aptalım ve üzgünüm.'' Kolumu bıraktığı an hiçbir şey demeden yürümeye başladım aynı zamanda etrafıma bakıyordum ki duyduğum ayak sesleriyle sesin geldiği noktaya çevirdim başımı. Uzun boylu, siyah saçlı bir öğrenci hızlı hızlı yürürken onun sadece bir öğrenci değil, onun Tom Marvolo Riddle olduğunu anlamıştım. Sadece bir an. Bir an için peşinden gitmek istesem de gitmemiş ve yürümeye devam etmiştim kızlar tuvaletine doğru. Birkaç soğuk suyun beni kendime getireceğinden emindim ama ruhumu dizginleyebileceğinden şüpheliydim. 

zamanın ötesinde // tomioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin