''Ne değişti?'' Gecenin yarısından beri kulaklarımda yankılanan, her yankılandığında kalbimde ki yıkıntıları tuzla buz eden bu soru dönüp duruyordu zihnimde. Tüm gece dönüp durmuştu, uykumdan alıkoymuştu beni. Yutmam gereken hıçkırıklar ile baş başa bırakmıştı bir sağa bir sola dönen bedenimi. 1944 yılına şiş gözler ve sızlayan bir bedenle başlamayı ummamıştım. Mutlu olmayı umuyordum mesela, ağlamayı değil.
Ve 1944 yılının ilk gününe düşüncelerimle beraber başlamıştım: Düşünceler ve yankılanan o soru. Tatil olması sebebiyle günümü kulede geçirmeyi düşünüyordum ama kütüphaneye gitme ihtimalini de bir köşede tutuyordum gizliden gizliye.
Kimse yoktu, hiç kimse.
Tamamen yalnızdım ve yalnızlığın tadını çıkartmak için öncelikle yatağım ile olan ilişkime bir son vermem gerekiyordu. Bir isteyerek bir de istemeyerek ayrıldım yatağımdan. Ayağa kalkar kalkmaz yaşadığım baş dönmesine ettiğim küfürlerin ardı arkası kesilmedi çünkü atmak için uğraştığım o yüce adımı baş dönmesi yüzünden atamıyordum, atmaya cesaret edemiyordum. Bir süre olduğum yerde bekledim ve göz kapaklarımı sonsuzluğa kapatmak istercesine kapattım. Birkaç dakikanın ardından açtım gözlerimi ve o adımı atmayı başararak ayrıldım yatakhaneden. Aşağı indiğimde yine yalnızlık selamladı beni. Boş olan çalışma masalarından birine oturdum ve üzerindekileri inceledim teker teker. Bir yandan da esnemeyi sürdürüyordum. Uykum vardı, gözlerim ağrıyordu, kulaklarımda ki o ses susmuyordu. Kısacası, boktan bir güne boktan bir başlangıç yapmıştım geceki aptallığım ile birlikte.
Dirseklerimi masaya yerleştirdikten sonra başımı avuçlarımın arasına aldım. Aptallığım ile yüzleşmeye çalışıyordum lakin çalıştığım süre zarfı boyunca kendimi tamamen sarmaşıklarla kaplı bir halde buldum. Çözmeye, sıkıştığım yerden çıkmaya çalıştıkça sarmaşıklar etrafımı daha da sıkı sarıyor, beni daha da içine çekiyordu: Karanlığa, sonsuz karanlığa.
''Düşünme,'' diye fısıldadım gözlerim yeniden dolarken. ''Olan oldu.''
Ve yanaklarımdan birkaç damla süzülüverdi boşluğa doğru. Başımı masaya koydum tekrardan hıçkırıklara boğulmadan önce. Dakikalarca masaya kapandım, dakikalarca hıçkırıklarımı koyverdim tıpkı gözyaşlarım gibi. Kısa bir sürenin ardından burnumu çeke çeke kaldırdım başımı ve tekrardan kazağımın kollarını kullanarak kuruladım ıslan yanaklarımı. Oturduğum sandalyeden kalkarken derin bir nefes almayı ihmal etmedim çünkü hıçkırıklar rahat rahat nefes alıp vermemi engellemişti. ''Kendine gel,'' şöminenin önünde ilerlerken tekrarladım defalarca. ''Kendine gel.''
Ellerimi uzattım ateşe doğru ve yandaki kutulara kaydı gözlerim. Dün geldi aklıma; mutlu, huzurlu ve meraklıydım. Bu gün ise bütün enerjim çekilmişti; güçsüz, meraksız ve huzursuzdum. ''Dönmek istiyorum,'' başımı ateşe çevirdim. ''Eve dönmek istiyorum!'' Burnumu tekrardan çektim ve muhtemelen tüm günümü dolu gözlerin ardından gelen burun akıntısı ile geçirecektim. İç çektim tekrardan ve bacaklarımı da karnıma doğru çekerek, ''Zaman,'' diye fısıldadım beni duymasını istercesine bir içtenlikle. ''Neredesin?'' Tekrar, tekrar, tekrar çektim burnumu. Kitabı verdiğimden beri ses seda yoktu, onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Onun için yaptığım tek şeydi iyileşmesi için dua etmek. Sadece onun için değil, geçit içinde dua ediyordum. İkisinin iyileşmesi ve eski güçlerine kavuşması demek, benim geri dönmem demekti.
Yeniden Hermione olmam demekti.
Arkadaşlarıma kavuşmam demekti...
Boynumdaki madalyona dokundum, dudaklarım arasından yine yükseldi 'zaman' kelimesi ama değişen hiçbir şey olmamıştı. Ateşin karşısında güçsüzce oturmaya, burnumu çekmeye devam ediyordum. ''Siktir ya,'' yanağımdan süzülen o tek damla yaşı sildim. ''Siktir git Tom Riddle, siktir git Zaman!'' İkisine karşı içimde oluşan ani nefretin eşliğinde oturduğum yerden kalktım ve yatakhaneye döndüm üzerimdeki pijamadan kurtulmak için. Pijamalardan kurtulup günlük kıyafetlere geçiş yaptıktan sonra saçımı dağınık toplayarak yanaklarımı son kez kuruladım. Büyük Salon'da yapmam gereken bir kahvaltı vardı, midemi açlıktan kurtarmam gerekiyordu. Asamı da yanıma aldıktan sonra kuleden ayrılmak için aşağı indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın ötesinde // tomione
Fanfic2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yanan bir Hogwarts yoktu. Yalnızca bir çift yeşil göz ve 1943 yılının karanlığı vardı. "The Wattys2018 Longlist" "The Wattys2018 ShortList" "Wa...