Yenik düşmek.
Tekrar tekrar yenilmek ve her seferinde ayağa sendeler bir biçimde kalkmak.
Yeniden yenilmiştim, yeniden teslim olmuştum. Dakikalardır kollarımda sessizce duruyordu ve bense dakikalardır parmaklarımı ağır ağır siyah saçlarının arasında dolaştırıyordum. Başı, omzuma dayalıydı ve saçlarını her okşadığımda yükselen koku beni içten içe zehirliyordu. Başımın arkasını duvara yasladım ve tavanda ki avizeye bakmaya başladım. Gözlerim yeniden dolduğu sırada kımıldandı Tom lakin başını kaldırıp yüzüme bakmak yerine biraz daha sokulmuştu yavru bir kedi misali boynuma. Boşta duran elimin üzerinde hissettiğim sıcaklık göz kapaklarımın kapanmasına sebep olurken aynı zamanda yanaklarımdan birkaç damla gözyaşının süzülmesini de sağlamıştı.
Parmaklarını parmak aralarıma kenetlemişti.
Ve bunu reddetmek yerine izin vermiştim parmaklarını parmaklarımın arasına geçirmesine lakin gevşek duruyordu parmaklarım. ''Ne yapıyorsun sen Hermione?'' diye fısıldadı zihnimdeki ses. ''O Lord Voldemort, o Karanlık Lord, o arkadaşlarını öldüren kişi," bir süre sessizliği tercih etti. "Bu doğru değil, bunu biliyorsun değil mi?" Başımı hafifçe sallamıştım ama Tom bunu hissetmemişti. Bildiklerim ve yaptıkları birbirinin tam zıttı durumdayken kalbim ve zihnimdeki sesinde farklı olması duygularımı çözülmez bir yola sokuyordu. Yaptığı her şeye şahit olmuştum, söylediği her söze.
Kötülüklerine teker teker şahit olmuşken savaştan elli beş yıl önceki halini kollarımda avutuyordum. Lord Voldemort ile elli beş yıl önceki bir zaman diliminde sıkışıp kalmıştım. Kurtulamıyordum, kurtulmak istedikçe onun tarafından sarılıyordum. Sarıldıkça, düşüncelerim değişiyordu. "Dört ay," dedi zihnimdeki sesi. "Dört ayın sonunda kendi zamanında olacaksın." Tekrardan haklı olduğu kanısına vardığımda başımı hafifçe eğdim ve Tom'a bakmaya çalıştığım da gözlerinin kapalı olduğunu fark ettim. Parmakları da dakikalar önceki sıkılığını kaybetmişti. Tom Marvolo Riddle, kollarımda uyuyordu.
Nefes alış verişini duymakta güçlük çekiyordum. Sanki nefes almıyor gibiydi, sanki kollarımda bir ceset tutuyor gibiydim. Yeniden başımı eriye atıp, duvara yasladığımda banyonun tavanına tekrardan göz attım ve güçlükle yutkundum. İhanet duygusu tarafından ziyaret ediliyordu kalbim. Ansızın gelen bu ziyaret zihnimdeki sesin gürültüsünü dahada arttırırken bir ışık belirdi tavandan, yavaş yavaş çoğaldı ve çoğaldığı gibi ruhumun bedenimden çıktığını hissettim.
Hissetmemiştim, ruhum bedenimden ayrılmış ve Zamanın Ötesi ile karşı karşıya kalmıştı. Bakışlarım karşımda Zamanın Ötesi'nde ve yerde uyuyan Tom ile bedenim arasında gidip geliyordu. "Sana demiştim," dedi Zaman. Ellerini, arkasında birleştirerek dikleştirdi omuzlarını. "Ondan hoşlanıyorsun." Bakışlarımı tekrar uyuyan bedenlerimize getirdim. "Seninle bir anlaşma yapmıştık, hatırlıyor musun?" Onaylarcasına başımı salladım ve Zamanın Ötesi'ne döndüm. ''Beklemek zorunda mıyım?'' Acizce sorduğum bu sorunun cevabı belliydi, sorduğum bu sorunun cevabını çok iyi biliyordum ama bilmek istemezcesine sormayı tercih etmiştim. "Beklemek zorundasın," bir adım attı. "Ondan uzak dursan da gelecek etkilenmeyecek." Biraz daha yaklaştığında gerildiğimi hissediyordum çünkü hafif hafif terlemeye başlamışım. "Ölenler geri gelmeyecek,'' zihnimi okuduğunu anlayabiliyordum. "Ama hisler aynı kalacak."
Zamanın Ötesi'ne bakmayı yeniden sonlandırıp, son kurduğu cümleyi içimde tekrar ederek tıpkı Zaman gibi yerdeki iki uyuyan bedene baktım. ''Neden?'' diye fısıldadım. ''Neden hisler aynı kalacak?'' Tam yanımda dikiliyordu. Cevap vermesini bekliyordum, bir şeyler söylemesini. Olduğum yerde çömeldim ve elimi Tom'un yanağına doğru uzattım. "Neden?" diye yeniledim sorumu. "Çünkü," derin bir nefes aldı. "Çünkü hisler kalbin derinliklerinde saklı kalır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın ötesinde // tomione
Fanfic2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yanan bir Hogwarts yoktu. Yalnızca bir çift yeşil göz ve 1943 yılının karanlığı vardı. "The Wattys2018 Longlist" "The Wattys2018 ShortList" "Wa...