"Tom," konuşmasına izin vermedim. "Amacın ne?" Sorusuna karşılık yeniden bir soru yöneltmiştim kendimi kaybedeceğimi düşündüğüm bir anda. Ona yakın olmak, kalbimin titremesine sebep oluyordu. Ona yakın olmak, mantığımı darmadağın ediyordu. Gözlerini gözlerimden kaçırmak için başımı eğeceğim sırada parmak uçları çenemi buldu ve başımı eğmemi engelledi. "Merak etmiyor musun?" Yutkundum.
Merak ediyordum.
Suskunluğum onu tatmin etmişti. Eli tamamen çenemi kavradığında dokunduğu tenimden yükselen alevlerin bedenimi sardığını hissettim. "Ediyorsun." Baş parmağını hafifçe aşağı doğru hareket ettirdiğinde hissettiğim sarmaşıklar daha da sıkı sardı bedenimi. O sırada yeniden eğildi kulağıma doğru. "Sana yardım edeceğim." Burnu hafifçe kulağıma temas etti. Beni zayıflattığının farkındaydım, zihnime girmek istediğinin farkındaydım.
Oyun oynuyordu.
"Ama sende bana yardım edeceksin." Dedi sakince.
Karşılıklıydı; iyiliğe iyilik, kötülüğe kötülük.
Elini çenemden çektiği zaman dizleriminde bağı çözülmüştü. Sadece bi' an
Bi' an düşeceğimi düşünmüştüm fakat sırtımdaki kapıdan destek almak son anda kurtarmıştı beni. "Ne istiyorsun?" Başımı kaldırdım ve şömineye ilerleyen bedenine baktım.
Her zamanki güçlü duruşunu sergiliyordu.
Ama o güçlü duruşun ardındaki zayıflığı biliyordum.
"Daha zamanı gelmedi," çekingen tavırlarla birkaç adım attığımda tahta zeminden gıcırtılı sesler yükseldi ve gerginliğime gerginlik kattılar. "Zamanı geldiğinde öğreneceksin."
"Bunu kabul edemem," diye mırıldandım. "Çünkü benden isteyeceğin şey."
Sözlerimi tamamlamama izin vermeden bana döndü ve bakışlarını baştan aşağı üzerimde gezdirdi. "Zorundasın!" Burun delikleri büyüdüğün de karşısında küçülmek istemedim ve omuzlarımı dikleştirdim. Yeşil gözlerindeki anı parlamanın ardından kırmızılıklar belirmek istercesine göz bebeklerini ele geçirmeye çalıştı ama Tom, onları saklamak için sırtını tekrardan bana dönmüştü. Gözlerim yumruk yaptığı ellerine kaydı.
Acı çekiyordu.
Karanlık Lord içten içe onunla besleniyordu. Aslında onu ele geçiriyordu ufak ufak.
Birkaç adım daha attım ve titreyen elimi ona doğru uzatarak omzuna dokundum. "İyi misin?" Ellerini yüzünden çektikten sonra göğüs hizasında tutarak bir süre titremelerini izledi. Bense parmağındaki yüzüğe odaklanmıştım. ''Ben," diye fısıldadı. "Ben iyiyim.''
İyi değildi.
Ellerini aşağı indirdiğinde yüzükte yok oluvermişti. Bense hala omzunda duran elimi ondan ayırdım ve attığım bir adımla yanında dikilirken buldum kendimi. "İyi olduğunu düşünmüyorum." Apaçık belirttim fikrimi. "Bunu düşündüren nedir?" Sohbetimiz normalleşmeye başlamıştı. "Yaşadıklarımız," Tek kaşını havaya kaldırmış şekilde başını bana çevirdiğinde önüme bakmaya devam ediyordum. "Gördüklerim."
''Ben iyiyim Granger,'' oldukça sert söylemişti. "Kötü olmam için hiçbir sebep yok."
"En azından yorgunsun," dedim toparlamak adına durumu. "Dinlenmiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın ötesinde // tomione
Fanfic2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yanan bir Hogwarts yoktu. Yalnızca bir çift yeşil göz ve 1943 yılının karanlığı vardı. "The Wattys2018 Longlist" "The Wattys2018 ShortList" "Wa...