10; ''Savunmasız''

7.5K 516 204
                                    

''Bize ihanet ettin,'' diye fısıldayan Ron, her saniye bedenini benden uzaklaştırırken kalbim yok oluyordu. ''Bana,'' parmağıyla kendini gösterirken gözlerinde bana ulaşan bir nefret vardı.  Yaklaşmak istedim ama attığım her adımda benden uzaklaşıyordu. ''Bize neden ihanet ettin?'' Sordu, defalarca aynı soruyu sordu fakat ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordu bedenim. ''Sana güvenmiştim,'' dizlerimin üzerine çökerken laflarını bir ok misali bedenime saplanıyordu. ''Seni sevmiştim." Devam etmesini bekledim ama sustu. Gözyaşlarımı silerken ayağa kalkmaya çalıştım ama sendeleyip yeniden dizlerimin üzerine düşmüştüm. ''Sana ihanet etmedim.'' Güçlükle çıkmıştı sesim, ''Bize ihanet etmedim.'' Ellerini saçlarına götürürken acınası bir kahkaha attı. ''Ron!'' Kendine gelmesi için bağırdığımda uzaklaşan bedeni önümde belirdi ve parmakları boğazımı kavradığında nefesimin kesildiğini hissettim. ''Kalbinde o var,'' gözlerindeki sonsuz maviliğin yerini alan karanlığı görebiliyordum. ''Kalbinde Karanlık Lord var.'' Sesinde de gözlerinde gördüğüm nefret vardı. ''Sen,'' ellerimi ellerinin üzerine yerleştirdiğimde boğazımı daha da sıktı. ''Kalbini ona verdin.''

''Hayır!" Göz kapaklarım açılır açılmaz ellerim boğazıma gitti ve etrafa baktım, herkes gecenin karanlığında uyurken nefes nefese kalmış bir şekilde uyanmak bedenimdeki dengesizliği büyütmeye yetmişti. Ellerimi yavaşça boğazımdan çekerken titriyordum. Ron'un sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu, bedenime hala oklar saplanıyordu. Bacaklarımın da ellerimden bir farkı yoktu. Zor bela bedenimi yataktan kaldırmayı başardığımda tekrardan etrafa baktım, derin uykudaydı herkes. Komodinin üzerindeki asayı elime aldıktan sonra pencereden dışarı baktım. Gece yarısıydı, dolunay bütün güzelliğini gözler önüne seriyordu. Bir süre daha o güzelliğe baktım sırf kendime gelebilmek için ama başaramamıştım. Parmaklarım arasındaki asayı sıkıca kavrarken adımlarımı merdivenlere yönlendirdim. 

Titrek ve yorgun adımlarımı.

 Her an düşecekmiş gibi hissederken yürümek zorlu bir yarışın başlangıcı gibi geliyordu. Merdivenlerden inerken duvardan destek alarak inmiş ve kendimi önce sönmeye yüz tutmuş ateşin başında sonraysa yedinci kata çıkarken bulmuştum.  Yedinci kata ulaştıktan sonra etrafa göz atmış sonraysa, Boşkafa Barnabas'ın ifritlere bale öğrettiği öğrettiği goblenin arkasındaki boş duvarın önünde dikildim. Sadece saniyeler sürmüştü İhtiyaç Odası'nın bana kendini göstermesi. Kapıyı açar açmaz bedenimi içeri attım ve dudaklarım arasından dökülmeyi bekleyen hıçkırıklarımı özgür bıraktım. 

 Odanın her bir köşesinde yankılanıyordu hıçkırıklarım.

Günlerdir içimde biriken duygular dökülüyordu savaş savaş. 

 ''Dönmek istiyorum,'' hıçkırıkların arasından söylemekte zorlandığım bu cümle çaresizce kurduğum tek cümleydi. Her zaman bir çıkış yolu bulurken kapana kısılmanın canımı bu kadar acıtacağını düşünmezdim, her daim kurtulurdum. "Eve gitmek istiyorum."

Kitaplar kurtarırdı beni.

İçinde barındırdıkları bilgiler.

  Ama bu sefer farklıydı ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Araştırıyordum, araştırdıkça önüme bambaşka şeyler dökülürken buradaki hayatıma adapte olmaya çalışıyordum; hayatıma ve alt üst olmuş duygularıma. 

 Sadece beş altı gün içinde alt üst olmuş zihnimi toparlayamıyordum. Her defasında daha alt üst olmuş bir şekilde çıkıyordu karşıma. Odaklanamıyordum, kendi zamanıma dönmenin yolunu ararken aklımdan hiç çıkmayan karanlık ama yeşil gözler buna izin vermiyordu. Zihnime girmeye çalışıyordu, her anımı kollarcasına en zayıf anımda beni vurmayı bekliyordu. Bunu hissediyordum, hissetmekle kalmıyordum aslında biliyordum.  

zamanın ötesinde // tomioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin