Bitmeyen bir gecenin ortasındaydım; uykusuzlukla, karanlıkla ve sorularla.
Önümde yalnızca üç ay vardı.
Tıpkı bu gece geçmeyeceğini hissettiğim üç ay.
Aklımdaki sorularla beraber yatağımda oturuyordum. Sorduğum her soruya vermem gereken bir cevap ararken kayıplara karışıyor, karıştıkça sorduğum soruların cevaplarından olabildiğince uzaklaşıyordum. Kısacası bilinmezliğin içinde yeniden debeleniyordum.
''Bilinmezlik değil,'' dedi ince bir ses. Başımı kaldırdığımda karşımda Zamanın Ötesi dikiliyordu. Sırtını duvara yaslamış, yorgun bakışlarıyla bedenimi süzüyordu. ''Bu bilinmezlik,'' diye cevap verdim yeniden başımı eğerken. Ansızın gideceğini bildiğim için sormak istediklerimi tekrar tekrar içime atmayı tercih etmiştim. ''Sadece bir tesadüf.'' Dediğinde gülmek istedim fakat dudaklarımın arasından anlamsız bir ses yükseliverdi. O gece, savaşın olduğu gece tesadüfen geçmiştim zamanın geçidinden."Neden izin vermiyorsun?"Diye sordum."Neden beklemek zorundayım?" Art arda sorduğum soruları cevaplarını az çok biliyordum çünkü kitapta okumuştum lakin bu sefer ondan duymak istiyordum. "Geçidin açılması için gezegenler hizaya girmeli, biliyorsun." Parmaklarımla oynamaya başladım. Yeni bir soru için dudaklarımı araladığımda zihnimde sıraya giriyordu kelimeler. "O geçidin anahtarı sen değil misin?" Başımı ağır ağır kaldırdım ve sırtını duvardan ayırmış Zamanın Ötesi'ne baktım. Yüzünde ki ciddiyet sorumu beğenmediğinin bir göstergesiydi. "Ben bir anahtar değilim,'' diye cevapları sorumu sakince. "Ben geçidin ve geleceğin koruyucusuyum."
Gitti.
Beklemediğim bir anda gitmemişti bu sefer. Umduğum ve tahmin ettiğim bir anda ruhumu göndermişti bedenime ve yok oluvermişti gözlerimin önünde. Gitmesinin ardından bacaklarımı kendime doğru çektim ve ellerimi kabarık saçlarıma götürdüm. "Kitabı bulmam lazım," diye mırıldandım kendi kendime.Benden bir şeyler saklıyor olabilir, diye de geçirdim aklımdan. Aklımda bir kar tanesi misali düşüveren fikirleri ön planda tutarak dakikalar önce kendime çektiğim bacaklarımı serbest bıraktım ve yorganımın içine usul usul girdim: düşünerek, planlar yaparak.
Gün aymıştı Hogwarts'ın üzerine. Bembeyaz bir Hogwarts'ı ısıtmaya çalışıyordu güneş. Uyanın, diye sesleniyordu bizlere. Mırıl mırıl mırıldanarak kalkan altıncı sınıf arkadaşlarıma karşılık söylenmeden uyanmış ve sessizce geçiş yapmıştım okul kıyafetlerime. Aklımda kurup durduğum planların etkisiyle bürünmüştüm sessizliğe. "Günaydın."Nidalarına fısıltı eşliğinde cevap vererek ortak salona attım bedenimi. "Kar topu savaşı yapalım mı?" Diye sordu Steve aniden önüme çıkarken. Heyecanlı ve oldukça mutlu gözüküyordu fakat onun aksine boş ve hissiz duruyordum. "Sanmıyorum," diye cevap verdim masanın üzerindeki suyu alırken. "Yorgunum." Bardağın içindeki suyu tek seferde bitirip, Steve'ın ısrarcı bakışlarına karşılık verdim.
Baktı, baktı ve baktı.
Baktım, baktım ve baktım.
İkimizde pes etmiyorduk, sessizce istediklerimizi iletiyorduk birbirimize fakat iletişimimizi sonlandıran Diana, Steve'ın yanağına kocaman bir öpücük bırakıvermişti. "Kar topu savaşı yapalım mı?" Diye sordu o da. Steve, şaşkınlık içinde sevgilisine bakarken bense gözlerimi devirmiştim. Birbirlerini tamamlıyorlardı, bir elmanın iki ayrı parçasıydı onlar. "Az önce aynısını bende sordum," dedi bana döndüğü sırada."Gerçekten," bıkmış bir edayla konuşmaya başladım. "Uykum var, yorgunum." İkisini inandırmak istercesine bir çaba içerisine girmiştim. Önce birbirlerine sonraysa bana döndüler. "Peki,"dedi Diana gülmeye çalışırken. "Dersten sonra bizi bulmak istersen bahçede olacağız." Onları onayladım ve ortak salondan çıktım. Acıkan midemden yükselen gürültüleri duymamazlıktan gelemiyordum. Bu yüzden kahvaltı için Büyük Salona doğru yol aldım uykulu, yorgun ve düşünceli bir halde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın ötesinde // tomione
Hayran Kurgu2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yanan bir Hogwarts yoktu. Yalnızca bir çift yeşil göz ve 1943 yılının karanlığı vardı. "The Wattys2018 Longlist" "The Wattys2018 ShortList" "Wa...