Zaman ölebilir miydi? Yoksa bu bir şaka mıydı?
Şaka olmayacak kadar gerçekti, gerçek olmayacak kadar saçmaydı.
"Zaman ölüyor." Dudaklarımı birbirine geçirdim başımı Tom'un göğsüne bastırırken. Elleri saçlarımda kararsız bir biçimde dolaşırken derin derin nefes alıp vermekle meşguldüm. ''Hermione?'' Diye mırıldandığını duyduğumda istemsizce kaldırdım başımı. Ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde kaybettiğim duygularım, düşüncelerim iyice kaybolmuştu. Yeşil gözlerinde merak vardı, kararsızlık vardı. ''Tom,'' gözlerim yavaş yavaş doluyordu. ''Zaman ölebilir mi?'' Dudakları önce hafif açılır gibi olurken sonra kapandı ve etrafa baktı. Öğrenciler bize bakıyordu; Danielle, Diana, Steve, Elena, Jackson, Louis, Antonin ve diğerleri.
"Burada neler oluyor?" Duyduğumuz güçlü ses tonu benden ayrılmasına, öğrencilerin dikkatlerinin bozulmasına sebep olmuştu. Geriye çekildikleri zaman Armando Dippet ve birkaç profesör dik duruşlarıyla kalabalığa bakıyordu. Kalabalık yanlara açılırken Tom bileğimi kavramış ve yanına çekmişti beni. Herkes gibi o da duvardaki yazıya bakıyor ve anlamaya çalışıyordu. Duvardaki yazıyı tekrar tekrar okudu Müdür Dippet. İlerledi duvara doğru, parmağını kırmızı lekede gezdirdikten sonra bulaşan lekeye kaydı gözleri ardından kokladı. "Boya," diye mırıldandı. "Biri şaka yapıyor olmalı." Gözleri öğrencilerin üzerindeydi.
"Herkes dağılsın."diye bağırdığı an bir o yana bir bu yana gitmeye başladılar ve bende gitmek isterken bileğimde el buna engel oldu. Bir bileğime bir Tom'a baktım, "Benimle gel." Bileğimi bıraktığı gibi yürümeye başladığında şaşkınlığın verdiği aptallıkla birkaç saniye duraksadım ve kendime geldiğimdeyse bana bakan arkadaşlarımı umursamadan onu takip etmeye başladım. Zindanlara giden koridora girdiğinde gerilsem de takip etmekten vazgeçmedim ve devam etti. Bir süre sonra karanlık ve soğuk zindanlara ulaşmıştık. ''Neden buraya geldik?" Diye sordum gözlerimi yeşillerinden kaçırırken.
Zindanın soğukluğu hafif hafif bedenimi titretirken alt dudağımı gerginliğim yüzünden ısırmaya başlamıştım ki bunu fark eden Riddle parmaklarını çenemin altına götürdü ve başımı kaldırmamı sağladı. ''Zaman,'' dedi. ''Seni neden korkutuyor?'' Ciddiyet bürüdü yüzünü. Kaşları hafif çatıktı, bir cevap beklediği aşikardı fakat beklediği cevabı ona veremezdim çünkü ortada bir anlaşma vardı.
Zamannın Ötesi ile yaptığım anlaşma.
"Ölüm," dedim konuyu değiştirmek istercesine. "Ölüm seni neden korkutuyor?" Kaşları tam anlamıyla çatılmıştı. Beklemediği bir yerden vurmuştum, beklemediği bir anda ona 'ölümü' hatırlatmıştım.
Zaman ve Ölüm.
Birbirinden uzak iki kelimeyken aynı zamanda birbirlerine yakınlardı. Tıpkı Tom Marvolo Riddle ve ben gibi.
Tıpkı biz gibi.
Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladığında zindanın öbür ucundan gelen sesle dikkatlerimizi o yöne verdik. Alt sınıflardan öğrenciler teker teker görüş alanımıza girdiklerinde içten içe sevinmiştim çünkü Tom'un öfkesini görmüştüm, yaşamıştım. Sorduğum sorunun onu öfkelendirdiğini biliyordum ve öfkesi onu kontrol edebiliyordu, beni yeniden alt edebilirdi. Bana yeniden zarar verebilirdi ama öğrencilerin çıkması bunun olma olasılığına engel olmuşlardı. "Gitmeliyim,"dedim öğrenciler bizi fark etmeden. "Görüşürüz." Yanında geçerken dik durmaya özen göstermiştim. Basamaklardan çıkmaya başladım, arkamı dönmedim. Kendimi tekrardan Hogwarts koridorlarına attığımda cevaplamam gereken soruların olduğunu karşımda gördüğüm Daniella ve Diana ikilisinden anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın ötesinde // tomione
Fanfic2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yanan bir Hogwarts yoktu. Yalnızca bir çift yeşil göz ve 1943 yılının karanlığı vardı. "The Wattys2018 Longlist" "The Wattys2018 ShortList" "Wa...