4: ''Zorlanan Sınırlar''

9K 618 491
                                    

  Güneş, yatağımın hemen yanında bulunan pencereden usul usul içeri girerken göz kapaklarımı araladım ve 1943 yılındaki ikinci günümü selamladım. Üzerimdeki yorganı ittirip, üzerimde bir hafiflik yaratırken benden başka kimsenin uyanmamış olduğunu gördüm. Uzandığım yerden oturur pozisyona getirirken tıpkı hastane kanadın da olduğu gibi bacaklarımı yatağımdan sarkıttım. Taş zeminle buluşan ayak parmaklarımı saran soğuklukla ürperdim. Bedenimi yatağımdan tamamen ayırdığımda sessiz olmaya özen göstererek pijamaları çıkardım, yatağımın üzerine koydum. Üniformayı giyerken de aynı özeni gösterip, tuvalete gitmek için yatakhaneden ayrıldım.

 Hogwarts uyuyordu.

  Merdivenlerden inerken duvarı baştan aşağı kaplayan tabloları izledim. Birkaç tanesi uyanmış, benim sessizliğim gibi sessizce diğerlerini izliyorlardı. Henüz birkaç basamak daha inmiştim ki gelen sesle hafifçe başımı çevirdim. Tablolardan biri uyanırken ses çıkardı. Tekrardan önüme döndüm ve inmeye başladım. Başımı kaldırdığımda merdivenlerin başında görmeye alıştığım tek bir büyücü bekliyordu: Tom Marvolo Riddle.

 "Günaydın Hermione," dediğinde ellerini arkasında birleştirdi ve önümde en dik duruşunu sergiledi. Karşısında dikildim, üç basamak üzerindeydim. "Günaydın," dedim düz bir sesle. Keyfimi kaçıran bu küçük karşılaşmayı kısa kesmek için iki basamak indim ama çekilmedi. Sağa doğru adım attığımda benimle birlikte hareket etti. "Ne istiyorsun?" diye sordum. Sesimdeki öfke anlaşılabilecek kadar büyüktü. Omuzlarını silkti, cevap vermek yerine alt dudağını öne doğru çıkardı. Benden hiçbir şey istemediği ortadaydı. Önümden çekilmeden önce pembemsi dudakları düz bir çizgi halini aldı. Çekildiğin de ise ona bakmadan hiç karşılaşmamış gibi inmeye devam ettim. 

  Kızlar tuvaletine geldiğim zaman çeşmelere ilerledim. Karşımdaki aynanın yansımasında şakağımda ki banda baktım. Bir anlığına kendimi ormanda buldum, Tom'un yani Lord Voldemort'un parmaklarına bulaşan kanım gözlerimin önünde canlandı. Yeşil gözlerinde hiçbir duygu yoktu, kırmızı lekeye bakmayı sürdürdü. Bu sahneyi gözlerimin önünden silmek için göz kapaklarıma hızla kapattım. Ellerimi lavabonun yanlarına yerleştirirken bu düşüncelerden sıyrılmayı başardım. 

Gözlerimi açtım, ilk işim bandı acıtmadan çıkarmak oldu. Her çekişimde bant ve derimin birbirinden ayrılışını hissettim. Bandı çıkarır çıkarmaz küçülmüş yaraya baktım, birkaç saat sonra tamamen yok olmak için orada bekliyordu. Elimdekini çöpe attım, ardından elimi yüzümü yıkadım. Son kez yansımama baktım, yansımada yalnız değildim. Slytherin cadıları tam olarak arkamdaydı. Onlara döndüm ve kalçamı lavaboya yasladım.

  Siyah saçlı, koyu kahverengi gözlere sahip benden birkaç santim uzun olan cadı önümde dururken diğer ikisi koruma misali ardında bekliyorlardı. "Bir sorun mu var?" diye sordum. Hiç beklemediğim bir an parmağını bana doğru salladı, "Sorun sensin," dedi ciddiyetle. "Nereye geldiysen oraya dön!"

İfademi korudum. Bu hoşuna gitmedi, hafifçe üzerime eğildi ve parmağını indirdi. "Tom," dediği an Tipik bir platonik aşk, diye geçirdim içimden. Cümlesinin devamını dinleyecek sabrım yoktu. "Tom," dedim onun sesinin bir tık üstüne çıkarak. "Umurumda değil."

Hiçbir şey söyleyemedi, arkasında dikilen iki cadı da birbirine baktı. "İzin verirseniz kahvaltıya yetişeceğim." Üçü de sessizliğe gömüldü. Omzuna çarpmamaya özen göstererek aralarından sıyrıldım ve hızlı adımlarla kızlar tuvaletinden çıktım. 

 Koridorlar yavaş yavaş öğrencilerle dolup taşarken adımlarımı Büyük Salon'a yönlendirdim. İçeri girdiğimde yine bir kalabalık vardı. Kimisi gazetesini okurken kimisi sadece sohbet ediyordu, kahvaltısını yapanlar da sessiz sedasız kendilerini yemeklerin güzelliklerine adamışlardı.  

zamanın ötesinde // tomioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin