18. Bölüm |Neden ölmedin ki sen?!"|

261 12 0
                                    

İyi okumalar ‹•.•›
•~~~~~~~~~~•

ALÇİN SOYKIRAN
"Ya seni seviyorsa?" ne zaman doğrulup yüzüne baktığımı anlamamıştım. Saçlarımı elimle toplayıp geri yattım ve saçlarımı da bıraktım. "Bu imkansız." tekrar konuştum o alayla gülerken. "İkimizde birbirimize hiç o gözle bakmadık. Bir anda bunun için gidecek değil." gülüşünde olan alay bakışlarına yansıdı sırıtırken. "Peki neden hayatından çıksın senin? Ne dedi sana?"

Sorusuyla, Hazar'ın bana ne dediğini bir bir söyledim. Beni öpmesiyle dediklerini geçtim tabi. Bilmesine gerek yoktu sonuçta, değil mi? Konuşmayı kesip yüzüne baktım. Önce büyük bir küfür savurdu. "Nereye gidebilir ki? Düşündüğün bir yer yok mu?" biliyorum, çok normalmiş gibi Deniz'i es geçip bunu konuşuyor olmamız, onu umursamıyorum gibi görünebilir ama hala üzerimdeki gerginliği atamamıştım.

"Yok, muhtemelen-" çalan telefonumu Altay'ın üzerinden uzanıp masadan aldım ve arayana baktım. Ebru arıyordu. Kaşlarım kalkarken telefonumu açtım. Kısık sesli hıçkırıklar duymuştum, "Alçin, Hazar." Kerem cümlesini devam ettirmedi. Derin bir nefes verdim. Telefon başka ele geçti. Muhtemelen bu da Ebru'ydu. Ağlayarak bağırıyordu.

"Hepsi senin yüzünden! Ona umut verdin ve gitti, Hazar'ın duygularını hiç düşündün onunla konuşurken? Hayır! Eğer onu sevseydin gitmezdi!" kaşlarım kalktı. Ne umut vermesi, ne duygusu? "N-ne diyorsun sen? Ona umut mu vermişim? Nereden çıktı bu?"
Bir iki saniye bekledi ve tekrar cevap verdi. "Seni seviyordu ve sen onunla kaldığın her gece uyudun! Hareketlerinden umutlandı ve onu sevmemenden korktu!"

Kaşlarım bu sefer çatıldı. Beni sevseydi bunu anlardım. Ama bunu doğrulayacak hareketler yapmamıştı. Sevse bile, bunun karşılığının olmayacağı bilincinde olup hayatına devam etmesi gerekirdi. Korkup, hayatını lanet olasıca bir duygu yüzünden değiştirmemeliydi.

"Bundan nasıl bu kadar eminsin?" dediğim sırada telefon kapanmıştı. Sinirle bıraktım telefonu masaya. "Hazar evde midir?" başımı iki yana salladım ayakta dururken. "Bilmiyorum. Evdeyse bile ben gidene kadar çoktan evden ayrılmış olur." doğruldu. "Bakalım mı?" elimi saçlarıma daldırdım. Çoktan gittiğine emindim.

Diğer elimi de saçlarıma koyup iki yana çektim sertçe. "Her şey üst üste geldi, hepsi benim suçum." ayağa kalkıp ellerimi saçımdan çekti. "Elimden bir şey gelse yapacağım, yemin ederim yapacağım." elini çeneme koyup yüzüne bakmamı sağladı. "Senin bir suçun yok. Tamam mı, pekala olaylar karıştı ama bunları yapan sen değilsin. Sakin ol. Önce Deniz'i bulacağız, sonra da Hazar gelecek. Bunlar hiç olmamış gibi devam edeceğiz. Kötü olanı düşünmek yerine biraz da iyi tarafına bak." nefesimi seslice verip telefonumu aldım ve kapıya ilerledim.

"Gerginim ve korkuyorum. Yapabileceğim bir bok yok. Hala Deniz'i bulamadım ve iki hafta sonra öğrendim ortadan kaybolduğunu. Şimdi ise Hazar gitti, yoruldum." cevap vermeyip sadece yüzüme bakarken kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim ve motoruma ilerledim. Anahtarımı motorunun üzerine bırakmış olduğumu fark ettim.

Sonra aklıma motorunun frenlerinin tutmadığı geldi. Tekrar eve ilerledim ve kapıya vurdum. Kısa sürede kapı açıldı. Bende olan anahtarları Altay'a uzattım. Motorunun anahtarını bana verip benimkini elimden aldı. Bu sefer onun motoruna ilerledim ve çalıştırdım.

()()()()()()()()()()

Seri bir şekilde anahtarları motordan çektim. Birini daha kaybedersem, dayanamazdım. Buna katlanmaya gücüm yetmezdi. Kapıya vurdum sertçe. Bir umut orada beni dinleyeceğini düşünerek gelmiştim. Kapıya kırmaya çalışırcasına vurdum. "Hazar! Ne olduysa gitmeye değmez! Sana ne yaptığımı bilmiyorum ama gitme, her an, her saniye korkarken beni bırakma."

YERALTI'NIN MAZOŞİST'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin