Kris Wu- Juice
Kaybettik.
Ciddi olarak, büyük sayı farkıyla kaybetmiştik. Üstelik Kim Taehyung yüzünden!
Kazanacağımızdan emin olduğumdan dolayı onu kendi takımıma aldım, Yoongi ve Hoseok hyung diğer takımdaydı. İki elemanlı takımlar halinde ayrılmıştık ve Jungkook hakemliği tercih ederek kıçını bir köşeye yerleştirmişti. İtiraz ettim, Yoongi hyungu dikizlediğinden sayıları kaçırdığını değil de boş bir insan olduğunu ve ona güvenmememiz gerektiğini söyledim, böylece uzatmaları oynayabildik. Eh, Jeon ve güvensizlik kelimeleri yan yana geldiğinde diğerleri elbette itiraz edecek değildi. Maça o kadar kaptırmışlardı ki kendilerini, kaçar sayı attığımızı takip edemediler.
Başta iyi ilerliyorduk, en azından ben öyleydim. Diğer takım Yoongi hyung sayesinde daha avantajlıydı ama benim de ondan geri kalır bir yanım yoktu.
Fakat ben ne kadar kurtardıysam da Taehyung o kadar batırmıştı.
Topu sahanın dışına atıyordu, ayağıma basıp durmuştu ve sürekli diğer takımın oyuncularına pas atıyordu. Bizim takımımızda olmayan oyunculara. Bahanesi de tam olarak şuydu: çocukları karıştırdım. Altı üstü üç kişi vardı, birisi bizim yanımızda dev gibi kalıyordu, diğeri çocuk gibiydi ve diğeri de iğrenç espriler yapıyordu. Nasıl karıştırılabilirdi ki? Biz iki kişi olarak takım olmuştuk, benim dışımdaki herkes karşı takımdandı!
Gerçekten bu kadar aptal mı yoksa numara mı yapıyordu, bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa bir daha onunla asla basketbol oynamayacağımdı. Sinirlenmiştim, bu konuda yeteneği olmayabilirdi ama tanrı aşkına, bu kadar hata fazlaydı!
"Üzgünüm," dedi yüzüme bakarken. Üzgün gibi görünse de gözündeki ışıltıları görüyordum.
Herkesi kandırabilirdi ama beni?
Asla.
Bilerek kaybetmişti.
"Seni..." derin bir nefes alıp çıkacak sözleri yuttum, ona karşı saçma bir şekilde küfretmek istemiyordum ki zaten bana inanmayan arkadaşlarım bundan hiç hoşlanmazdı. Destek olmalarına ihtiyacım vardı, bana inanmalarına.
Çünkü ben doğruyu söylüyordum, yalanla işim olmazdı!
En azından bu konuda.
"Ah, üzgünüm," diye yeniledi çenesini hafifçe kaldırdıktan sonra. "Zil çalıyor, derse yetişmeliyim." Arkasına döndüğünde bizimkilere baktım, kendilerince bir sohbet içindelerdi, bizi takmıyorlardı. Sonra Taehyung'a döndüm, dik bir şekilde sahanın çıkışına doğru yürüyordu. Son gücümle, elimdeki basketbol topunu ona doğru attım, çok öfkeliydim.
Ama...
Arkasına bakmadan topu tuttu, tam olarak başının üzerinde iki eliyle yakalamıştı. Bu çocuk neydi böyle? Aklımı kaybetmem için mi uğraşıyordu, amacı neydi? Beni çıldırtmasına ramak kalmıştı ve bu daha onun ilk günüydü, geri kalan günlere nasıl dayanacaktım?
Diğerlerine döndüğümde gözlerimi devirdim, evet, tabii. Hepsi konuşmanın ateşini hala sürdürüyordu. Neredeydi yakışıklı çocuklara yüzlerini kazımak istemelerine neden olacak kadar gözlerini diken Jungkook? Ya da iğrenç esprilerini herkes üzerinde deneyen Hoseok? Ya da Yoongi? Hepimizi dövmekle tehdit etmesine rağmen diğer herkese sıcaktı ama neden Taehyung'a bakmamıştı?
Karma bana iğrenç bir oyun oynuyordu.
Bir gün günah çıkarmaya gitmeliydim, sonra bildiğim her şeyi anlatır ve büyük bir kaosa neden olurdum ve bu şekilde karmadan intikamımı alabilirdim. Beni bu saatten sonra ancak bu rahatlatırdı, başka yolu yoktu.