Fun. - We Are Young
Yemeklerimizi yedik, Jungkook'un büyük ısrarları ile otuz beşinci kez Iron Man'i izledik ve ne gariptir ki Taehyung filmi hiç izlememişti, sadece adını duymuştu söylediğine göre. Bu da ilk günkü heyecanla izlememize neden oldu bir miktar, bize sürekli sorular sorup durmuştu, hatırlamadığım bazı şeyleri izlerken tekrar ilgilenmeme neden olmuştu. Hatta filmden sonra Jungkook'la taklitler yaparak kendilerince eğlenmişlerdi.
"Ben odamda yatacağım," dedi Yoongi hyung saat geceyarısına yaklaşırken. Ama hepimiz onun daha üç saat boyunca uyanık kalacağını biliyorduk. Bir şanslı da benimle birlikte kalacak, diğerleriniz için koltukları ayarlayacağım ve yere yatak yapacağım."
"Jungkook seninle uyusun," dedim umursamaz davranmaya çalışarak. Normalde onun yatağında yatmayı hepimiz isterdik, Yoongi hyung nasıl rahat olacağını kesinlikle biliyordu ama şimdi, Jungkook'un kalması daha doğru göründü gözüme.
"İyi," dedi Yoongi hyung. "Kavga edersiniz sanmıştım."
"Elbette şimdi uyumayacağız," dedi Hoseok hyung. "On yaşındaki çocuklar değiliz ve o yüzden her ergenin yaptığı gibi... şişe çevirmece oynayacağız!"
"İmkanı yok!" Ben bağırdım çünkü on beş yaşındaki kızlar değildik ve bu çok aptalcaydı. Birbirimizin her şeyini biliyorduk zaten, gereksizdi.
Ama sonra aklıma geldi.
Taehyung'a soru sorabilirdim ve böylece yalan söylemeye devam edip etmediğini öğrenirdim. Ona kolayca inanmamış olurdum ve araştırmalarıma devam ederdim. "Evet, oynayalım!" Ani fikir değişimimi garip karşılasalar da hiçbir şey demediler ve ortadaki sehpanın çevresinde dizildik. Bilerek Taehyung'un yüzünü tam olarak görebileceğim bir yere, karşısına oturmuştum.
"İçki içemeyeceğiniz için, wasabi getirdim. Soruları cevaplamak ya da yapmak istemeyenler güzelce wasabi yiyecek."
Eh, içki içemez değildik ama Yoongi hyung hiçbirimizi sarhoş edip uğraşmak istemezdi. Hem içki kolay bir kaçış olurdu, wasabi ise korkunçtu.
"Başlayalım o zaman," dedi. Hoseok hyung şişeyi çevirdi. O soruyordu, ben cevaplıyordum. "Cesaret," dedim sormadan.
"Yoongi hyunga sanki senin küçüğünmüş gibi davran."
Eh, cesaret isterdi tabii, ona gözlerimi çevirdim, gülümsüyordu. Bu daha korkutucuydu ya! Derin bir nefes alarak kendimi cesaretlendirmeye çalıştım. Bu bir oyundu, değil mi? Ciddiye alınmaması gerekirdi.
"Ya, Yoongi! Git de hyunguna su getir!" diyerek hafifçe koluna vurdum. Herkes sessizce bizi izliyordu, Jungkook hariç, o bıyık altından gülüyordu.
"Pazartesi yanıma gel," dedi Yoongi hyung. "Antrenmanda bana yardımcı olursun."
Bir keresinde bunu Jungkook'a yapmıştı. O zamanlar haberimiz yoktu tabii ne kadar cani olduğundan. Jungkook'a gün boyu topları toplatıp tekrar ve tekrar asla yorulmadan sepetleri yere devirmişti. Kocaman spor salonunda oradan oraya koşturmuştu zavallıyı. Yutkundum.
"Eh, kimse ölmediğine göre devam ediyorum." Ben çevirdim bu defa, tam olarak Taehyung ve Yoongi hyunga denk geldi. Yoongi hyung soruyordu.
"Doğruluk mu, cesaret mi?" Açıkçası, Taehyung'un bu oyunu bildiğinden emin değildim, boş gözlerle bakıyordu Yoongi hyunga ama anlamış olmalıydı, o kadar da zor bir oyun değildi. "Doğruluk," dedi kaşlarını kaldırarak.
Yoongi hyung iç çekti. "Lanet birer ergensiniz," dedi bize bakarak ama sorusunu da sormaktan geri kalmadı. "Evde eğitim aldığını söyledin," dediğinde Taehyung başını salladı. "Şimdi bizim okulda hiç... hoşuna giden birisi var mı?"