Jungkook-2u (cover)
Hayatım fazlasıyla sıradandı. Öyle fazla aksiyonum yoktu, bazen şikayetçi olsam da aslında memnundum. Yani iyi bir ailem vardı, güzel arkadaşlıklar kurmuştum ve insanlarla ilişkilerimde herhangi bir sorun yoktu. Eğlenmesini bilirdik hepimiz, iyi vakitler geçirirdik. Bazen bir şeyleri fazla taktığım oluyordu ama bu geçiciydi, yani bir problem olduğu vakitlerde üstesinden gelebilmem o kadar da uzun sürmüyordu. Üzüldüğüm olayları parmaklarımla sayabilirdim, o kadar da fazla değildi. Ya da çok fazla korktuğum, paniklediğim, şaşırdığım anları... Bir keresinde yolda karşılaştığım bir köpek bacağımı ısırmıştı (henüz sekiz yaş civarlarındaydım ve sanırım onu korkutmuştum), ilk o anda fazla panik olmuştum. Hıçkırarak ağladığımı hatırlıyordum. Hastaneye götürmüşlerdi beni, annem başımı okşarken babam iğnelerden korkmamam gerektiğini söyleyerek daha fazla korkmama neden olmuştu. Hoseok hyungun maç esnasında yaralandığı zaman bundan daha fazla paniklemiş, üzülmüştüm. En büyük olaylarım bunlardı, sonra Seokjin ve Taehyung'un kavga ettiklerine şahit oldum tabii.
Ama bu...
Benim bünyemi aşıyordu.
Hiçbir şey şaka değildi.
Binalar patlamıştı, içerideki insanlar ölmüştü ve buna neden olan kişi ile birlikte el ele koşuyorduk. Birkaç kez öpüşmüştük, bir kez de neredeyse okulun tuvalet kabininin içinde sevişmek üzereydik. İlişkimiz oldukça yakın düzeydeydi yani mesela onun kucağına oturmamı sağlayabilecek kadar. Ha kuşkusuz, o gün, zil çalmış olmasaydı eğer onunla sevişmekten kaçınmayacaktım kesinlikle. Bunu inkar etmek saçma olurdu.
Tuhaf.
Hayır, hayır, hayır, bu artık beni şaşırtmıyordu. Hislerimi kaybetmiştim ya da aksine, ona olan hislerim o kadar kuvvetli bir şiddetteydi ki, bütün bu şeyler sanki hiç sıradışı değilmiş gibi tepki vermeme engel oluyordu bu. Olaylara tepki veremiyordum çünkü Taehyung bütün duygularımı bünyesinde kapana kıstırmıştı. O an düşündüm, biri bu vakitten sonra bir kez daha gırtlağıma bıçak dayasa veya kafama silahı sabitlese falan bu beni korkutur muydu? Şaşırmayacağım kesindi fakat... Her insanın yapacağı gibi endişe duyar mıydım ki?
Hmm, belki de sadece fazla aksiyon dondurdu beni? Buzlarım çözüldüğünde normale döneceğim ve çığlık çığlığa eve atacağım kendimi, sonra da bir daha asla Taehyung’un yanına yaklaşmayacağım...
Komikti gerçekten, yani bütün bunların olmayacağından emindim. Ama şu anki durumumuzun da komik olmaması gerekiyordu, neden gülüyordum?
"Jimin, kes şunu."
Nerede olduğumuzu bilmiyordum, sadece iki binanın arasındaki dar ve boş bir sokakta duruyorduk. Sırtımı duvara yasladım, elimi bırakmadı ama önüme geçip geriye doğru adım atmıştı. Sırf elimi bırakmasın diye kaldırdım kolumu yukarıya doğru, parmaklarıma kenetli parmakları sıkıca tuttum. Sert bakışları kahkahalarımı böldü, ne zamandır sürdürdüğümü bilmiyordum fakat delirmiş gibi durduramamıştım gülüşümü. Gergin olduğum zamanlarda bazen gülmeye başlardım ama bu öyle bir şey değildi, ölümüne gergindim ancak gülmek gerçekten beklediğim bir şey değildi. Sanırım zannettiğim gibi değildi, gayet tepki verebiliyordum işte. Biraz sancı veriyor olsa da.
"Nasıl bu kadar aptal olabilirsin?" diye bağırdığında, gözlerim gözlerine takıldı; orada daha önce görmediğim bir ifade barınıyordu. Pekala, dürüst olmam gerekirse, bunu daha önce görmüştüm. Seokjin'e bakarken, savcıya bakarken... Fakat bana değildi, bir gün o bakışların odağı olacağımı hiç düşünmemiştim.
"Ne bekliyordun ki?" dedim alçak bir sesle, onunki kadar katı değildi ses tonum. Öfke de barındırmıyordu, sadece biraz şaşkın ve hüsrana uğramış gibiydim. Ya da değildim, artık hiçbir şeyden emin olamamaya başladığımı hissediyordum. İç çektim. Öfkenin faydası yoktu, ayrıca bana hesap da soramazdı. Bunu yapması gereken biri varsa o da bendim ama yapmayacaktım. Sonuçta bilmemeyi seçmemiş miydim?