Gençler, bölümde bahsi geçen haber/olay gerçektir ve bu bir spoiler niteliği taşıdığından ötürü ficte kullanmak istedim. Bu bölümden sonra neyi neden yazdığımı anlayacağız! Ek olarak, bu kurguyu oluşturan iskeleti bir filmden aldım. Hangi film olduğunu her şey bittikten sonra söyleyeceğim, eğer fark edeniniz/aydınlananız olursa da... Şşşşş ;)) ;)
Final yaklaşıyooor, bang bang bang!
Sigrid-Everybody Knows
Benlik bir şey değildi.
Bunu yaparken fazlaca sevgi yüklüydüm, benlik bir şey değildi ama Taehyung da benlik biri değildi. Heyecandan, tehlikeden uzak biriydim ben, kaldıramazdım böyle şeyleri. Zaten canımı acıtmayı da sevmezdim, dövme yaptırmak hiç benlik değildi.
Bunu gösterecektim ona, o aptalca gülümseyecekti ve ben de mutlu olacaktım.
Şimdi dünyadaki bütün neşeyi sığdırsa dahi gülümsemesine, bu benim iyi hissetmemi sağlamayacaktı. Taehyung birçok defa bana yardımcı olmuş, beni mutlu etmiş olabilirdi ama şimdi ne yaparsa yapsın, çözümünü bulamayacağı bir noktadaydım. Ne sevgi, ne aşk, ne hüzün, ne de nefret değiştirirdi bu durumu, hiçbir şey babamı geri getirmeyecekti.
Ağlamamı durduramadım ama durdurmaya da çalışmadım. Jungkookya da diğerleri varken susuyordum, onlar bilmezdi teselli etmeyi, bilseler de işe yaramazdı. Şimdi ağlıyordum çünkü hiçbir şey demeden beni dinleyecek birine ihtiyacım vardı, suçlayacağım birine de, benim yanımda duracak birine de ihtiyacım vardı.
Taehyung'u suçlayabilirdim, onu lanetler ve ona vurabilirdim ve Taehyung hiçbir şey yapmazdı. Taehyung'un kollarında ağlayabilirdim gözlerim birbirine yapışana kadar, geride akıtacak gözyaşı kalmayana kadar ama bu da işe yaramazdı.
Ama insandım ya, ağırdı işte.
Hiç düşünmemiştim ki babamın öleceğini, hasta değildi, ölümünü beklemiyorduk, hiçbir şeyi yoktu. Yirmi beş yıllık evliliğinde ilk defa karısının güzel yaptığı pastayı yemişti beş dakika önce, belki de mutfakta bulduğum yemek kitabının amacı buydu. Belki de annem artık kocasına ve oğluna güzel yemekler yedirmek istemişti.
Hem daha mezun olmamıştım ben, kep attığımda beni utandıracak şeyler yaparak kamerayı suratıma sokması gerekmiyor muydu?
Daha çok şey vardı, daha yaşanacak birçok şey vardı ama o, gözünü karartmış bir cani yüzünden...
"Evden çıkma, okula gitme," diye fısıldadı Taehyung dövmeme bakarken. Serçe parmakları birbirine dolanmış iki el vardı, biri diğerinden daha büyüktü, kazağı çekip kapattım mürekkep lekesini.
"Sonsuza kadar böyle yaşayamam." Eldivenleri ellerimden çıkarmak için bir hamlede bulunmadım. Bu ne anlama geliyordu? Taehyung ne yapacaktı? Elleri üşümez miydi?
"Bu bir uyarıydı," dedi. "İkimizi öldürecekti, beni ve Seokjin'i. Baban tanık olduğu için onu vurdu," dedikten sonra dizleri üzerine çöktü, hemen hemen aynı hizadaydık şimdi. "Sonra da seni öldürecekti ama hayatta bıraktı, Jimin... Hepsi benim suçum." Büyük elleriyle yüzünü kapatıp başını eğdi. "Hepsi benim suçum, her şey benim yüzümden."
Hayır, değil. Tetiği sen çekmedin.
Diyemedim. Birilerini suçlamaya ihtiyacı olan tarafım sessiz kaldı. Ona bağırmadım, onu itmedim ama onun vicdanını rahatlatmadım da.
Belki gerçekten de onun suçuydu. Nereden bakıldığına göre değişirdi bu, eğer bu şekilde düşünecek olursak babamı evde kalmaya ikna etriğim için, Seokjin'in en başta tutuklanmamasına yardım ettiğim için en büyük suçlu bendim.