27| hızlı ve acısız

4.4K 499 136
                                    

Three Days Grace-I Am Machine


O gündeydim işte.

Haftasonuydu, Taehyung'la buluşmak için sözleşmiştik, onu sinemaya götürüp sevdiğim fılmlerden birini onunla izlemek istiyordum, baştan başlamak için bir fırsattı. Bir randevuya çıkmak, ilk randevunun ardından öpüşmek, el ele tutuşmak, her şey nornal şekilde ilerleyebilirdi.

Elimdeki iki biletle birlikte bekliyordum, sinema salonunun önünde. Güzel fılmdi, en azından Johnny Depp olduğu için bile gidilebilirdi ki, Taehyung onu tanımazdı muhtemelen. Sanki dünyaya kapatılmış gibiydi bu yaşına kadar, hapsedilmiş gibi. Onun hakkında teoriler üretmeyi kesmem gerekiyordu, birçok ihtimal çıkıyordu karşıma ve düşünmekten sıyırıyordum.

Sonra onu gördüm, caddenin hemen karşısındaki parktaydı, bana doğru yürüyordu ama beni görmemişti. Bir anda durdu, cebinden o antenli şeyi çıkardı ve ekranına baktı. Sonra arkasına döndü.

Sözleştiğimiz vakte beş dakika vardı ve o, geri dönerek ne yapmaya çalışıyordu? Biletleri cebime koyup caddeden geçtim ve parka girdim, gözden kaybolmak üzereydi, koştum.

Kalabalık caddeleri aşıp daha sakin sokaklara girdiğimizde koşmaya başladı, hızlı koşuyordu. onu kaybetmemek adına tüm eforumu kullandım. Önceden futbol oynardım, öyle çabuk tükenmezdim ama onunla yarışacak kadar değildim, bir türlü yetişemedim ve gözden kaybetmem an meselesiydi.

Ama o durdu, neon tabelası olan bir mekana girdi. Binanın dışında beklerken tabelayı okumaya çalıştım ama Çince'ydi. Çince'de hiçbir zaman iyi olmamıştım, geri kalan bütün dillerde olduğum gibi. İçeri girerken tereddüt ettim, reşit olup olmamamı umursarlar mıydı, bilmiyordum ama içimdeki o meraklı geri zekalıyı susturmanın tek yolu buyu.

Bütün vücudu dövme ile kaplı kadınlar, garip saç kesimine sahip orta yaşlı adamlar vardı. Bir gece kulübüne benzemiyordu ama aynı zamanda öyleydi. Eğer içki içecek olsaydım böyle bir yere hayatta gelmezdim. Taehyung görünürlerde yoktu ve kimse de beni takmamıştı, o yüzden ilerlemeye devam ettim ve bir kapıdan içeri girdim. Aşağıya inen merdivenlerin olduğu bir boşluğa gelmiştim, bodrum kata iniyor olmalıydı, Taehyung içeride olmadığına göre aramaya devam etmeliydim.

Merdivenlerin sonuna doğru yaklaştığımda kısık sesler duydum, başka bir dildeydi ve muhtemelen yine Çince'ydi.

Loş ışığın ardında, kafamı duvardan hafıfçe uzatarak içeri baktım. Taehyung iki adamla konuşuyordu. Bir ofis gibiydi, yukarıdan daha büyüktü ve bu, diğer binaların bodrum katlarını da birleştirmişler gibi görünmesine neden oluyordu. Kapıya en yakın olan masalardan birinin altına girdim, dizlerimin üzerine çöküp emeklemiştim, montumu ses çıkarmaması için çıkarmam gerekirdi ama artık çok geçti.

Konuşmalar devam etti, ben de hiçbir şey anlamamaya devam ettim, en azından İngilizce konuşmalarını dilemiştim ama Taehyung o konuda berbat olduğunu çoktan dile getirmişti bile.

"Yüzbaşı," dedi bir ses, gırtlak kanseri olmuş gibiydi tonu. "O seni artık istemiyor, vazgeç. Seokjin'in yakalanması an meselesi, onu da ortadan kaldıracağız." Belki de ikna etmek için Korece konuşmuştu, daha ısrarcı olsun diye. Taehyung Çince cevap verdi.

"Hak etmiyorsun!" Adam bağırdığında nefesimi tuttum. "O hücreye geri dönmek ister misin, küçük? Güneş ışığını göremediğin, kendi pisliğinde boğulmak üzere olduğun hücreye?"

Birkaç şeyin patırtısını duydum, masalar devrilmiş gibiydi. "Beni tehdit edebileceğini mi sanıyorsun?" Taehyung'un sesini daha önce hiç böyle duymamıştım. Kalın ses tonu sertti, kendinden emin ve otoriter çıkıyordu. "İkinizi birkaç saniye içinde ortadan kaldırırım. Yüzbaşı benden vazgeçemez, en iyisi benim. Ben güçlüyüm, hayatta kaldım, diğerlerini ölümüne birbirlerine düşürürken nasıl ezdiklerini bilmiyor musunuz? Öyle bir yerden sağ çıkan beni harcamak aptallığınız olur."

Northern Lights |vmin| ✓  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin