Gösterişli kapıdan içeri adım atıp balo salonunun merdivenlerini çıkarken tam vaktinde geldiğimizi düşündüm. Geç kalmamıştık, fazla da erken gelmemiştik. Hamurdaki doğru kıvamı bulmuş acemi bir pastaneci gibi sevindim sebepsizce.
Arabanın kapısını açıp dışarıya adım attığımızdan itibaren anahtarı valeye veriş anımızı dahi fotoğraflayan gazetelerin fotoğrafçılarına ek olarak salon girişinde bir fotoğrafçı daha vardı. Bu fotoğrafçının değerlerinden farkı daha şık giyimli olması ve ele avuca gelir bir fotoğraf çekebilmek için kendini parçalamıyor olmasıydı. Muhtemelen Bahadır'ın düzenlediği geceyi bu yıl sahiplenen, sponsoru olan ve en detaylı şekilde anlatacak olan derginin fotoğrafçısıdır.
Fotoğrafçının bizden beklediğini yapıp Elem'le onun küçük ve zarif elini, benim iri elimi birbirine kenetleyerek bir poz verdik. "İyi eğlenceler, Boran Bey." İşini bitiren fotoğrafçının bizi başından savma şeklinin ne kadar kibar olduğunu düşünebilirdim şayet karımı yok saymasaydı. Şu an tek düşündüğüm sözlerinin bana yönelik olduğuydu, duyduğum rahatsızlığa odaklanarak öfkemi besledim. Elem'i görmezden gelmişti fakat benim güzel karım buna dikkat bile etmemişti. Zaten bu tip şımarık kız tavırlarına girecek bir kişiliğe sahip olmadığı için fotoğrafçının böyle bir ayrım yaptığını bile düşünmemiştir ama onun yerine ben düşünüp hızla bir sentez yapıp öfke süzgecinden geçirdim. Sonuçta Elem benim karımdı ve bana saygı duyan biri, ona da duymak zorundaydı.
Salona girdikten sonra etraftaki kokteyl masalarına göz gezdirdim. Bizim için ayrılmış olanı hemen gördüm, neredeyse her yıl bizim masamız o bölgede ayrılırdı fakat her sene farklı bir konsept denedikleri için masanın matematik konumu değişirdi. Yine de Bahadır kürsüyü net bir şekilde görmemizi çok önemserdi. Üzerinde 'Göğekazılı Ailesi' yazan masaya gelin misali süslenmiş kokteyl masasına yöneldik. Tam da beklediğim gibiydi. Kürsü bu noktadan gayet net görünüyordu.
Her geçen saniye kalabalıklaşan salonda birkaç tanıdık yüz gördüğümde kibar bir baş selamıyla geçiştirdim. Git gide artan kalabalığın içinde yan yana yürüyen anne ve babamı gördüğümde arkadaşlarının yanından ayrılıp bize doğru geliyorlardı.
"Vay canına!" Elem'in sözleriyle gözlerimi annemden alıp Elem'e çevirdim. O da brnim baktığım yere bakıyordu ve yüzünde sözlerine eşlik eden hayran bir ifade vardı. Gülümseyerek gözlerine bakmayı sürdürdüm. "Annen çok güzel." Senin okyanuslarında mehtap misali parlayan o hayranlığın kadar güzel bir şey var mı bu dünyada?
"Gözlerime inanamıyorum, Elem, harika görünüyorsun!" Kadınlar ve hayranlıkları diyerek geçiştirmekstesem de Elem gerçekten harika olmuştu. Ah, o pürüzsüz tenini sergileyen dekoltesi...
"Anlaşılan tüm gözler bir kez olsun masamıza kayacak." Babamın homurdanarak söylediği sözlere sonuna kadar katılıyordum. Hem annem, hem Elem çok güzel olmuştu ve testosteron salgılayan varlıklar arzuyla bakarken östrojenliler kıskançlıktan kuduracaktı. "Neyse ki Beren gelmeyecek, biri eksildi."
"Ablam neden gelmiyor?"
"Kayınvalidesi haftasonu tüm aileyi yazlığa toplamış, yaz bitiyor diye."
"Aile tatili, ha? İyiymiş aslında, biz de mi yapsak bir şeyler?" Tam bunları söylediğimde aklıma dağ evinde olanlar geldi ve o an, o yüzü görmemle sinirlerim ve kaslarım senkronize bir şekilde gerildi. Tüm yaptıklarına rağmrn hala utanmadan gözümüzün içine bakıp sırıtabilecek kadar ar noksanı bir insandı. Gerçi, kendi kızını bıçaklayıp kaçabilecek kadar vicdansız bir heriften de utanma beklemek balıklara gökyüzünden İstanbul turu yaptırmak kadar saçma bir eylemdi.
Doru Bey'in itici yüzüne katlandığımız birkaç dakikanın ardından gecenin başlangıcı için belirlenen saat gelmiş ve salon yeterince kalabalıklaşmıştı. Bahadır açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı. Tüm hayatını sıkıntı çekmeden geçiren, zengin ve görgülü insanlar topluluğundan uzak bir kesim daha sade tavırlarla alkışını kısa keserekken bazıları sanki stadyumdaymış gibi tezahürat edip ıslık çaldığında gözlerimi devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Vurgun | TAMAMLANDI
General Fiction*Kapak Design Knights'a ait* Bu fikir pek aklıma yatmasa da içimden gelmeyerek onu kafamla onayladım. "Elbette, bu mümkün." Onu öldürmem için bana yalvaran kızın izlerini leke dahi bırakmadan silen, umut dolu gözlerle dünyaya tekrar bakabilen ve g...