31. BÖLÜM |FİNAL|

2.2K 155 41
                                    



Doktorun odasının kapısını kapatıp Elem'i yönlendirirken içime sığmayan bir şeylerin varlığı beni daha da mutlu etti ama bu mutluluğu olabildiğince içimde saklamaya çalışarak Elem'in omzuna sarılıp onu kendime çektim. Dudaklarım istemsizce şakaklarını bulurken içimi kemiren o soruyu sordum. "Elem, sen bu durumdan rahatsız mısın?"

Mavi gözleri beni bulduğunda anlamadığını belli eden bakışlarıyla bana bakıyordu. "Hangi durum?"

"Bebek durumundan." Ondan böyle bahsetmek, açıkça varlığını kabul etmek benim için fazlasıyla heyecan verici bir zevkti.

"Rahatsız değilim." Adımları yavaşladı. "Aksine mutluyum. Ne kadar sesini çıkarmasan da sen de görüyorsun ki bir süredir kabuğuma çekilmiş, kendimi her şeyden uzaklaştırmıştım ama şu an kendimi çok daha özel hissediyorum. Ben bir can taşıyorum Boran ve onun için elimden geleni yapmaya hazırım." Karnına giden eline gülümseyerek baktım. Benim güzel karım tam da ondan beklenilen tepkiyi vermişti. Aldırması ihtimalini nasıl aklımdan geçirdim, şimdi kendime anlam veremiyorum. Elem bir bebeğin canına kıyacak bir insan değil.

Düşüncelerimdeki tutarsızlık bile şu an yosun tutmuş duvarlarımın ardında kalıyor ve mutluluğum kendini özenle muhafaza etmeyi başarıyordu. Tutarsızlığıma, endişelerime ve korkularıma rağmen. Ben Boran Göğekazılı. Hem baba olmaktan mutlu oluyorum, hem de korkuyorum. Kulağa fazlasıyla tutarsız geldiğinin farkındayım fakat farkında olmadan aldığım sorumluluk herhangi biriyle paylaşabileceğim ya da devredebileceğim bir şey değil. Bu da içimde doğal olduğunu düşündüğüm bir korkuyu uyandırıyor.

Klinikten çıkıp arabaya binene kadar dokuzun lezzetini emmiş güneş tatlı tatlı tenimize işledi. Zaten keyifli oluşumun yanı sıra bedenim aradığını bulmuş gibi gevşedi, gülümsemem usulca dudaklarımda yer edindi. Elem'in kapısını açıp onu bindirdikten sonra yüzümdeki gülümsemeyi bastıramadan kendi koltuğuma dolandım. Şeker bulmuş küçük bir çocuk gibi kontrol edemediğim bir gülümsemeyle Elem'i üzmek istemediğim için kapımı kapatır kapatmaz ona döndüm. "Elem,"

"Efendim?" Kemerini takıp bakışlarını bana kaydırdığında yüzünde bir gülümseme olmasa da bazen dingin, bazen hırçın olan okyanuslarında özel bir şeyler vardı. Sanki... Sanki küçük bir kız çocuğu annesinden gizli sim dökmüşçesine amansız bir parıltı bürümüştü, baktıkça içimde bir şeyleri harekete geçiren gözlerini.

"Bak ben şu an ne yapacağımı, nasıl davranacağımı kestiremiyorum. Senin için, bizim için çok heyecanlıyım ben ama tüm bunların senin isteğin dahilinde gerçekleştiğini bildiğim için bu kadar sevinmemin seni üzüyor olabileceğini düşünmek beni yaralıyor." Duraksadığımda Elem hiçbir tepki vermeden hala bana bakıyordu. "Seni üzmek istemiyorum."

Zarif parmakları hayatın acısına bulanmamışçasına umutlu ve bir o kadar kadınsı hareketlerle yanaklarımı okşarken aklımda binbir tilki dolanıyor, hepsinin kuyruğu birbirini okşayarak usulca süzülüyordu. Ve benim aklım... Ah şu aklım neden hiç olmaması gereken anda o geceyi anımsıyor? Neden olmadık yerlerde yeniden o geceye dönmek istiyorum?

"Boran, endişelenmeyi bırak. Bana her zamanki gibi davranabilirsin." Bakışları kısa bir an dudaklarıma yönelip sonra hızla gözlerime kenetlendi yeniden. Bir saniye. Belki daha da kısa. "Hem senin bu sevincin, şu yanaklarında bütün kaslarının gerilmesini sağlayan gülümsemen benim enerjimi yükseltiyor. Kendimi yenilmez hissediyorum."

Gülümseyerek kafamı salladım. "Öylesin, şüphen olmasın."

"Hadi eve gidelim, sen de işine geç kalma." Onun haberi yoktu ama öğlene kadar boştum ve bu da öğlene kadar Elem'le vakit geçirebileceğim anlamına geliyordu.

Planlarımdan Elem'e bahsetmeden arabayı çalıştırdım. Kahvaltı için planladığım yönde arabayı sürerken masumiyet timsali Elem'im de yolları bilmediğinden eve gitmediğini anlayamadı.

Genç adam kafasında kurduğu güzel kahvaltı planının mutluluğuyla harmanlanan baba olma sevinci sonucunda kullandığı arabanın hakimiyetini kaybetti. Ev yalan oldu, tıpkı kahvaltı gibi. O an şu filmlerde bahsedilen hayatının gözünün önünden geçmesini yaşadı. Onun hayatı bu mavi gözlü derin kız hayatına girdiği gün anlam buldu. Onun okyanuslarında yediği vurgunlar onun bedenine kifayet oldu.

Fakat şimdi... Kulağını dolduran sevdiğinin gittikçe seyrelen nefesleri eşliğinde kımıldayamadığı hurdalığın altında son nefesini vermekten öteye gidemedi.

Ah o körpe beden... Dayanamadı annesizliğe. Annesiz anne olmaya dayanamayacaktı da ama yanındaki adam için bir şeyleri göze alabilirdi. Yine de kader onu zorlamadı. Bebeği, sevdiği ve o. Annesini ziyarete gittiler fakat ebediyen sürecek olan bu ziyaret onlar için ölüm değil, kavuşmaydı.

Mavi Vurgun | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin