~1~ HAYAT

8.8K 722 1.4K
                                    

Cümlelerimin hayatınıza girdiği tarihi atın lütfen...

💫💫💫

Bu hastalık ile tanışmam çok da  güzel değildi. Tam aksine oldukça acı ve kabuslarla doluydu. Yedi yaşında başlayan bu farklılaşma beni derinden yaralamıştı.

▪▪▪
On yedi yıl önce:

Pencerenin önüne konan kuşlar cıvıltılarıyla hoş bir uyum ile serenat veriyor gibiydiler fakat araya karışan ince sesin sahibi olan annem kahvaltı saatinin geldiğini haber veriyordu.

Bugün önemli bir gündü, karne günü.
Benim bir karnem olmasa da abime eşlik etme fikri beni kendine çekiyordu. Annemin izin vermesi belirsizken abim ile okula gitmem için yapabileceğim tek şey açlık greviydi!

Bana günlerce açlık grevi yapmışım hissi veren dakikalara savaş açtım. Zaman sanki sonsuzluğun içinde akrep ve yelkovanını kaybetmiş gibiydi. Karnımın gurultusu, kış uykusundan yeni uyanmış bir ayının açlık çığlıklarına benziyordu. Annem sonunda yardım çığlığıma el uzatmıştı (!)

Abim ne kadar peşine takılmamam için anneme yalvarsa da sonuç benim okula gitmem ile son bulmuştu.

Abimin sıra arkadaşının yanında oturmam ne kadar abimin hoşuna gitmesede benim keyfim gayet yerindeydi.

Öğretmen elinde karneler ile sınıfa giriş yapmış öğrencileri için öğütleri sıralıyordu bense hayal dünyasına dalmış, seri bir şekilde genç kız olmayı umuyordum. Etrafı sevinç çığlıklarıyla kaplamasıyla tüm odak noktamı kaybettim. Çok hızlı karneler dağıtılmıştı.

Abimin demesine göre artık okul zamanı değil oyun zamanıydı lakin ben bu plan dahilinde değildim.
Abim sinsilik yapıp beni kızların yanında bıraktı. kaçmak için manevra yapacakken tamamı üstüme atladılar. Hepsi tombul suratımı mıncırırken, abime bunun bedelini nasıl ödetebileceğimi düşünüyordum.

Abim, uzun bir süre sonra sonunda görüş açıma girmişti. Arkadaşlarıyla futbol oynamaya giderken peşlerinden bende yürüdüm.

Okul binasından dışarıya adım atar atmaz sarı renginde sırt sırta duran iki kaydırak ve yine aynı renkte salıncak vardı. Gökyüzüne mutluluk saçan çocuklar, giydikleri okul üniformasını pislik ve ter içinde bırakmışlardı anneleri ise banklara dizilmiş evlatlarını bir kağıt parçasına bakarak karşılaştırıyorlardı.

Abimin gözleri ben bulunca kaş göz işaretleriyle artık eve gitmem gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Ne demek istediğini anlasam da çocuk aklımla görmezden geldim. Ne olurdu yani birkaç saat daha burada kalsam?

Hiç oyun arkadaşım yoktu zaten. Hep canım sıkılıyordu evde. Burada olmak daha mutlu olmama sebebiyet veriyordu en azından evde olmaktan bin kat iyidi.

Abim burnundan solurken, sinsice bir tebessümü dudaklarıma yerleştirdim. Kara çocuğun elinden aldığım topu abime attım. Abim gözleriyle iç organlarımı deşerken, çekik gözlü çocuğun elinden su tabancasını kaptığı gibi beni kovalamaya başladı. Sırtımda hissettiğim ıslaklık ile çığlık attım ama çığlık atmam onun hoşuna gitmiş olmalıki Abim kaçmama fırsat vermeden acımasızca suları üstüme boca etti.

Abim kahkaha atarken elindeki su tabancasına kötü kötü baktım. Herkes bana bakıp gülüyorlardı. Bende utancımdan bulunduğum yerden ayrıldım. Sonuçta evimiz okula çok yakındı. Tek yapmam gereken yolun sonuna yürümekti.

Evime doğru ayaklarımı yere vura vura giderken, bedenimin kızardığını görebiliyordum ve sonrasında gelen kaşıntı canımı fazlasıyla sıkıyordu.
Hani bir sivrisinek sizin kanınızı emer sonrasında tatlı tatlı o yer kaşınır ya tam olarak öyleydi ama sanki gittikçe daha can yakıcı bir hal alıyordu. Eve gitmeden önce biraz daha parkta vakit geçirme kararı aldım. En azından kıyafetimin kurumasını beklemeliyim. Yoksa annem kızardı.

Annem hep kızardı aslında...

Yavaş adımlarla yolumdan saptım ve parka ulaştım. Kırık dökük parkta hiç kimsecikler yoktu. Pis olan kaydırağın merdivenlerine oturup tatlı tatlı kaşınan bedenimi kaşımaya başladım. Masum başlayan kaşınma yerini acıya bırakmıştı. Tırnaklarım sökülürcesine kaşıdığım vücutumda şimdide küçük balonlara benzeyen kabarcıklar oluşmuştu. Yaşadığım acının üzerine kabarcıklar eklenince gözyaşlarımı serbest bıraktım. Hava neredeyse kararmıştı ve ben bu halde nasıl eve gideceğim hakkında ne yapmam gerektiğini aklım kestiremiyordu. Yaşadığım korku ruhumda ki çicekleri soldurmaya yetmişti. Boncuk gibi gözlerimden dökülen yaşlar bile canımı yeterince yakıyordu sanki ciğerlerime hava gitmiyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Ailemi daha fazla meraklandırmamak için gücümü toplayıp evin yolunu tuttum. Uzaktan Derme çatma görünen evimin bu hali bile beni mutlu etmişti fakat kalbimi titreten evimizin kapısının önünde bir tane polis aracının olmasıydı.

Deli gibi korkuyordum. Abime zarar gelmiş olması fikri beynimi kurcalarken eve doğru koşmaya başladım. Gözyaşlarım bile canımı yakarken gücümü yitirdiğimin farkındaydım. Gözlerim artık odak noktasını koruyamıyor, bulanık görüyordum. Ayaklarım artık vücutumu taşıyamaz hale gelmişti buna daha fazla dayanamıyordum, bedenimi serbest bıraktım. Dizlerim çizilirken son kez nefesimi toplayarak abimin ismini dile getirmiştim.

Yedi yaşındaki bir çocuğun bu kadar acı çekmesi adil miydi? Adalet kavramı böyle olmamalıydı ya da sadece gerçek olan hayatı yaşamıştım...

Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin benden canlar 💫

Gözyaşı Kesesi      Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin