Hoşgeldiniz, keyifli okumalar dilerim 🤍
Zihnim...
O kadar berraktı ki. Gözlerime ilişen ruhumun küllerini görebiliyordum. Ellerimle kazdım, küller tırnaklarımı siyaha boyadı ve Bir bıçaktan keskin irisler ortaya çıktı. Bu ela irislerin sahibi Buğraydı. Kabullendiğim gerçek beni altüst etti. Altım üstümden daha güzel miydi? Emin olamıyorum ama Buğra ile her şey güzeldi.
Onunla farklı bir bağım vardı. Bu bağ, daha çok ılımlı bir bağımlılıktı. Sınırı aşmayan, narin bir bağ. Yaşadığımı hissettiren derin bir nefes gibi.
Elif hanımı uğurlamak için Buğra giderken bir savaş meydanında kendimi buldum yine. Sinirleniyorum, öfkemi dışa vurmak istemediğim için içimde sürekli savaş meydanları kuruluyordu.
Her zamanki gibi odama geldim. Bu duvarların dili olsa da konuşsaydı. Benliğime ortak olan bu duvarların her köşesinde gözyaşım ve ruhumun can suyu vardı. Beni arkada bırakmayacak sadece bu duvarlardı galiba.
Beynim her an patlamaya hazır bir bombadan halliceydi. Düşüncelerimin için de boğuluyordum, cevap arayışlarım da benim üzerime toprak atıyordu. O toprak, ciğerlerime doluyor, kanıma sızıyor ve vücudumu talan ediyordu.
Alparslan'ın ne sorunu vardı ki?
İki yüzlü davranmasını gerektirecek neydi?Yine aynı şey oluyor. Ben, bu yatağın üzerinde benden giden insanlara sebepler arıyordum. Bir çıkmaz sokakta yine idam ediliyordum.
Sıkıca tutunduğum siyah battaniye kefen olup sarmalıyordu beni ve ben yine ruhumun kurak topraklarına gömülüyordum.Hayatımın akışı aynı yönde gidiyor. Ben de hiç durur muyum? Ben de gidiyorum yaşamak denilen hiçlikten.
Derin bir soluğu yuvarladım dudaklarımın arasından. Kafamı camdan gözüken gökyüzüne çevirdim. Saat yine ömrümüzden gitmişti. Bulutlar irili ufaklı mavi göğe lekeler bırakmıştı. Güneş yavaşça inzivaya çekilirken tatlı bir melodi gibi pembelikleri yuva edinmişti.
Ani bir kararla yola düştüm. Alparslan ile konuşmalıydım. Gerçeği bilmek benim de hakkımdı. Hayatıma gelişigüzel girip kafalarına esince çıkamazlar. Bunu bana yapamazlar.
🥀🥀🥀
Kapının ziline bastım. Kulaklarımda çınlayan ağır metalik zil sesi, beni ürküttü. Buğra ile geldiğim bu evden, Buğrasız korktum. Kapının açılmasını beklerken kararan havaya baktım ve avuç içimde ki telefonu sıktım.
Son bir kez daha zile basınca pencereden ışığın yanmasını gördüm ve hemen ardından kapı açıldı. Alparslan'ın çizgili yüzünde bir şaşkınlık Peyda oldu, hareleri titrerken "Kainat?" Dedi.
"İçeri buyur etmeyecek misin?"
Kapının kenarına çekildi. Geçmem için açtığı yoldan eve girdim. Evin, sıcak havası yüzüme vururken arkamdan gelen adama olan hayal kırıklığım beni kanatmakla meşguldu. Bembeyaz eve ışık tutan lambalar kapandı. Elektrik kesildi diye söyledi Alparslan.
Karanlıkta salona yönelince pencerenin önünde duran siliute bakakaldım. Karanlık odayı aydınlatan sadece bir sokak lambasından ibaretti. Anlaşılan elektrik bu evde gitmişti. Yüzünü merak ettim ama arkası dönüktü. Uzun boylu, orta genişlikte omuzları olan birisydi.
"Misafiriniz olduğunu bilseydim gelmezdim. Afedersin."
O adama bu sefer ben arkamı döndüm. Alparslan ile kısa bir bakışmamızın ardından gözleri o adama değdi. Yürümek için yeltendiğimde kulaklarıma ulaşan tanıdık ses yürrğimi hoplattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşı Kesesi
Teen FictionMelun bir canın beden bulmuş hali Kainat... Ustaca kimliğini gizleyen bir adam, Buğra. Ve bahçedeki ölü çiceklerin yazdığı kader oyunu.. Her yalan bir gün açığa çıkardı ama duygular... Duygular, çıkmaz sokaklardan çıkamazdı. Bir peri masalına evrile...