~2~ TOZ BULUTU

6.5K 643 840
                                    

Şuanda kainat 24 yaşında.

                                 •••••••••

Şimdiki Zaman

Aynanın karşısında kambur duran; hayatın tüm nefret tohunlarını kucaklamış bedenime baktım. Koskoca on yedi yıl sonunda olgunlaşan bedenimin içinde hiçliğin arasında sıkışıp kalan yedi yaşındaki kız çocuğunun kahkahaları yerini feryatlara bırakmıştı. Dünyayı sarsacak kadar kuvvetli olan bu çığlıklar kulakdavuluma kızgın şiş saplıyormuşcasınaydı. İşte bu vakit ayna benim için Tanrı'nın gerçek yüzüne büründü.
Katı yürekli, ekti ve adaletsiz...

Gözlerim, fütürsüzce aynadaki görüntüyü dikizlemeye devam ederken arkamdan gelen tıkırtı sesleri tüm dikkatimi bozmuş, irislerim kaygısızca ürpertmişti. Kafamı omuz hizasında hizaladım ve aynanın sağında duran giriş kapısında bekleyen Yağız'a baktım.

Grimsi saçlarını bir ilk yaparak sola taramıştı. Gözlerim kısılırken yeni traş olmuş yüzüne dikkatli bir şekilde baktım. Bugün özel bir gün olmalıki sakallarını kesmiş ve düne göre farklı bir tarza bürünmüştü. Gözlerimi gözlerini dikip:

"Hayırdır?"

Kapının girişinden seri adımlarla yanıma geldi, uzun kolları ile belimi sevgiyle kavradı ve:

"Saçların uzamış."dedi.

Konuyu farklı bir yöne çekmeye çalışması, bir işler karıştırdığını apaçık ele veriyordu.

"Kız arkadaşınla mı buluşacaksın yoksa?"

Yüreğimdeki kıkırtılar dışa vurmuştu. Yüzü bir anlık belirsiz bir duyguyla silikleşti ama sonra yüz ifadesini topladı ve gözleri mutlulukla parladı.

"Sadece seni seviyorum canım kardeşim."

Dudaklarımın arasından kayan gülücüklerin sahibi ben olmasamda ölü ruhumun çığlıklarını duymamazlıktan geldim.

İşaret parmağı, baş parmağının kenarını tırmalamak için yeltenmesiyle yalan söylediğini anladım. İlk defa benden bir şeyler saklamaya çalışması yüreğime bir bıçak ile darbe verse de, mimiklerime bunu yansıtmadım.

Cilveyle karışık "Yaa, Yağız. Hiç inandırıcı değilsin." dedim

Anne şevkati gibi sıcacık elleri saçlarımdan kayarken, ellerim ile belimi sardığı ellerini kavradım. Huzursuzca göz bebeklerim küçülürken, Yağız bedenimden ayrılmıştı.

"Hadi bana bir makas getir. Saçlarını kesmemiz gerekiyor."

Ağzımdan hoşnutsuzluluğuma dair mırıltılar çıkarttım. Bakışları eğilirken, ne kadar ısrar etsem de istediğim sonuca ulaşamayacağımı anlamıştım. Bunun farkında olsamda son bir kez yüzüme gülmek bilmeyen şansım döner diye düşünmüştüm, yanılmışım.

"Yağız, kesmeyelim. Hem bak uzun saç bana daha çok yakışıyor. Hızlı bir şekilde duş almaya alıştım zaten. Su artık canımı yakmıyor."

Mahzun bakışları irislerimi delip geçerken, adımlarını banyoya yönlendirdi. Yüreğinde ki kararlılık güneşi bile ürkütmüş, odaya ışık saçan güneş çabucak kaybolmuştu.

Onu nasıl ikna edebilirdim, bilmiyorum. Uzun zamandır kırgın olan ruhuma gelen tek şey saçlarımın, cennetten damlayan bir çift yeşil gözlerimle kapışmasını aynada seyretmekti.

Avuçlarının arasına büyük bir makas kondurmuştu.

"On beş yaşında aynı şeyleri söylemiştin ve alerjik şoka girmiştin. Hatırlatırım eğer kapının önünde olmasaydım şuan burada bile yoktun."

Bu olayı hatırlamak bile canımı yeterince yakıyordu fakat Tanrı beni yönlendirdi ve yüreğimden içeri sızan kabus için kapıyı araladım.

Dokuz yıl önce

Korkuyla musluktan akan suya baktım, şırıl şırıl akan suyun sesi kulaklarımı ateşe veriyordu ve bedenimde ki tüyleri hazır ol hizasına getiriyordu. Parmaklarımı suya uzattım. Şah damarım, boynumu seri bir şekilde tekmeliyordu. Musluğu kapattım ve bedenimi duş kabinine yönlendirdim.

Büyük aralıklardan akan sıcak su, cildimin üzerinden kayıp, fayanslarla buluşuyordu. Büyük su damlalarının altında ezileceğimi hissettim bir an.

Suyun bedenimin üstünde çizdiği yolları izledim. Her dokuma nüfuz etti. Bedenime iğne batırıyorlarmış gibiydi ama acı yüksek düzeylere ulaşamamıştı daha.

Elime bir miktar şampuan döktüm. Kalçalarıma kadar uzayan saçlarımın uçlarından başlayarak kafa derime yavaş yavaş şampuanı yedirdim. Şampuan kafamın derisine işledikten sonra birkaç kez daha aynı şeyi tekrarladım ve duruladım. Birbirine giren saçlarımı, su ve saç kremi yardımıyla taramaya giriştim. Bir tarafı tararken, diğer taraf birbirine bir zincir gibi bağlanıyordu. Elimi çabuk tutmak için bu sefer orta boylu tarakla korkuyla saçlarımı çekiştirdim. Yüzüm acıyla buruşurken, saç tellerimi tek tek cımbızla çekiyormuş gibi hissettim. Derin bir soluk verdim sinirle. Saçlarım, kaderin ağları gibi birbirine karışmıştı ve çözülemiyordu.

Gözlerimden akan yaşlar ayaklarımın önündeki su birikintisine damlarken ellerim titriyordu. Dudaklarımın arasında gürültüyle bir hıçkırık koptu. İçimden kopan fırtına benim sonum olmaya hazırlanıyordu ama gücümü toplayamadığım için musluğu kapatamıyordum. Ellerimle kavrasamda tüm gücümü su damlaları birer birer çalıyordu.

Ben dayanamıyorum artık dayanma gücüm benim ruhumla birlikte silik bir hatıra gibi bedenimdeydi ama silikti işte.
Yoktu. Varolamıyordu bu Dünya'da.

Yavaşca ensemden yayılan alevleri artık kirpik uçlarımda dahi hissedebiliyordum. Beni boğan derin keder havada asılı kaldı.
Her nefes alışımda boğazımı düğümleyen hayali bu halat gittikçe sıklaşıyordu. Bu çaresizlik beni ölüme götürüyordu. Bedenimi fayansın üzerine bıraktım. Çıplak bedenim, artık kontrolümün dışından çıkmıştı. Göz kapaklarıma dahi etki eden kaşıntı ve yanma hissi uçurumdan bilerek atlamak gibiydi
Hatta daha ötesi...

Şimdiki zaman

Darbeye uğrayan saçlarım makasın arasından kurumuş bir yaprak gibi ağacından ayrılıyordu. Kirpiklerime kadar işleyen hüzün sesimi kesmişti. Koskoca odada sadece kulaklarımda yankılanan makasın hışırtılı sesi vardı. Göğüs kafesimi tekmeleyen ruhum bile umudunu kesmişti. Yağız'ın gözlerine aynadan baktım, bakışları net ama dudaklarının üzerine kondurduğu tebessüm silikti.
Ona kızmaya kıyamadım hatta dudaklarımı aralayıp bir çift kelam bile edemedim. Annem beni ona emanet etmişti ve o da vicdanın verdiği duygular ile hareket ediyordu. Ne yapabilirdim ki?

Yere çarpan saç tutamları, ruhumdan süzülen gözyaşlarıma benziyordu.
Beyazlara bürünmüş ağaca veda eden bir yaprak belki de gökyüzüne hareket katan bir serçenin kanatlarının kül olup, gri gökyüzünde savrulması gibiydi.

Ben de savruluyordum gri gökyüzünde ve benimle birlikte çocukluğum. Ruhuma işlemiş olan kederi söküp atamıyorum. Tüm yaşama isteğim bir toz bulutuna karışıyordu. Hayal kuramıyordum, gerçekler acı olunca. Her şey anlamsızdı varlığım gibi.

***
Kitap hakkındaki yorumları bekliyorum canlar.

Kainat karakterini beğendiniz mi?

Yağız hakkında ne düşünüyorsunuz?

Düzenlendi📍

Gözyaşı Kesesi      Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin