2.Bölüm

209 13 1
                                    

Kerim eve döndüğünde; gün boyu dostuyla yaptığı oldukça uzun yürüyüş, şaşkınlık, duygu durumundaki gelgitlerin yoğunluğundan bitap düşmüş haldeydi. Çok kısa bir süre içinde oturduğu koltukta uyuyup kaldı. Sabah olduğunda hala bitkin hissediyordu. Yattığı yerden doğruldu, silkelendi ve birden aklına uyumazdan evvel yaşadıkları geldi. Sağına soluna bakındı. Kimse yoktu.

"Biliyordum, bunun böyle yaşanacağını biliyordum. Neden Allah'ım? Madem yokluğunu tekrar yaşatacaktın, neden sıcaklığını yaşamama müsaade ettin? Bıraksaydın bitap düştüğüm o bankta, seninle anlaşmaya çabaladığım şeye yanıt verseydin. O dileğimi kabul etseydin. Neden inanmama izin verdin o mucizeye? Neden ölmemem gerekiyor? Neden ben de onlarla gidemiyorum?"

"Tanrının beni sana göndermesine şaşmamak gerek dostum. Sorularına biraz ara verseydin keşke. Artık ne kadar bunalttıysan, sana cevap olarak beni gönderdi."

Kerim Murat'ı görünce inanılmaz şaşırdı. Hatta belki dünden daha da şaşkındı. Önceki gün mutluluk sarhoşluğundan ve "hayaldir bozulur" korkusuyla cesaret edemediği duygu değişimini şu an dürüstçe haykırmıştı. Öne atıldı ve dostuna sıkıca sarıldı.

"Dostum, hayal değil bu. Sen geri döndün, gitmeyeceksin."

"Yalnız şu konuda anlaşalım; her gün vıcık vıcık bu anı yaşamak gibi bir düşüncen varsa, ben yüce makamdan istifamı isterim bilesin."

Kerim nemli gözlerini sildi. Tatlı diliyle, her zaman olduğu gibi moralini yükselten dostuna ve bahsi geçen o yüce mercie müteşekkirdi. Az evvel söyledikleri aklına gelince; nankörlük ettiğini düşündü ve çok utandı.

"Affet Tanrım, tüm isyanlarım için... Bu kadar yalnız olduğumu düşünürken, bana en iyi gelecek şeyi, benden iyi bileceğini nasıl oldu da unuttum. Sen Murat'ı değil, beni hayata döndürdün. O bir şehit, bense her ne kadar gazi unvanımı gururla taşısam da, benden eksilenlerle; umudumu yitirmiştim. Gözlerimi açtığın için sana şükürler olsun."

"Hadi toparlan, kahvaltıya gidelim. Her zamanki yerimize..." dedi Murat. Yüzüne yakıştırdığı o her zamanki tatlı tebessümüyle.

İki dost toparlanıp çıktılar evden. Bahsi geçen her zamanki yer, o meşhur bankın yakınında bulunan bir çay bahçesiydi. "Kahvaltısı muhteşem olan bir çay bahçesi" diye altını özellikle çizmek isterim. Zira bu ayrıntıyı fazlasıyla hak eden, takdire şayan bir mekân ve o mekânın altın değerinde çalışanları vardı. Serpme kahvaltısında; leziz saçta hazırlanmış gözlemeler, köyden özel olarak getirtilen kahvaltılıklar, olmazsa olmaz sucuklu yumurta ve tabi meşhur çayı. İzmirlilerin uğrak yeri olan mekân, şehir dışından gelen misafirleri için kent sakinlerinin ilk götürdükleri duraklardan biri olurdu. Deniz havasıyla açılan iştahlar eşliğinde, güler yüzlü halk, bu sayede gününe oldukça pozitif başlıyordu.

Kerim şöyle bir göz gezdirdikten sonra, en sevdikleri masanın boş olduğunu gördü ve oraya doğru yöneldi. Murat'ta onu takip ediyordu. Uzun zaman sonra ilk defa karşılıklı, aynı yerde, aynı masada karşı karşıyaydılar. İkisi de şu an benzer bir huzur yaşıyor ve birbirlerine gülümsüyordu. Garson bu tatlı iletişimi yarıda kesti...

"Buyurun beyefendi, ne arzu edersiniz?" Orta boylu, sevimli bir yüze sahip olan genç, şaşkınlığını atlattıktan sonra; " Murat abi sensin. Seni çok merak ettik. Ne zamandır göremiyorduk. Arif amca seni gördüğüne çok mutlu olacak."

"Arif amca" diye bağırdı genç, "Bak burada kim var?"

Gelen müşterileri, daha ziyade ziyaretçi sıcaklığıyla ağırlayan, mekân sahibi Arif bey, garson Sinan'ın sesine doğru bakınca coşkuyla masaya doğru ilerledi.

Can DostumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin