21.Bölüm

24 2 0
                                    

Cemre, üstü başı berbat olmuş halde baygın yatarken, Kerim onu nihayet bulabildi. Yunusla birlikte, koşa koşa yanına yaklaştılar. Telefon geldikten hemen sonra, ikisi heyecanla dükkanda müşterilerden müsaade isteyerek ayrılmışlardı. Yanına vardıklarında, Kerim genç kadını kucakladı. 

"Hadi, onu eve götürelim."

"Tamam abi."

Telaş içinde, Cemreyi sokağın az ötesindeki eve taşıdılar. Cemre bir süre sonra kendine gelmeye başladı. Yüzü sapsarıydı. 

"Baba, nihayet... Beni kurtaracağınızı biliyordum."

"Geçti babacım. Hepsi bitti. Artık güvendesin."

"Kerim, aşkım. Söyledikleri şeyi yapmadın değil mi?"

"Cemre, şimdi bunları düşünme lütfen. Bir an önce toparlanmaya bak sen."

"Kerim, abicim... Hadi sen dükkana git artık. Ben Cemre'nin yanında kalayım bugün. Gelişme olursa, beni haberdar et."

"Hemen gidiyorum."

Kerim'in aklı, sevgilisinin yanında kalarak, mecburen evden ayrılmak zorunda kaldı. Dükkana döndü ve gergin bir şekilde günü tamamladı. Cemre, gün boyunca duş alıp, uyumuştu. Yaşadığı travma onu çok yormuştu.

Ertesi gün, Yunus kızıyla Kerim hakkında konuşmak istedi. Fakat zamanlama uygun değildi. Cemre, yeterince sarsılmıştı. En doğrusunun Kerimle konuşmak olduğuna karar verdi. Sabah, kızına güzel bir kahvaltı hazırlayarak, evden ayrıldı. Dükkana vardığında, Kerim müşterilere servis yapıyordu. İşini gayet düzgün yapan ve temiz kalpli bu gence kafasında tasarladığı sözleri nasıl söyleyeceğini hiç bilmiyordu. Bir fırsatını yakalayıp, onunla konuşmalıydı. 

Gün boyunca düşündü. Ona "git" diyemezdi. "kızımdan ayrıl" dese her ikisi de çok üzülürdü. Konuya nasıl girebilirdi. Yaşadıkları her birini yeterince hırpalamıştı. Düşündü ve zamanlamanın doğru olmadığına karar verdi. Beklemede kalacak ve onları gözlemleyecekti. 

Olayın üzerinden yaklaşık on beş gün geçti. Cem ve ortağından bu süre zarfında arayan soran olmamıştı. Kerim geceleri hala kabuslar görmekteydi. Üstelik bu kabuslara yeni sorunlar eklenmişti. Her ne kadar üzülmesinler diye etrafına belli etmese bile, yaptığı şeyden büyük vicdan azabı duyuyordu. Cemreyle ilişkisinde ise sorun görünmüyordu. Hemen her gün birlikte zaman geçiriyor, aşklarını doludizgin yaşıyorlardı. 

Cemre'nin Amerika'ya dönmesine az bir zaman kalmıştı. Kerim, bu duruma üzülse bile, kendisinden en azından olaylar yatışana kadar uzaklaşacak olması daha sağlıklı olabilirdi. Bu arada da o, hayatını düzene koymaya çalışacaktı. Bir iki defa bu konu hakkında konuşmuşlar, kadının ara ara Türkiye'ye gelmesinde karar kılmışlardı. 

Elbette Murat ve Kerim, dostluklarını sıkı sıkıya yaşamaya devam ediyorlardı. Murat, arkadaşının içinde bulunduğu güç durumun farkındaydı. Ona yardım etmek istese bile, yapabileceği şeyler çok sınırlıydı. Elinden bir şey gelmiyordu. 

Kerim'in izinli olduğu günlerden bir gün, sevgililer yine baş başa genç adamın dairesinde zaman geçirmeye karar vermişlerdi. Yatak odasında, bedenlerindeki ter birbirine karışırken, aşklarını doruklarda hissetmenin hazzına varıyorlardı. Bu birliktelik, ikisine de inanılmaz bir enerji veriyordu. 

"Aşkım, yanındayken dünyanın en mutlu kadını oluyorum."

"İşte bugün duyduğum en tatlı söz. Tabi şu yüzünün ortasındaki fındık burnunu, şahane yeşil gözlerini, nefis fiziğini, dahası..."

"Tamam anlaşıldı ben çok tatlıyım. Şimdi duş almalıyım."

"Seninle gelmeme ne dersin?"

"Harika olur derim."

Birliktelikleri boyunca belki çok zaman geçmemişti ama birbirlerini ne zaman görseler heyecanlanıyor, ne zaman uzak kalsalar deli gibi özlüyorlardı. Okul dönemindeki zorunlu ayrılıkları, ilişkileri açısından önemli bir tecrübe olacaktı. Bu dönemde yaşayacakları sıkıntıları aşabilirlerse, aşk galip gelecek ve belki de ciddi adımlar atabileceklerdi. Ancak şu anda Cemre'nin Okulu her şeyden önemliydi. 


Can DostumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin