Kerim, Murat'la birlikte mesaisine başlayabilmek için taksiye bindiğinde, Tahsin yanlarından ayrılmıştı. Sonunda ondan kurtulmuşlardı. O, tüm bunları yaparak, ruhunun huzura ereceğini düşünüyordu. Gerisi yüce makama kalmıştı. Kahramanımız, kendiniz suçlu hissettiniz. Şimdi asıl önemli olan, bundan sonra olanları sunarız.
Aradan 2 ay geçti. Kış aylarıydı. Gerek bu yorucu iş temposuna ayak uydurmaya çalışırken kahramanımıza karşı müşterilerin anlayışsızlığı, gerek kötü ruhların yersiz tacizleri yüzünden; Kerim pek çok kez kafede kavgaya karışıyordu. Hikâyemizin başında anlattığımız olay gecesi böyle günlerden biriydi. Kerim müşteriniz ağır hakareti sonucu, adama kafa atmış ve burnunu kırmıştı.
Arkadaşıyla eve doğru yürürlerken, burnundan soluyordu.
"Bana kalırsa, bu sefer kesin kovulmuşsundur."
"Duymadın galiba, tekrarlayım o halde ... Bana ne yapsaydım, teşekkür mü etseydim? Çok haklısınız efendim, müsaade edin hesabı ben ödeyim mi deseydim? Herif, içeri girdiği andan itibaren sürekli sorun çıkardı ve bana ucube dedi."
"Dostum ... Adamın burnunu kırdın. Şu an, muhtemelen polis seni arıyordur."
"Umurumda bile değil. Anlıyor musun? Ben o pisliğe hak ettiği cevabı verdim ve bundan zerre pişmanlık duymuyorum."
"İyi, polise de böyle söylersin."
"Gerekirse söylerim ..."
O sırada yoldan geçen ve bakan bir kötü ruh, olayın üstüne tuz, biber olmuştu. Kerim'in alnı kafa atarken zedelenmiş, kanıyordu. Fakat sinirden, acısını hissetmiyordu.
"Ne bakıyorsun? Hiç mi yaşayan birini görmedin, solucan beyinli herif. Defol git başımdan git. "
"Sen belanı arıyorsun herhalde. Yaşadığın için, bir şey yapamayacağımı sanıyorsan, yanlıştasın ahbap. Hey sen sıkıcı surat, yanındakine söyle, sesini kessin.Yoksa suratının kalan kısmını da ben dağıtırım. "
"İşine bak. Hadi yoluna git."
Kerim kahkaha attı.
"Suratımı dağıtırmış. Kaç kişiyle? Dur tahmin edeyim siz çetesiniz. Senin gibi pisliklerin kendi gibi arkadaşları olur çünkü. Ölüm bile akıllandıramamış o cücük kafanızı."
Bu esnada Kerim'in cep telefonu çaldı. Arayan, patronu Yunus'tu. Kerim'in içini mahçubiyet kapladı. Kaç aydır kendisine güzellik yapan bu adamı, o kalabalıkta ve kavganın orta yerinde bir başına bırakmıştı.
"Alo, Yunus abi."
"Kerim, iyi misin evlat?"
"Abi, çok özür dilerim. Seni çok zor durumda bıraktım. Ama gördün adamı, çok zorladı. Sabrım taştı."
"Ben seni merak ettiğim için aradım. Açıklama yapmaya bir son ver. Buraya gel, seninle konuşalım."
"Tamam, Yunus abi. Geliyorum."
"Adamı öylece bırakıp gitmekle hata ettin. Bak gördün mü kesin bu konuyu konuşacak. "
"Tabii ki bu konuyu konuşacağız Murat. Adamın mekanında durmadan kavga çıkarmaya başladım. Kim benim gibi birini çalıştırmak ister ki? Çok bile sabretti ... "
"Seni çok seviyor. Oğlu gibi oldun. Sanmıyorum kovacağını. Yinede iyi niyetini su istimal etmekte yanlış olur. Daha dikkatli olmalıyız."
"Hadi bir an önce dönelimde, ne olacaksa olsun konuşalım."
"Tamam."
Dükkâna döndüler, müşteri azalmış, sorunlu müşteri şikâyet etmemesi yönünde ikna edilip uzaklaştırılmıştı. Yunus, Kerim'in kavga esnasında kırdığı tabakları süpürüyordu. Genç, mahçup bir şekilde, süpürgeyi almak istedi. Fakat babacan insan, onun oturmasını işaret etti. Süpürme işini bitirdikten sonra, Kerim'in yanına oturdu.
"Biraz daha iyi misin şimdi?"
"İyiyim. Abi tekrar özür dilerim."
"Sorun özür dilemen değil. Son zamanlarda seni iyi görmüyorum. Sürekli dalgınsın. Çoğu zaman seni kendi kendine söylenirken görüyorum. Patlamaya hazır bir bomba gibisin. Hala görüyor musun o lanet kâbusları? "
"Evet, görüyorum abi. Güne çoğu zaman, sinirli başlamamın sebebi o kabuslar oluyor. Kendi kendime söylenmeme gelince, yaşadığım sarsıntı ve ağır ameliyatlardan sonra, doktorum bunların normal olduğunu söyledi."
"Bak evlat, sen benim oğlum gibisin. Tüm bunları şikâyet olsun diye değil, endişelendiğim için söylüyorum. Sakın aklından çıkarma bunu."
Yunus konuşmaya devam ederken, birden şaşkınlık ve mutlulukla gözleri büyüdü. Kerim durumu kavrayamamıştı.
"Cemre, kızım. Sen ne zaman geldin?"
"Uçaktan iner inmez taksiye atladım geldim. Burada olacağını biliyordum."
Baba, kız hasretle kucaklaştılar. Birbirlerini nasıl özledikleri belli oluyordu. Cemre çok güzel bir kızdı. Kumral, yeşil gözlü, düzgün fiziği ve kendi tarzıyla hayat bulan giyim kuşamıyla göz alıcıydı. Güzel gözlerini, yakışıklı gence doğru kaydıran Cemre, tanıştırılmayı bekler bir edayla babasına baktı.
"Sizi tanıştırayım. Benim güzel kızım Cemre ve bu yakışıklı delikanlıda yeni yardımcım Kerim. "
"Demek, sürekli bahsi geçen kişi sizdiniz. Tanıştığımıza çok memnun oldum."
"Bende, çok memnun oldum."
İki genç daha ilk karşılaşmada birbirlerini oldukça etkilenmişe benziyorlardı. Bakışlarından çıkan tehlikeli kıvılcımları fark etmemek imkânsız gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can Dostum
ParanormalÖlümün dahi ayıramadığı iki dostun, sıra dışı duygu yüklü hikâyesi ... Kerim ve Murat'ın sayfalara sığdırılamayacak kadar derin dostluğu ve diğer tarafta Cemre'yle yaşadığı fırtınalı aşk yolculuğu... Oldukça severek yazdığım bu öyküyü, beğenerek...