Ertesi gün Marinette'in ağzından;
Göz kapaklarımı açar açmaz, yatağımın yanında diz çökmüş, dudaklarıma elleyen bir adet, Adrien gördüm.
Neden dudaklarıma elliyordu?!
(Fesat Mod : On)
Direk doğruldum.
Büyük bir hışım ile ona ne yaptığını sordum.
-"Ne yapıyorsun, Adrien?"
-"Sakin ol, Marinette. Az önce odaya girdiğimde ve sana baktığımda alt dudağın kanıyordu, bende peçete ile kanamayı durdurmak için bastırdım."
-"Haa. Tamam."
Deyip, dudağıma elledim.
Elimi dudağımdan çekip baktığımda ise, elimde kan vardı. Bunun üzerine, Adrien bana bir peçete verdi. Aldım ve dudağıma baskı uyguladım.
Daha sonra, tekrar Adrien'ın sesi duyuldu.
-"Bu arada, günaydın"
-"Sanada desem mi bilemedim ama, sanada"
-"Daha iyisin sanırım"
-"Çok daha iyiyim"
-"O zaman kafeteryaya gidelim mi?"
-"Olur"
Dedim, Adrien kapıyı açtığı gibi; içeri bir adet Alya daldı.
-"Güüünaaaydın"
-"Sana da, Alya"
-"Oooo. Marinette ayaklanmış."
-"Evet" dedim.
-"Adrien, Nino ailevi sorunlar yüzünden gelemedi ama size çok selam söyledi. Marinette sana da geçmiş olsun dileklerini"
-"Teşekkür ettiğimi ona iletirsin"
-"İletirim"
Adrien'da lafa girdi,
-"Biz de tam kafeteryaya gidiyorduk, Alya. Gelir misin?"
-"Olur"
Ardından Adrien, kapıdan çıktı. Bizde Alya ile kısa bir sarılma anı yaşadıktan sonra odadan ayrıldık.
...
Koridorda kısa bir yürüyüşten sonra asansöre bindik. Bu özel bir hastane olduğu için, asansörü bile büyüleyiciydi.
Asansörde sadece, Adrien, Alya ve ben vardım.
Aniden asansör durunca, yerimden hopladım. Adrien'da beni tutmayı ihmal etmedi tabi. Onun bana karşı bu sıcak hallerine pek bir anlam veremesem de, şuan daha önemli bir olay olmuştu. Asansörde kalmıştık!
Ardından kendime hakim olamadım, benim kapalı alan fobim vardı.
-"ASANSÖRDE KALDIK!"
Gözlerimi kapatarak, bunları söylemiştim. Alya ve Adrien ise bana, anlamsız anlamsız bakıyorlardı.
-'"Ah hadi ama Marinette. O kadar da kötü değil, Adrien, sen ve ben."
Dedi, Alya.
-"Benim kapalı alan fobim var, Alya!"
-"Ee, olabilir. Benimde internetsiz alan fobim var. Bağırıyor muyum?"
-"Biraz sakin olabilir misiniz?"
Dedi, Adrien ve devam etti.
-"Birazdan çalışır"
-"Umarım"
Diye ekledim.
...
Beş dakika boyunca, Alya'nın ısrarları yüzünden; neredeyse yüz tane selfie çekinmiştik.
Asansör, birden çalıştı. Bu sefer ise, Adrien'ın tepesine düşmüştüm, kahretsin!
Alya'da bunun fotoğrafını çekti.
Ardından konuşmayı da unutmadı,
-"Bakalım Chloe cadısı bu fotoğrafı gördüğünde ne yapacak?"
Dedi alaycı bir şekilde, şeytani gülümsemesini sergilemeyi ihmal de etmedi.
Adrien'ın üstünden kalktıktan sonra, Alya'ya kötü kötü bakışlar attım.
Adrien, olduğu için birşey de diyemiyordum ona.
Ardından, asansör kafeteryanın olduğu kata vardı ve asansörün kapıları açıldı.
İlk önce ben sonra Alya ve en sonda ise Adrien çıktı.
Ben bir masaya oturdum. Alya yanımda ki, Adrien'da önümde ki sandalyeye oturdu.
Bir restoran kalitesi vardı, kafeterya denilemeyecek kadar modern ve lükstü. Bir garsona siparişlerimizi verdik. Beş dakika kadar bir sürede getirdi. Çok şey sipariş etmemiştim iştahım yoktu. Yemek yerken bir sessizlik oluştu.
On dakika sonra;
On dakika sonra, herkes yemeğini bitirmişti.
Adrien ve Alya sohbet ediyorlardı.
Ben işime gelen kısımları dinliyor, onun dışında etrafıma bakınıyordum.
Ardından, restoran misali kafeteryaya giren Elizabet'i gördüm. Bizim masamıza doğru geliyordu.
Sonunda masamıza geldiğinde, soluk soluğa kalmış bir hali vardı.
Ve lafa girdi, solukları eşliğinde konuşuyordu;
-"Oh. Marinette, sonunda buldum seni. Doktorunla konuştum ve bugün taburcu olabileceğini söyledi" deyip, tebessüm etti.
Bu haber, bugünün en güzel haberi olabilirdi!
Bunu açıkça da ifade ettim,
"Bu haber, bu günün en güzel haberi!"
Deyip, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim.
Masadan kalkarken, konuşmayı da ihmal etmedim,
"Geldiğiniz için sağolun çocuklar, ben anneme ve babama haber verip, eve gideceğim. Sizinle sonra görüşürüz olur mu?"
Dedim ve cevap bekledim.
-"Olur" dedi, Alya.
Adrien ise başı ile onayladı.
Bende onlara gülümseyip hızla asansöre gittim.
...
Sonunda odaya varmıştım. Buradan gitmek için çok heyecanlıydım. Kaza günü küpelerimi takmamıştım. Kaç gündür Tikki ile konuşamıyordum. Bu beni hem geriyor, hem de sıkıyordu.
Telefonumu kaptığım gibi, rehberde ilk sıralarda olan annemi aradım.
-"Anne!"
-"Marinette?"
-"Anne! Taburcu oluyorum!"
-"Biz de tam hastaneye geliyorduk. Gerekli işlemleri yapıp, çıkışını yaparız."
-"Tamam, anne"
-"Biz geliyoruz, Marinette. Sende hazırlan"
-"Tamam"
Deyip, telefonu büyük bir heyecanla kapattım.
Üstümde, annemlerin evden getirmiş olduğu bol ve rahat kiyafetler vardı. Bol olmalarının nedeni, yaralarımı acıtmaması içindi.
Elimi yüzümü yıkayıp, saçımı düzelttim. Sağda solda kalan eşyalarımız, toparladım ve çantama koydum. Bu sırada odaya Elizabeth girdi.
-"Geçmiş olsun, Marinette. Sana hastane dışında kullanman gereken ilaçları getirdim" deyip, sıcak bir tebessüm etti.
-"Teşekkür ederim, herşey için" deyip, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim.
İlaçları tek tek masanın üstüne koyarak, bilgi verdi.
Her koyduğu ilacın ardından, açıklamasını yapıyordu.
-"Bu PAROL, arada basın ağrıyabilir, onun için bir ilaç. Bu ANTİRAJİK JEL, aynı şekilde arada vücut ağrıların olabilir, onun için bir jel krem. Bu DETİYOTRİK MERHEM arada yaraların yanabilir, onun için bir merhem"
Dedikten sonra, kafamın karıştığını anlamış olacaktı ki, devam etti.
-"Ben sana bunların, daha ayrıntılı açıklamasını; postite yazıp, her birinin üzerine yapıştırmacağım"
Dedi ve önlüğünün cebinden tükenmez bit kalem çıkardı. Onu dikkatle izliyordum.
İlk postite,
"PAROL, baş ağrısı için.
Tok karına, günde 2 kez"
Yazıp, PAROL; adlı ilaca yapıştırdı.
İkinci postite,
"ANTİRAJİK JEL, vücut ağrılarının,
baş gösterdiği zamanlarda sürelebilir"
Yazıp, jel kreme yapıştırdı.
Üçüncü postite,
"DETİYORTİK MERHEM, yaraların yanma gösterdiği zamanlarda, bir parmak kadar, bir buçuk saat arayla sürülebilir"
Yazıp, merheme yapıştırdı.
-"Artık, tam anlamı ile hazırsın"
-"Tam anlamıyla" dedim, ilaçları çantama yerleştirirken.Ardından odaya iki kişi girdi. Tabiki bunlar annem ve babamdı.
İlk önce annem olmak üzere ikisi de bana sarıldılar.
Elizabeth, ile birbirimize sıcak tebessümlerimizi yolladıktan sonra, Elizabeth tekrardan geçmiş olsun deyip odadan ayrıldı. Ardından birde odaya Adrien girdi.
Haliyle odada ki herkesin bakışları, ona yöneldi.
-"Aa. Marinette, son kez geçmiş olsun demek için gelmiştim. Geçmiş olsun"
-"Saol" deyip, tebessüm ettim.
Ve oda etti.
Daha sonra, babam ve annem de Adrien'a tebessüm etti.
-"Görüşürüz, Adrien"
Dedikten sonra, odadan çıktım. Annem ile babam da arkamdan geldiler.
Ben hastaneden çıkıp bir banka oturdum, o sırada ailem hastane işlerini hallediyordu.
Etrafıma bakınırken, hastaneden çıkan Adrien'ı gördüm. Telefonla konuşuyordu, biraz sinirli biraz da üzgün gibi bir hali vardı.
Ne olduğunu anlamak çokta zor değildi.
Büyük ihtimalle babası ile konuşuyordu.
Bay Gabriel, Adrien'a çok büyük haksızlık ediyordu.
Bunu ilk görüşte anlamak hiçte zor değildi.
Telefonla konuşurken sesini biraz yükseltmişti.
Bir cümle duymuştum, Adrien'dan bunu duymak beni şoka uğratmıştı.
"Ben senin esirin değilim tamam mı?! Bunu artık kafana sok ve bana emirler yağdırmayı kes!" Diyordu, haklıydı da..
Adrien, büyük bir sinirle telefonu kapattı.
Meraklı meraklı ona bakan gözlerim, gözleri ile buluştuğunda, yanaklarımın yandığını hissettim.
Umutsuz, umutsuz bakışlar atıyorduk birbirimize.
Sanki sonsuza kadar bakabilirimişim gibi...
İhtiyaç duymadıkça, gözümüzü bile kırpmadan bakıyorduk birbirimize.
Onu sevmekten vaz geçmeyi hiçbir zaman düşünmemiştim, düşünmezdim.
Bana ne söylerse söylesin, her ne kadar kalbimi kırarsa kırsın, daima seveceğim kişi o'ydu.
Onunla olamamam, onu sevmeme engel değildi...
________________
Dvm etcek sabahtan beri yoruldum.
Oylamayanın gözü çıksın inş
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Mavisi [Tamamlandı]
Fanfiction"Sadece seni seviyorum de" ?/07/2017 [Tamamlandı]