19

1.8K 129 18
                                    

Dudaklarımdan zar zor çıkan tek kelime,
-"Sabrina mı?" Olmuştu, şaşkınlık içerisinde Chloé'nin yüzüne bakıyordum.
-"Sabrina hasta. O ölecek!"
Dedi, o ciddi miydi? Sabrina her ne kadar Chloé'ye kötülüklerinde yardım etsede, ikisinin de için de iyilik olduğunu biliyordum. İster istemez gözümden bir kaç damla yaş düştü. Diyebildiğim tek şey, Chloé'y
-"Ama Chloé... Bir çözümü vardır mutlaka, bulunur"
-"Yok, yok, yok. O ölecek. Benim en iyi arkadaşım ölecek. Benim tek arkadaşım ölecek. Özür dilerim Sabrina, sana yaptığım kötülükler için özür dilerim" Chloé, ellerini kafasının iki yanına koymuş, yere çöktü. Sırtını, arkasında ki sıranın demirine dayadı ve ağlayamaya devam etti. Ben ise şok geçirmiş şekilde bakıyordum.
-"Chloé... Chloé, bak bir çözümü vardır mutlaka" Sanki aklını kaçırmıştı. Bir ileri bir geri sallanıyor, elleriyle kulaklarına bastırıyor, ağlıyordu.
-"CHLOÉ!" BANA BAK!" Dedim, onu kendine getirmek istiyordum. Sonra bende önüne çöktüm, ellerim ile omuzlarından tuttum ve salladım. Sesimi de yumuşattım.
-"Sakin ol... Herşey iyi olacak"
-"Beni anlamıyorsun, kimse anlamıyor. Anlamıyorsunuz. Annemden sonra, en iyi arkadaşım olmaz..." Dedi ve kafasını, dirseklerinin üzerinde birleştirdiği kollarına bastırdı. O şekilde ekledi,
-"Bence ben yaşamda artık bir anlamı kalmaz. Beni seven kimse yok"
Dedi ve kalktı.
-"Kendini boşa yorma, Marinette. Ben sana hiçbir zaman iyi davranmadım. Sende davranma. Ben bunu hak etmiyorum. Hak ettiğim tek şey, kimsenin umrunda olmadan ölmek" Sırasından çantasını aldı ve jet hızıyla sınıftan ayrıldı. Ama benim yapabildiğim tek şey arkasından göz yaşı dökmekti. Bir insanın hayatı nasıl bu kadar kötü gidebilirdi ki? Ağır ağır yere çöktüm ve sıraya dayandım. Bacaklarımı kendime çekip, kollarımı sardım. Gözyaşlarım hızlanmış, süzülüp gidiyorlardı. Etrafta kimsenin olmamasından yararlanarak, içten içe beni kemirip bitiren çığlıkları serbest bıraktım. Çaresizlik çığlıklarıydı bunlar. Buda ağrılarım tetikliyor, daha çok canımı yakıyordu. Ama umurumda olan tek şey boka saran hayatımdı. Alya, kapıdan büyük bir endişe ile girdi. Hızlıca yanıma çöküp bana kollarını doladı ve beni sakinleştirmeye çalıştı. Alya'da, benim bu hâlime üzülmüştü. Belki de insanlara acı çektirmekten başka birşey yapmıyorumdur. Alya'yı daha fazla üzmek ve tedirgin etmemek amacı ile, titrek bir sesle konuştum.
-"Alya, ben iyiyim. Sadece biraz yalnız kalmam gerekiyor. Bundan kimseye bahsetme lütfen, şimdi git. Lütfen"
İlk başta tereddüt etse de, kabullenmek zorunda kaldı.
-"Ama Marinette. Ah. Peki anlıyorum, şu yalnız kalma durumu, peki. Ama beni ara" dedi, son kez sarıldık. Alya'da ister istemez gitti.
Bende, yaklaşık beş dakika içinde kendimi toparladım. Yerimden zar zor kalktım ve sınıftan çıktım. Düşünebildiğim tek şey, bütün olanların bir saçmalıktan ibaret oluşuydu. Sabrina'nın hasta oluşu ve ölecek oluşu, bana araba çarpması, ölümden dönmem ve peşimi bırakmayan ağrılarım. Ve de Adrien'la fazla samimi olmalarımız, benim onu sevdiğimi biliyor olması. Bunlar benim hayatıma göre fazla klişeydi.
Bir ruh misali okuldan ayrıldım ve eve doğru yürümeye başladım. Derste Alya'ya, okul çıkışında geç kalabileceğimi, annemi arayıp haber vermesini söylediğim için annemler okula gelmemişti. Yavaş adımlarla eve yürüdüm. Aslında her bir adımımda değil, hayatımın her saniyesinde daha fazla acı çekiyordum. Benim neşe dolu hayatıma göre, bunlar fazlaydı. Dalgın dalgın yürürken henüz eve geldiğimi farketmemiştim. Bir anlık bu kötü düşüncelerimden çıkıp, iyi düşünmeye çalışırken farketmiştim. Ama nasıl iyi düşünebilirdim ki? İyi düşünecek hiçbir şey yoktu. Evimin yanına iyice yaklaşırken, anahtarımı çantamdan çıkarmakla meşguldüm. Evin kapısının önüne geldiğimde durdum ve çantamı daha dikkatli karıştırdım. Acele etmeye çalışıyordum. En sonunda anahtarı buldum, çantamdan çıkardım ve anahtar deliğine soktum. İki kere çevirdikten sonra, kapı aralandı ve içeri girdim. Çantamı vestiyere koydum, ayakkabılarımı çıkardım. Annemin benden şüphelenmemesi için iyi davrandım. Burnumu çektim, gözlerimi ovaladım. Boğazım temizledim.
-"Anne, ben geldim" dedim, çok yüksek sesli olmayacak şekilde.
Son olarakta, yüzüme kocaman yapmacık bir tebessüm yerleştirdim.
Annem, ellerini bir havluya silerek; mutfaktan yanıma geldi.
-"Hoşgeldin, Marinette. Aç mısın?"
-"Hayır. Aç değilim. Ben odama çıkıyorum"
-"Peki. Birşey olursa seslen"
-"Tamam anne" dedim ve hızlıca merdivenlerden çıktım. Vücumda ki, tanımlanamaz ağrı umurumda olmadan. Ne yapacağımı bilmiyordum. Gülsem mi, yoksa gülmeye mi çalışsam. Ağlasam mı, yoksa ağlamaya mı çalışsam. Ölsem mi, yoksa ölmeye mi çalışsam, bilmiyorum. Benim istediğim sadece mutlu olmak, herkesin mutlu olması... Bu düşüncelerden sadece bir kaç saatliğine bile olsa kurtulmak için uyumaya karar verdim. Yatağıma uzandım ve kıvrılarak uyudum.

Gece Mavisi [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin